Amerika’nın şapşallığı da bizim mi suçumuz hokkabazlar
Amerika’nın şapşallığı da bizim mi suçumuz hokkabazlar
Ali Karahasanoğlu
Haydi size yeni bir tartışma konusu..
Orta Doğu Teknik Üniversitesi fizik bölümünden mezun olan genç Yunus Emre Sargut, Amerika Birleşik Devletleri‘nden kabul aldığı doktor programına, vize başvurusu reddedildiği için gidemeyecekmiş.
Üstelik ODTÜ mezunu gencimizin mezuniyet ortalaması 3.48 imiş.
Dersiniz ki ODTÜ’den birincilikle mezun olmuş.
Dersiniz ki, Amerika Birleşik Devletleri, öğrencinin her şeyini kabul etmiş, “Bizim için bu öğrenci bulunmaz bir fırsat, kaçırmamalıyız” demiş.
Ama Türkiye, bu öğrencinin yurt dışına çıkışını yasaklamış.
Anlatım böyle bir izlenim veriyor.
Sosyal medyada yapılan paylaşımlar, ulusalcı solcu internet sitelerinin yaptıkları haberler, hatta büyük ihtimalle bugünkü Cumhuriyet gazetesi, Sözcü gazetesinin, belki de Karar gazetesinin de atacağı başlık ve verecekleri haberin şekli, bu yönde bir algı oluşmasını amaçlayacak.
Bu hokkabazlara anlatalım.
Hangi ülkeye gitmek istiyorsanız, o ülkenin büyükelçiliğine müracaat eder, vize talebinde bulunursunuz.
Vize talebini kabul etmek veya reddetmek, vatandaşı olduğunuz ülkenin takdirinde değil, gitmek istediğiniz ülkenin takdirindedir.
Dolayısıyla Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan Yunus Emre Sargut da, Amerika Birleşik Devletleri’ne gitmek istediğine göre, Amerikan Büyükelçiliği’ne müracaat edecek.
Öyle de yapmış olmalı.
Yunus Emre’nin Amerika’ya gitmesi için, Türkiye’nin yapması gereken bir şey yok.
Yurtdışına çıkış yasağı koymaması yeterli.
Böyle bir çıkış yasağı da zaten yok.
Devlet ona imkan tanımış, ODTÜ’de okuma fırsatı vermiş, ODTÜ hocalarının birçoğunun devlete tüm saygısızlıklarına rağmen, onların maaşlarını tıkır tıkır ödemiş, Yunus Emre de okumuş, mezun olmuş.
Türkiye’de doktorasını yapmak istiyorsa, Türkiye ona bu imkanı da veriyor.
Ama derse ki, “ben bundan sonraki çalışmalarımı Amerika’da yapmak istiyorum”, o zaman Türkiye’den değil, Amerika’dan vize talebinde bulunacak.
O da Amerika’dan vize talebinde bulunmuş.
Ama gelin görün ki, dünyanın süper devleti diye tanıtılan Amerika’daki bir doktora programından kabul alan Yunus Emre, aynı ülkenin büyükelçiliğinin incelemesinde vize talebi reddedilmiş.
Bu olayı yorumlarken, şu başlığı atabilirsiniz: Amerika’nın şapşallığına bakın. Üniversitesi doktora programına kabul ediyor, büyükelçiliği aynı kişinin vize talebini reddediyor. Birinin ‘gel, sen bize lazımsın’, dediği öğrenciye.. aynı ülkenin bir başka resmi kurumu, ‘senin bizim ülkeye girmen sakıncalı’ diyor.
Veya tersinden yorum yapabilirsiniz..
“Devletin ülkeye girişine izin vermediği şahsı, aynı ülkenin üniversitesi doktora programına kabul ediyor” diyebilir ve bu şapşallığı eleştirebilirsiniz.
Bir ülkenin kurumlarının birbiriyle uyumlu çalışmadıklarının ispatı olan bu şapşallığı yerden yere vurur, yanlışlığını ve olmaması gerektiğini söylersiniz.
Ama bizim hokkabazlar, soldan çarklı Ulusalcılar, Amerika’ya laf söyletirler mı?
Amerika’ya açık açık uşaklık edenler, bu emperyal devletin şapşallığını hiç eleştirirler mi?
Amerika’yı eleştirmemeleri bir yana, bakın bir de hangi ahlaksızlığı yapıyorlar:
Sanki vizeyi verme veya vermeme konusunda yetkili olan Türkiye’ymiş gibi, “Amerikan Üniversitesi doktora talebini kabul etti. Ama vize verilmediği için gidemiyor” diyerek, Amerika’nın çağırdığı bir öğrenciyi Türkiye izin vermediği için engellenmiş izlenimi veriyorlar.
Cumhuriyet gazetesinde aynı başlıkla haber.
Sözcü Gazetesi’nde aynı başlıklı haber.
Millet İttifakı çatısı altında seçime giren şovanist çizgideki medya organlarında aynı başlıkla haber.
