• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Ahmet Can Karahasanoğlu
Ahmet Can Karahasanoğlu
TÜM YAZILARI

Zeno’nun paradoksu gerçekte ne anlatıyor?

15 Kasım 2025
A


Ahmet Can Karahasanoğlu İletişim: [email protected]

Zeno’nun paradoksu gerçekte ne anlatıyor?

Ahmet Can Karahasanoğlu

Şehir hep aynıdır; sadece içinden geçen yüzler değişiyor. Anlamın büyüsü değişiyor ve sürüklenme başlıyor. Bu, koşuşturmalı bir yarıştır. Tam o an düşünür insan Zeno’nun paradoksunu. Atılan ok, varacağı yere asla ulaşamaz.

İşte bu koşuşturmalar, tıpkı Zeno’nun paradoksu gibi, hedefe vardığımızı sandığımız her ânda aslında başka bir mesafenin belirdiğini keşfetmemizi sağlar.

Bu gözleme “ayrıntıların sonsuz kuyusu” diyorum. Bir ayrıntıyı anladığınızda hemen başka bir ayrıntı sizi esir alır. Sonsuz döngünün kurbanı oluverirsiniz. Bu vesileyle zaman denen olguyu keşfedersiniz.

Her düşünürün, yazarın zaman yorumu farklıdır. Şahsi yorumum; zaman, sonsuz anların birleşimini, geçmişi ve geleceği aynı zamanda ânı hissedişin toplamını ifade eder. Şuurun labirentlerinde ne kadar yoğunlaşırsanız, âna ne kadar odaklanırsanız zaman o kadar deforme olur. Yani hem uzar hem kısalır. Göreceliği hissetmeye başladığınız an ya derin bir meditasyon ya da üst düzey bir sûfî disiplinin, mistik müşahade hâlinin içindesinizdir.

Zeno’nun sesi, binlerce yıl öteden yükselir gibi:


“Hareket diye bir şey yoktur.” der.

Belki de Zeno, insanın hayat dediği serüvenin esas yanılgısını anlatıyordu: 

Hedef dediğimiz şeylerin hep biraz ileri kaymasını, tam vardığımızı sandığımız anda hafifçe geri çekilmesini. 

Bir terfi, delice bir aşk, bir huzur arayışı… 


Hepsi birer hedef ve hepsi biraz daha ileride. Sanki görünmez bir el, mesafeyi daima ikiye bölüyor; sonra bir daha, bir daha.

Hayatın içinde kendimizi bazen bir roman kahramanı gibi hissettiren hâlet-i rûhiye de bu olsa gerek: 

Bir telefon çalar, arayanın kim olduğunu bilmiyoruz; birisi sokakta bizi biriyle karıştırır; bir adres ararken başka bir hikâyenin içine gireriz. İnsan yürüdükçe yol da değişir çünkü. Zeno’nun paradoksu belki de matematiksel bir tuzaktan çok, hayatın ta kendisidir. Ulaşmak isteğiyle ulaşamamak arasındaki o ince gerilim… Vay canına dedirten türden.

Meditasyoncuların, sûfîlerin, mistiklerin “anda kal” dediği şey belki de bu yüzden bir isyan sayılmalıdır. Zeno’nun bölüp duran mesafesine karşı bir başkaldırı:
“Yeter. Bu an bölünemez.”

Ama zihnin kendi oyunlarını düşününce, insan gerçekten o anın içinde midir, yoksa anda olduğunu zannederek başka bir oyunun içine mi sıkışmıştır, emin olamıyor.

Belki de hepimiz o koşucu gibiyiz: Hedefe yaklaşıyoruz, yaklaşıyoruz, yaklaşıyoruz… Sonra bir gün bakıyoruz ki bütün hayat bu yaklaşmanın kendisiymiş. Varış noktası dediğimiz şey aslında hareketin son bulduğu yer değil; hareketin anlam kazandığı yer.


Zeno yanlış değildi. Ama tam da bu yüzden hayat doğru.

Ve belki de hedefe ulaşmanın tek yolu, onun aslında ulaşılacak bir şey olmadığını kabul etmektir.

Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23