• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Kenan Alpay
Kenan Alpay
TÜM YAZILARI

İran ve Rusya’nın Zaferi

16 Aralık 2016
A


Kenan Alpay İletişim: [email protected]

Halep’in temizlendiği” yönündeki haberler büyük bir zafer kazanmış mağrur komutanlar edasıyla taşındı ekranlara, manşetlere. Rusya ve İran’ın (babası Hafız Esed’in yolunda yürüyen) Beşşar Esed adındaki Baasçı bir barbarı iktidarda tutmak maksadıyla Suriye’de giriştiği işgal ve katliamlar o kadar normal görülüyordu ki Halep’te temizlik de zafer de büyük bir sevinç vesilesi kılınabiliyordu.

Evet, modern dünya hatta kadim zamanlardan bu yana seküler zihin salt olarak somut kazanımlara odaklanır. Halep’te gelinen nokta itibariyle Suriye halkının kaybetmiş ve diğer taraftan Esed rejiminin hamileri Rusya ve İran’ın kazanmış olduğuna hükmetmek kimileri için çok kolay hatta fazlasıyla zevk verici geliyor anlaşılan. Çünkü buradan yola çıkarak ilk ve öncelikli kademede Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın veya daha geniş manada İslamcı duyarlılığın tarih sahnesinin dışına iteklendiği yönünde ümit veren beklentilerin kuvvetlenmesini bekleyenler var. 

Mazlumların Yanlışı, Ensar’ın Suçu

Ortaya çıkan büyük yıkım ve kayıplar Suriye halkının Baasçı Nusayri cuntasına karşı kıyamını sorgulamaya kadar giden “biz söylemiştik, değer miydi?” bilmişliklerine bir nevi haklılık kazandırmış oldu. Meğer Beşşar Esed cuntasına itiraz edenler, temel hak ve özgürlüklerini talep edenler, bu sebeple cadde ve meydanlara dökülenler stratejik olarak yanlış yapmışlar. İran’ın, Hizbullah’ın, Pakistan ve Afganistan’dan toparlanan Şii tugayların, Rusya’nın Esed rejimi için neler yapabileceğini iyi hesap edememekle Suriye halkı yanlış yapmış. Amerika ve Avrupa’nın oluk oluk dökülen Müslüman kanlarına, ardı ardına harabeye çevrilen İslam şehirlerine bir nebze olsun hassasiyet göstermeyeceğine dair öngörüsüzlüklerinin bedelini ödüyormuş Suriye halkı.

Suriye halkı eskisine nazaran daha yoğun bir biçimde hep aldatılmış, kandırılmış şuursuz bir topluluk olarak lanse ediliyor artık. Suriye’deki haklı mücadeleye sahip çıkmakta kimi zaman yetersiz kalan kimi zaman da iç-dış sıkıştırmalar sebebiyle tutarsız politikalar yürüten Türkiye’nin (daha doğrusu Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AK Parti Hükümeti’nin) basiretsiz, uçuk kaçık, maceracı olarak nitelenen politikalarını merkeze alan kompleksli nefret beyanları için adeta gün doğdu. İşin en utanmazca, en rezilce ve tiksinti verici olan yönüyse İran’a yönelik itiraz ve eleştirileri “mezhep kışkırtıcılığı” olarak pazarlama kurnazlığıdır. Böyle dostlar düşman başına! Kemalist ve sol-sosyalist cenahta fazlasıyla müşahede ettiğimiz bu müstağni, kibir abidesi tipler sadece zihinleri ve kalpleri zehirlemekte, duyarlılıkları ifsad etmekteler maalesef.

Türkiye’de İslami mücadelenin gelişim seyrinde herhangi bir devlete veya uluslararası güce angaje olmadan eylem ve söylem ortaya koyma iradesi belirleyici oldu. Uzun yıllar boyunca belki zayıf ve gecikmeli de olsa dünyanın dört bir tarafındaki Müslümanlara sahip çıkma iradesi hep öncelendi. Bu kimi zaman bir eylem-protesto, gıyabi cenaze namazı gibi gösterdi kendini kimi zaman da yardım kampanyaları şeklinde daha kitlesel-yaygın bir biçimde tezahür etti. Filistin’den Çeçenistan’a, Mısır’dan Bangladeş’e, Bosna’dan Doğu Türkistan’a hatta Afrika’nın en ücra köşelerine değin düşe kalka böyle sürüp geldi. Fakat bu seyirde fanatizm, dogmatizm veya bir devlet adına hattı hareket ne benimsendi ne de meşru görüldü. Mesafe korundu, eleştiri veya destek ayarı kollandı.

İran Katletsin, Biz Susalım!

Daha önce defalarca kimi zaman cami avlularında kimi zaman büyükelçilikler önünde Amerika veya İsrail, İngiltere veya Fransa, Rusya veya Çin protesto edildi, lanetlendi. Aynı durum Suudi Arabistan’dan İran ve Mısır’a, Bangladeş’ten Suriye veya Tunus elçiliklerine kadar bu teamül işledi. Suriye’deki işgal ve katliamları dolayısıyla Rusya elçiliklerinin önünde “Katil Rusya Suriye’den Defol!” sloganları atmak sadece meşru değil aynı zamanda mecburidir. Aynı durum İran için de geçerlidir. İran (bir İslam devleti değil) işgal ve katliam devleti olarak Suriye halkına kan kusturmakta inat ediyorsa bizim üzerimize düşen bu cinayet şebekesini lanetleyerek ifşa etmektir: “Katil İran Suriye’den Defol!

Mezhep kışkırtıcılığı yapılıyor, mezhep savaşlarını doğuracak adımlar atılıyor türü söylemler sadece ve sadece İran’ı aklamaya ve ona ön açmaya yarayan argümanlardır. Tıpkı Esed rejimi ve Rusya gibi tüm bileşenleriyle İran ordusu da Suriye halkının katilidir. Suriye’de Şii milisler değil İran tarafından örgütlenen, donatılan, seferber edilen Şii istila ve katliam çeteleri vardır. İran’ı koruma ve kollamak için yırtınanların bir taraftan Suriye halkını diğer taraftan Türkiye’de Cumhurbaşkanı Erdoğan ve geniş İslami duyarlılığı kirletmeye, itibarsızlaştırmaya ve suçlamaya ahdetmişler. İran’ın, Hizbullah’ın, Fatimiyyun Tugayları’nın Suriye halkına karşı giriştiği sistematik imha neredeyse Sünni soykırımına dönüşmüşken ahmakça bir “mezheplerin kardeşliği, vahdet” söylemine sarılmayı önerenleri ciddiye almak mümkün mü?!

Bugün İstanbul’da Cuma Namazı sonrası Eminönü/Cağaloğlu’nda bulunan İran Konsolosluğu’nun önünde bir protesto yapılacak. Suriye halkını kardeş bilenlerin, kardeşlerinin katillerini en azından kendi temsilcilikleri önünde lanetlemeye katılmalıdır. Halep’teki ateşkes ve tahliyeyi sonuna kadar engelleyen ve sabote eden profesyonel katilleri hep birlikte lanetleyelim: “Katil İran Suriye’den Defol!

 

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23