• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Sedat Yılmaz
Sedat Yılmaz
TÜM YAZILARI

Gerçekten “organik tarım” diye bir politikamız var mı?

03 Mart 2019
A


Sedat Yılmaz İletişim:

Hâlen 7,5 milyar nüfusa sahip dünyanın, 2050’lerde 10 / 12 milyarı aşacağı göz önüne alındığında organik tarım daha fazla öne çıkıyor. Şâyet tedbir alınmazsa; yakın gelecekte sanayi atıkları ve hibrit tarım sebebiyle dünya o kadar kirlenecek ki insanlık temiz yiyecek bulamayacak. Hatta geniş alanlara yayılacak toprak kirliliği sebebiyle insanlar organik tarımı, akla hayale gelmedik şekilde inorganik (topraksız tarım gibi) yapmak zorunda kalacak.

İnsanlık bu durumun farkında, hızla organik tarıma koşuyor... “Temiz çevre, temiz üretim” diyerek topraklarını temizlemeye, temiz tutmaya çabalıyor. 2000 yılı başında dünyada 18 milyon hektarda yapılan organik tarım bugün 51 milyon hektara yükseldi. Yani şu anda organik tarım alanlarının büyüklüğü dünyada toplam tarım alanlarının yüzde 1’i. Bu büyüklük aynı zamanda Türkiye’nin toplam tarım alanının iki katı...

Sanayi atıkları ve hibrit tarımın kirlettiği topraklar bir yana 1970’lerden itibaren dünyada ekolojik tarım bilinci giderek artıyor. Uluslararası Organik Tarım Hareketleri Federasyonu’nun (IFOAM) kuruluşu da bu bilinçlenmenin sonucu. Zirâ 1980 yılından itibaren organik tarım ürünleri ticareti dünyada belirgin hâle geldi. Özellikle 1990’lı yılların sonlarında GDO ve deli dana hastalığı gibi etkenlerden dolayı ticareti artan organik tarım ürünleri özellikle batılılarca aranır oldu.

Evet bugün dünyada organik tarımda 2,5 milyon üretici var. En fazla organik tarım arazisine sahip ülke 23 milyon hektar ile Avustralya. Avustralya’yı 3,1 milyon hektar ile Arjantin, 2 milyon hektar ile ABD, 2 milyon hektar ile İspanya ve 1,6 milyon hektar ile Çin takip ediyor.

Türkiye, henüz fazla kirletilmemiş toprakları sebebiyle organik tarım yapılabilecek 10 ülkeden biri. Ancak bir taraftan sanayi atıkları diğer taraftan hibrit tohum, gübreleme ve ilâçlama sebebiyle topraklarımız her geçen yıl daha fazla kirleniyor. Organik tarıma müsâit topraklarımızın alanı da giderek daralıyor. Ayrıca potansiyelimiz çok daha yüksek olduğu halde 68 bin üretici 524 bin hektarlık alanda 600 milyon dolarlık ürünü güç belâ üretebiliyor.

Organik tarımımızda; fındık, ceviz, antepfıstığı, kuru incir, kuru kayısı, kuru üzüm, kurutulmuş domates, baklagiller, tıbbî aromatik bitkiler, pamuk ve zeytin en fazla göze çarpan ürünler… Son yıllarda et, süt, yumurta, peynir ve yoğurt da organik ürünlere dâhil oldu. Organik tarıma ayrılan toplam 524 bin hektardan 29 bin hektarlık kısım doğal ürün toplama alanı. Yani bu organik ürünlerin bazıları mantar, böğürtlen, çilek gibi direkt doğadan toplanıyor.

Aslında biz yıllarca organik tarımın içindeydik. 1970’lere kadar insanlar köy ve kasabalarda daha fazla yerleşikti. Tohum ve tohumculuk henüz tam anlamıyla kirlenmediğinden insanlar tabiî ürün tüketiyordu. Bugün üst gelire sahip olanların servet ödeyerek satın aldığı siyez buğdayı bile o zamanlar her Türk ailesinin sofrasındaydı.

Bizi sistemli olarak organik tarıma zorlayan, toprakları sanayi ile kirlenen Avrupa oldu. O yıllarda Avrupalı organik tarım şirketleri temiz Türkiye topraklarına hücum etti. Üretilen ilk organik ürün de üzüm... 1980 yılından sonra Batı’nın organik ürüne yüksek talepkâr olması Türkiye’yi organik tarıma fazlasıyla yönlendirdi. Fakat ülkemizde organik tarımın miladı, 1991 yılındaki Avrupa Birliği yönetmeliği ile başlar.

1992 yılında Ekolojik Tarım Organik Organizasyonu (ETO) derneği kurulmasıyla devam eden çalışmalar 1994 yılında ilk yönetmelikle resmiyete bindi. 2004 yılında Organik Tarım Kanunu çıkarıldı. 2005 yılında ise yönetmelik artan ihtiyaçlara karşılık değiştirilerek bugünkü şeklini aldı. Fakat özellikle ihraç dışı iç tüketimde istenilen gelişme bir türlü sağlanamadı.

Organik tarımın ülkemizde gelişememesinin en büyük sebebi; sektöre âit piyasada sistemli bir lojistiğin olmayışı. Dolayısıyla üretimin yüzde 90’ı ihracat, yüzde 10’u ise ülke içinde tüketiliyor. En büyük pazarımız Avrupa ve ABD. En fazla ürün alanlar; İngiltere, Almanya, Fransa ve Hollanda. Söz konusu ülkeler bizden daha çok kuru kayısı, kuru incir ve fındık alıyor. Ege Bölgesi toplam organik tarım ürünleri ihracatının yüzde 75’ini (250 milyon dolar) karşılıyor.

Ancak burada mes’eleye farklı bir projeksiyonla yaklaşmamız gerekiyor… Giderek toprakları kirlenen dünya, organik tarıma hızla koşarken Türkiye henüz bu noktada ağır aksak. Ülkemizde kişi başı yıllık organik ürün tüketimi 1 dolar bile değil. Neden acaba? Geçen haftaki yazımda da bahsettim... Sebep fiyat yüksekliği… Organik ürün pazarının asıl hedefi ihracatı büyütmek olduğundan Türkiye’de iç tüketimin gelişmesine yönelik teşvik edici herhangi bir girişim bulunmuyor.

Türkiye’nin yüksek potansiyeline karşılık dünya organik gıda pazarındaki ihracat payının düşük olması da aslında ilginç! Sanki organik tarıma hiç önem verilmiyormuş gibi bir durum ortaya çıkıyor. Görünen şu: Yönetmelikleri, kanunu var ama ülkemizde organik tarım politikası yok… Dolayısıyla malî desteksizlik, üretici eğitimindeki zafiyet ve Ar-Ge’de patinaj çekme bu savı doğruluyor.

Mâdem tarımın istikbâli organikte… Konvansiyonel tarım toprağı kirletip enkaza çevirirken Türkiye niçin bugünden tedbirini almıyor? Yoksa “temiz çevre, temiz toprak, temiz tarım, temiz üretim” bizi hiç mi ilgilendirmiyor? İşte asıl anlayamadığım mes’ele burası!

 

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23