Öğrencinin hangi okuldan mezun olduğu yazılı.
Hangi ülkedeki doktora programından kabul aldığı yazılı.
Vize talebinin reddedildiği yazılı.
Ama vize talebini kimin reddettiği yok.
Hokkabazlar! Açık açık yazsanıza, “Amerika vize talebini reddetti.”
Desenize, “Bir eliyle davet ettiği Türk öğrenciyi, diğer eliyle engelledi.”
Söylesenize, “Böyle bir devlet anlayışı olabilir mi??”
“Bunlar Amerika’yı böyle mi yönetiyorlar, bir devlet bu kadar mı şapşal olur, kendi üniversitesinin çağırdığı davet ettiği bir öğrenciye aynı ülke nasıl engel çıkartır” desenize.
Bunu söylemiyorlar, vize talebini kimin reddettiğini yazmıyorlar.
Saf insanların zihninde, “soru işareti” oluşturmaya çalışıyorlar.
“Vay canına be. Çocuk çalışmış, 3,48 not ortalaması tutturmuş, Amerika’dan daveti de almış. Ama şu Türkiye var ya Türkiye.. Şu Ak Parti var ya Ak Parti. Çocuğun Amerika’ya gitmesini engelliyor” şeklinde yorum yapılmasına zemin hazırlıyorlar.
Bir internet sitesi bu yorumu kendisi bile yapmış: “Ülkeyi getirdikleri durum bu..” diye başlık atmış.
Utanmazlar şöyle diyecekler: “Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığı, dünya genelinde itibarsız olduğu için, vize talepleri de kabul görmüyor. Dolayısıyla sorumluluk Türkiye’nin.”
Vay ahlaksızlar vay.
Bu yönde Almanya’nın, Türk vatandaşlarına vize vermediğine dair nice manşetler attılar. Türk vatandaşlarının vize alamamasının arkasında Türkiye Cumhuriyeti’nin daha ne söyleyelim Ak Parti’nin kusuru olduğunu iddia ettiler.
Almanya Dışişleri Bakanlığı resmi açıklama yaptı.
Geçmiş yıllara göre, Türkiye’den vize talebinde bulunanların isteklerinin reddi yönünde karar artışı olmadığını açık açık söylediler.
Bu utanmazlar, o resmi açıklamayı yayınladılar mı?
Hayır.
Şimdi, Amerika üzerinden aynı algıyı yapıyorlar.
Amerika’ya, “Hey soytarılar, kendi üniversitenizin davetiye yolladığı öğrenciye, vize vermeme şapşallığınızın sebebi nedir. Üniversiteniz, o öğrenciyi değerli görmüş, davetiye yollamış, siz nasıl o öğrenciyi reddedersiniz? Sizin birbirinizden haberiniz yok mu?” itirazında bulunacaklarına, Türk vatandaşlığının değeri olmadığı iddiasında bulunuyorlar.
Bu algıyı oluşturmaya çalışan hokkabazlara hatırlatayım..
Onlara göre Türkiye her geçen gün iflasın eşiğine geliyordu.
Amerika bir kamu bankamıza trilyonluk ceza kesecekti.
O ceza kesildiğinde sadece kamu bankamız değil Türkiye de iflas edecekti.
İstanbul’da yapılacak olan üçüncü köprü lüzumsuzdu.
İstanbul Havalimanı maden ocakları’nın üzerine yapılıyordu. Bu sebeple de uçaklar iniş kalkış sırasında çökmeler yaşanacaktı. Yeni havalimanı Karadeniz’den esecek rüzgârların hedefinde olduğu için yılın iki-üç ayı kapalı kalması mukadderdi.
Faiz % 80‘lere % 100’lere çıkmadıktan sonra, bu ülkede enflasyonun tekrar düşmesi mümkün değildi.
Suriye bataklıktı giren çıkamazdı.
Suriye’nin kuzeyinde YPG çoktan federe devleti kurmuştu.
Apo’nun çağrısıyla PKK silah bırakmazdı. S-400 sebebiyle, F-16’lardan da olmuştuk.
Suriye’den göçen insanlar sebebiyle Türkiye’deki seçimlerde, Türkler değil Suriyeliler belirleyici olacaktı.
Daha onlarca yalan ve sahtekarca algı operasyonunu her birini masaya yatıralım.
Bir tanesi bile gerçek çıktı mı?
Türkiye her konuda ihracatından imalatına kadar yerli otomobiline kadar, Savunma Sanayii’ne kadar rekor üzerine rekor kırıyor mu? Kamu bankamıza Amerika, değil trilyonluk, iki dolarlık bir ceza kesebildi mi? Bugün üçüncü köprüsüz İstanbul’u düşünebilecek, bir tek insan var mı? İstanbul Havalimanı Avrupa’nın birincisi oldu mu?
Daha vurayım mı solcular?
Kafanıza kafanıza, olmayan aklınızı alacak şekilde, gerçekleri yüzünüze vurayım mı?