• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Sefa Saygılı
Sefa Saygılı
TÜM YAZILARI

Dikey değil yatay şehirlere doğru

24 Mart 2018
A


Sefa Saygılı İletişim: [email protected]

Koca bir kış mevsimi geçti. İşte Hıdırellez’i yaşadık. Derken cemreler düştü, bahar aylarına ilk adımı attık. Ancak bu yıl İstanbul’da bir türlü kışı yaşamadık. Kar hiç uğramadı şehrimize. Mevsimler bozuldu adeta. Bunun sebeplerinden biri de yapılaşma. 

İstanbul’da eski bildik bir semte birkaç ay sonra gittiğimde tanıyamaz hale geliyorum: Her gidişimde yeni yeni gökdelenlerin inşa edildiğini görüyorum. Her defasında, “Hayret bu bina nereden çıktı böyle?” sözleri dilimden dökülüyor.

Şimdi inşaat teknikleri de çok gelişmiş olmalı ki eskiye oranla kısa bir sürede dev bina dikiliveriyor. İstanbul’un silueti artık gökdelenlerden oluşuyor, camiler ve diğer tarihi turistik binalar arada kayboluyor.

Sadece İstanbul değil maalesef Anadolu’nun büyük kentleri de yüksek binaların hücumuna uğramıştır. Şehirler adeta yatay değil dikey olarak gelişmektedir.

Bir yazısında Üstad Mehmed Şevket Eygi, “Bir şehrin gökdelenlerle dolması güzelleştiğine ve ilerlediğine değil düşüşe ve batmaya doğru gidişe işarettir” demişti.

Çağımız mimarlarından Doğan Kuban da, “Gökdelenler çağdaşlığın, uygarlığın simgesi değildir” tespitinde bulunmaktadır.

Gökdelen çılgınlığına bir de AVM yani Alış Veriş Merkezi patlaması eklendi. Neredeyse adım başına yeni bir AVM açılmış durumda. İnsanlarımız da sanki ibadethanelere gider gibi özellikle hafta sonları AVM’leri dolduruyorlar. Tabi olan mahallenin esnafına oluyor, bir süre sonra bu rekabete dayanamayıp kapatmak zorunda kalabiliyorlar.

Türkiye’de şimdilik toplam 377 AVM bulunuyormuş ve bunun da 111’i İstanbul’da imiş. Ayrıca inşaatı süren veya açılma aşamasında olan başkaları da var.

Zaten trafik yükü ağır olan, sık sık tıkanan caddeler bu yeni dev binaları nasıl kaldıracak diye endişe etmeden duramıyoruz. Kanalizasyondan elektrik ve suya, araç park yerlerinden doğalgaza şehrin yükü arttıkça artıyor.

Sıra sıra dizilen yüksek binalar rüzgâr, güneş ve yağmuru da etkiliyor. Gökdelenlerin daha yoğun bulunduğu bölgelerde sıcaklık diğer bölgelere göre daha fazla hissedilirken, hava kirliliği de daha yüksek çıkıyor. Baharlar yaza çevriliyor. Yüksek binalar rüzgârın yönünü etkilediği için şehrin bütününde kasvet ve kötü hava hâkim oluyor. Betonlaşmanın neticesi olarak tabii denge ve su kaynakları da kirleniyor.

Yüksek binalarda oturanların daha mutsuz oldukları ve sağlıklarının daha kolay bozulduğu da görülmüştür.

Evet, medeniyet ve gelişme göklere uzanan dev binalarla değil, çarpık gökdelenlerle hiç değil aksine başta eğitim ve kültür olmak üzere ülkenin bilime, sanata, insanların inandıklarını serbestçe yaşayabilmesine, estetik ve güzelliğe önem vermesinden geçiyor. Bu yüzden de şehirleri en başta geniş park ve rekreasyon (dinlenme ve eğlenme) alanları ile donatmak geliyor.

Sayın Cumhurbaşkanımız, “Günümüz şehirleri insana huzur vermiyor. Beton beton beton. Orada ruh yok, huzur yok” ve “Üzerinde oturduğumuz binlerce yıllık birikim tüm hoyratlığımıza rağmen mümbittir. Bugünkü şehirlerimiz maalesef ‘insan fıtratını’ değil, ‘bireysel hırsları’ merkeze alan bir bakış açısıyla inşa ediliyor. İnsan fıtratıyla mütenasip olmayan her yer, zamanla insanın zindanı haline dönüşüyor. İnsan, inşa ettiği şehirlerde kendini de ortaya koyar. Şehirler bu açıdan kurucularının, sakinlerinin ve üzerinde daha önce yaşayanların aynası gibidir” derken çok haklıdır. 

Bu sözleri daha çok yeşil alan ve daha dikkatli çevre odaklı şehir politikası izleneceği şeklinde yorumluyoruz. Gerçekten daha mutlu, daha sağlıklı, yaşam enerjisi yüksek insanlar istiyorsak şehirlerimizi yeniden dizayn etmeliyiz.

 

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23