Kılıçdaroğlu: Ellerim böyle hep boş mu kalacaktı…
Kemal Kılıçdaroğlu, Amerika’ya niçin gitti sorusunun en gerçekçi cevabı, FETÖ elebaşını iknadır. FETÖ elebaşı, altılı masada bulunanlardan hiçbirini Cumhurbaşkanı adayı gösterme niyetinde değildir. Zira altılı masada oturanlardan hiçbirinin Recep Tayyip Erdoğan karşısında herhangi bir varlık gösterme ihtimali yoktur. Böylesi yanlış bir tercih, denenmişi denemek yani seçimi daha başlamadan kaybetmek demektir. Bu sebeple de FETÖ elebaşı, Cumhurbaşkanı adayının daha önce denenmemiş, yeni ve yıpranmamış bir isim olması noktasında ısrarcıdır; üst akıldan bir başka direktif gelmedikçe de ısrarını sürdürme niyetindedir.
FETÖ’yü temsilen Şerif Ali Tekalan’la görüşülmesi FETÖ yapılanması açısından bakıldığında üçüncü dereceden bir protokol görüşmesi sayılır. Kılıçdaroğlu bu mesajı baştan algılayabilseydi, kendi adaylığını hiç gündeme getirmez, gittiği gibi eli boş dönmeyi tercih ederdi. Şimdi kendisine dikte edilen ismi, diğer masa paydaşlarına aktarmaktan başka misyonu kalmadı. Adaylığa bu kadar istekli Kılıçdaroğlu, mutlaka büyük bir düş kırıklığı ile yurda dönüş yapacak. Kendisine dikte edilen ismi, İyi Parti dışındaki masa paydaşlarının da pek hazmedebileceğini sanmıyorum. Hele Davutoğlu’nun şiddetli feveranını şimdiden duymak bile mümkündür.
Kaç defa söyledim, kaç defa yazdım. Yine söylüyor ve yazıyorum: FETÖ elebaşının siyasi öngörüsü, görme engelli olmakla maluldür. Şimdiye kadar söylediği hiçbir siyasi öngörüsü doğru çıkmamış; her defasında dediklerinin aksi vuku bulmuştur. Bundan sonrası için de bu kuralın devam etmemesi için hiçbir sebep yoktur.
FETÖ elebaşı, işin başından beri siyasetle içli dışlı olagelmiştir. Fakat bu arada da kendisinin sürekli siyaset üstü olduğunu iddia etmiştir. Ne ki, sonuçta takke düşmüş kel görünmüş ve ne mal olduğu ayan beyan ortaya çıkmıştır. O, kendi ülkesinin aleyhinde ne varsa hepsini yapmaya hazır bir figürdür, bu yönüyle de siyasetin de en aşağısına, en alçaltıcısına talip bulunmuştur. İşte size koca bir ömrü heder… Ve işte onun arkasından giderek ömürlerini heder eden gafiller…
Altılı masa, siyasetini FETÖ’ye endeksleyerek siyasi hayatlarının en büyük yanlışına imza attıklarını çok yakında yaşayarak anlayacaklardır. Bundan böyle ya FETÖ’nün aday gösterdiği kişiyi hiç istemeseler de içselleştirecekler, ya da FETÖ tarafından aforoz edileceklerdir. Birinci tercihin sonu daha hazindir. Fakat ikinci hale tahammül etmeye de bu zavallıların cesaretleri yoktur. Ekonomik bağımlılık böyle bir şey olsa gerektir…
Kılıçdaroğlu istediğini alamadığına göre, altılı masadaki paydaşlarından Davutoğlu, o da olmazsa Babacan da yakında Amerika yolcusu olabilir. Fakat tavsiye ederim, hiç denemesinler, her ikisi de dördüncü derecede bir protokolle karşılanır ve elleri boş dönerler. Bu tavsiyem, eğer yanlışlıkla gitmeyi düşünecek olursa Abdullah Gül için de aynen geçerlidir. Vekâletini Fehmi Koru’ya verir ve Amerika’ya o giderse protokolde işin şekli değişir, ikinci hatta birinci derecede bir karşılama söz konusu olabilir. Fakat sonuç yine değişmez, Fehmi Koru da Türkiye’ye eli boş döner.
Altılı masa siyaseten kısır döngü içinde bir o hiçliğe bir bu hiçliğe savrulurken, rakip olabilmek için çırpındıkları Recep Tayyip Erdoğan her gün siyasi başarısına bir yenisini ekleyerek destan yazmaya devam ediyor. Çok taraflı denge politikasında sergilediği sehl-i mümteni ölçüsündeki performansı ise içimizdeki kronik Erdoğan düşmanları dışında dost düşman herkesin takdirini kazanmış bulunuyor.
Erdoğan bu haliyle, sadece bir milletin iftihar anlayışına sığmayacak belki bir gün bütün insanlığın gönlü ona ebedi mahbes olacak seçkinliğe ulaşmaya namzet görünüyor…