“Deli gömleği gibi Müslümanlara korkuyu giydirdiler”
“Deli gömleği gibi Müslümanlara korkuyu giydirdiler”
YÜKSEL TOKUR
Allah katında en son ve mükemmel din İslam’dır. İslam dışındaki diğer dinlerin yürürlükten kaldırılan anayasa hükümleri misali geçerliliği yoktur. İslam’ı benimseyip Müslümanlardan olan insanlar da Allah katında en değerli kullardır.
Tarih boyunca Müslümanlar sahip oldukları inanç, düşünce ve medeniyet potansiyeliyle insanlığa yön vermişler; adalet, bilim ve özgürlük yönleriyle anılır olmuştur. Özellikle Osmanlı döneminde İslam coğrafyası genişlemiş, İslam’ın hakimiyeti çok daha geniş alanlarda varlığını sürdürerek iz bırakmıştır.
Zamanımızın en görünmez silahı artık tanklar, toplar, ordular değil; korkudur. Maalesef bu korku, tıpkı bir deli gömleği gibi Müslümanların üzerine giydirilmiştir.
İşte bu nedenledir ki, hayırla yâd ettiğimiz rahmetli tarihçi Kadir Mısıroğlu: "Müslümanlara deli gömleği gibi korkuyu giydirdiler. Bu gömleği yırtmadan İslam bu ülkede de, dünyada da hakim olmaz!" diyerek var olan bu gerçeği dile getirmiştir.
Siyonistlerin sömürgeciliği başladıktan sonra, dünya Müslümanlarının üzerine kurulan düzen sadece toprakları değil, zihinleri de işgal etmiştir.
Savaşlarla, darbelerle, ekonomik krizlerle, medya yönlendirmesiyle sürekli olarak şu duygu Müslümanların bilincine empoze edildi: “Sakın sesini çıkarma, sen boyun eğ, sen zayıfsın, sen geri kalmışsın, sen çaresizsin, sen sadece ahiretini düşün, dünya işlerine karışma, siyaset yapma, yönetim biçimine/yöneticilere karışma, işaret edilen yere oyunu kullan” ve benzer daha başka yıldırma, uyutma politikasıyla pasif bir hale getirilmiştir.
Böylece; kendi hâk olan inancını savunmaktan çekinen, kendi kimliğini açıklamaktan utanan, hakikati dile getirmekten korkan bir Müslüman nesil ortaya çıkmıştır.
Son yıllarda gerek Filistin ve gerekse dünyanın başka yerlerinde Müslümanlara yapılan baskı ve zulümlere batılı ülke halkları bile tepki göstermek için sokağa inerken ya da başka etkinlikler yaparken; İslam’ın doğduğu kutsal topraklar Suudi Arabistan başta olmak üzere, diğer İslam ülkelerinin çoğunda bu tepkiyi göremiyoruz.
Çünkü günümüz Firavunları, Nemrutları hâlâ kıtalar dolaşıyor. Onları o makamlara oturtan ve oturmalarının devamını sağlayan güçleri kızdıracak herhangi bir söz söyleyemez, herhangi bir eyleme geçemezler. Halklarına da bu konularda göz açtırmazlar.
Mısır Devlet Başkanı Muhammed Mursi demokratik yoldan seçilmişti. Kendilerine uygun bir kukla olmadığı için askeri darbeyle indirdiler. Aynısını Cumhurbaşkanımız Erdoğan için de yapacaklardı. Plânladıkları gibi gitmedi işler.. Kırk yıllık plân bir gecede ellerinde patladı.
Türkiye üzerine oynanan karanlık oyunlar, ülkemizin güçlendiğinde yeniden Osmanlı olması kokusundandır. Dıştan kendileri, içten satın aldıkları maşalarla yıllardır çalışıyorlar..
Diğer halklar ve devletler batıl dava veya menfaatleri uğruna bir araya gelebiliyorken, hâk davanın safında olanlar bir araya gelmekten korkar duruma gelmişlerdir.
İslam’ın özünde bulunan tevekkül, cesaret, adalet ve özgürlük gibi kavramlar yerini çekingenlik, itaat, kuşku ve suskunluğa bırakmıştır.
Gerçek Mü’min, korkuyu mutlaka aşar. Hem; korkusuzluk öyle pervasızlık falan da değil; hakikat uğruna bedel ödemeyi göze almak demektir. Çünkü korkudan kurtulan, ancak o zaman gerçekten yaşayabilir ve başarılara, hedeflerine ulaşabilir.
“Gevşeklik göstermeyin, üzülmeyin; eğer inanmışsanız şüphesiz en üstün olan sizsiniz.” (Âl-i İmran, 3/139) diye buyuran Yüce Rabbimize olan imanımızı sorgulamamızın zamanı gelip geçmedi mi?..