Yanlış duymadınız, İzmit'te yılın mı yılların mı müthiş bir buluşu...
Gazetemiz okurlarından Mehmed Kaya 'Yanlış duymadınız, İzmit'te yılın mı yılların mı müthiş bir buluşu...' başlıklı yazısını bizimle paylaştı.
Milleti, medyayı, hükümeti uğraştırmak…
Yukarı bıyık, aşağı sakal misali basit şeylerle gündemi işgal edip asıl vazifeden geri bıraktırmak…
Ortalığı katıp karıştırmak...
Çok yazık! Çok yazık! Ne diyelim?
Yanlış duymadınız, İzmit’te yılın mı yılların mı müthiş bir buluşu...
Koskocaman 80 valinin, 973 kaymakamın bu kadar da müftünün hiç aklına gelmeyen ve hiç kimsenin beceremediği bir buluş! Memleketin binbir derdi, davası, hiçbir meselesi yokmuş gibi… O meş’um, uğursuz, topal, kör, sağır, karanlık dönemin yadigârı gibi…
Milleti, medyayı, hükümeti uğraştırmak…
Yukarı bıyık, aşağı sakal misali basit şeylerle gündemi işgal edip asıl vazifeden geri bıraktırmak…
Ortalığı katıp karıştırmak...
Çok yazık ! Çok yazık! Ne diyelim?
“El-ârifü tekfîhi’l-işâre”, Ârif olana bir işaret yeter diyelim. Sözü birkaç değerli zatın kalemine, okuyucularımızın da takdirine bırakayım.
Önce bilge Üstad’dan:
“Sual: Neden bu kadar İngiliz’den nefret ediyorsun? Musalahasını da (barışını da) istemiyorsun?
Cevap: Sebep bir değil, bindir. Bana en ziyade şedit görünen, manen ahlâkımıza vurduğu darbedir. Çekirdek halinde olan secaya-i seyyieyi (kötü ahlakı) içimizde inkişaf ettirdi. Hayatın yarası iltiyam bulur; izzet-i İslâmiye, namusu millînin yarası pek derindir.
Edirne Camii’nde, bir İslâm hocasının lisanıyla, Venizelos gibi birine dua ettirildi. Merkez-i Hilafet’te, Müslümanlar lisanıyla hizbü’ş-şeytan olan (İngiliz), Yunan askerlerini halâskâr, tathirci ilan ve karşısındaki güruhu mücahidîni cani, zalim söylettirildi.
Acaba bir valide o dereceye getirilse ki çocuğunu kendi eliyle öldürerek, müteessir olmayarak, parça parça etse hiç mümkün müdür ki onda hissiyatı âliye (yüce duyguları)ve ahlâkı sâmiye intıfa etmesin(sönmesin)
Yani, ona göre, millet-i İslam’a bu denli kötülük etmiş birilerine dua etmek, övmek, alkışlamak vs. mü’minin mübarek mahiyetini o derece bozar ki, etkiler ki, yıkar ki, yaralar ki, sanki anneyi canavara dönüştürmüş gibi olur. Artık onun ahlakına/şefkatine itibar edilmez. Hissiyat-ı âliye manası beklenemez.” (Tuluat / s.82)
Cesur tarihçi Murat Bardakçı ise; Tarihin Arka Odası’nda şunları söylemek zorunda hissetmişti: “Yahu kardeşim, M. Kemal, ‘beyni sulanmış hafızların dini’ diyor. Bunu niye saklıyoruz yav? Ne olur kıvırmayın artık. Senelerdir Türkiye’de bu yapılıyor! O, mecliste yaptığı, meşhur ‘gökten indiği sanılan kitaplar’ konuşması ile Afet Hanım’ın Medeni Bilgiler’de yayınladığı M.Kemal’in el yazılı örnekleri ateist metinlerdir. Bu metinler açıkca İslam’a reddiyedir. Kur’an’a da ‘hurafe’ diyor.”
“Bu sözlerinden dolayı Murat Bardakçı hiçbir yasal takibe/yaptırıma maruz kalmamıştı. Hal böyleyken, sol/seküler kesimin insaflı tarihçileri bile böyle şahitlik ediyorken, bir de ona camilerde mevlid okutmak, elbette pek hünerli bir iş değildi.” (R.Haber’den Z. Kâmilzâde)
(Yaşar Değirmenci’nin son yazısından)
Ezelî ve ebedî olan yalnız Allah’tır. Sizi yaratan, yaşatan, rızkınızı veren de alan da O’dur. Hayatı durdurmak istiyorsan sirenlere uyma yerine seni huzuruna çağıran, o büyük buluşmanın vesilesi ezanın davetine icabet ederek, Rabbinin huzuruna çıkarak hayatı durduracaksın. Büstlere eğilme, saygı duruşunda bulunma yerine yalnız ve yalnız Allah’ın huzurunda eğileceksin. Sadece ve sadece O’na kulluk edeceksin.
Âlemlere rahmet olarak gönderilen Peygamberimiz “Hristiyanların Meryem oğlu İsa’ya yaptıkları gibi, beni aşırı şekilde övmeyin! Ben ancak Allah’ın kuluyum. Bana ‘Allah’ın kulu ve Resulü’ deyin!” önce kul, sonra resul olduğunu beyan etmişlerdir.
Vesselam...