Türkiye barışı…
Türkiye barışı…
MUHAMMET KUTLU
Tarih boyunca Türkler, hep iyiliğin, adaletin, hakkın, haklının yanında durmuşlar, bunların zıddını temsil eden kötülüklerle sürekli mücadele etmişlerdir.
Türklerin kurduğu Büyük Hun İmparatorluğu, Batı Hun İmparatorluğu, Avrupa Hun İmparatorluğu, Ak Hun İmparatorluğu, Göktürk İmparatorluğu, Avar İmparatorluğu, Hazar İmparatorluğu, Uygur Devleti, Karahanlılar, Gazneliler, Büyük Selçuklu İmparatorluğu, Harzemşahlar, Altınordu Devleti, Büyük Timur İmparatorluğu, Babür İmparatorluğu, Osmanlı İmparatorluğu, güçlü oldukları dönemde, gerek sınırları içinde yaşayan halklar, gerekse yakın coğrafyalarda yaşayanlar için hep bir güvenlik ve adalet garantisi olmuşlardır.
Hamaset gibi görünmesin. Gerçekten tarihe göz gezdiren herkes, Türklerin her zaman hakim oldukları coğrafyalara hep iyilik, adalet ve refah götürdüklerini görür.
Tarih boyunca hep iyi tarafta olan Türkler, her daim kötülük cephesinin kurduğu şeytani tuzaklar ve ihanetlerle yıpratılarak yenilmeye çalışılmıştır.
Türkiye Cumhuriyeti’nden önce dünyaya nizam vermiş iki Türk İslam imparatorluğu olan Selçuklu ve Osmanlı’ya baktığımızda durum tam olarak böyledir.
Selçuklu İmparatorluğu, neredeyse hükümranlık süresi boyunca hep karanlık tarikat ve şeytani gizli örgütlerle mücadele etmiş, bu yüzden zayıflamıştır.
Hasan Sabbah’ın kurduğu Haşhaşiler; Büveyhiler’den Bağdat’ı almış ve Bizans ile Selçuklu devletine kafa tutmayı başarmışlardır. Irak ve Suriye’de bağımsız 10 bölgeyi yönetmişlerdir. Haşhaşiler, yani Nizari İsmaililer’in 12. yüzyılı aşan uzun bir geçmişleri vardır ve bu süre zarfında çok sayıda sinsi gruplara ayrılmışlardır.
8. yüzyılın ortalarında, ayrı bir Şii topluluğu olarak ortaya çıkmışlar ve iki kez devlet kurmuşlardır. Bunlardan biri Fatimi Halifeliği, diğeri Nizari Devleti’dir.
Merkezi, Kuzey İran'daki Alamut Dağı’nda bulunan bir kale olan toprakları, Abbasi halifesinin koruyuculuğunu üstlenen, sayıca kendisinden çok daha güçlü olan Selçuklu Türklerine karşı da uzun süre muhafaza ettiler. İslam uleması, bu hareketin sahip olduğu teolojiyi ve ideolojiyi “Bâtınî” olarak isimlendirmiştir.
Uyuşturucuyu müritlerini yönetme ve yönlendirmede ustaca kullandıkları için “Haşhaşiler” olarak tarihe geçen bu sapkın hareket, adeta Türk İslam ülküsünü ve İ'lâ-yi Kelimetullah’ı dünyaya yaymayı ve âleme nizam vermeyi hedef edinmiş Selçukluların sırtındaki ölümcül bir çıban olarak her zaman kötülüğü ve karanlık tarafı temsil etmişler, koca imparatorluğun zayıflamasının ana nedenlerinden birini oluşturmuşlardır.
Osmanlı da Selçuklu gibi şeytani tarikat ve grupların etkisini her zaman hissetmiştir. İçeride Selçuklu’dan itibaren devletin kanını emen, enerjisini sömüren bu tür sapkın ve şeytani oluşumlar devleti güçsüz düşürürken, dışarıda da siyonistlerin sınırsız para ve lojistik yağdırdığı Rusya Çarlığı, Avusturya-Macaristan, İngilizler ve Fransızlar adeta nöbetleşe Osmanlı’ya dışarıdan saldırarak savaşlarla yıpratmışlardır.
Türk devletlerinin tarih boyunca mücadele ettiği her türlü sapkın ve şeytani hareketlerle birlikte, sürekli savaşmak zorunda kaldığı devletler, bir şer cephesi olarak hep var olmuştur.
Bu durumu, karanlık ve kötülük cephesini oluşturan şeytani güçlerle, onların destekleyerek karşımıza çıkardıkları devletlerin ittifakı olarak da görebiliriz.
İşte tarihte kurduğumuz cihan imparatorluklarının sonuncusu olan, Hilafeti de bünyesinde barındıran Osmanlı, bu şeytani ittifaklarla yıpratılarak tarih sahnesinden silinmiştir.
Yerine kurulan Türkiye Cumhuriyeti de uzun yıllar kendi içine dönük, dünyadaki siyonist müesses nizamın boyunduruğunda vaziyeti idare etmiş bir devlet olarak görülüyordu.
Ta ki Recep Tayyip Erdoğan liderliğinde ayağa kalkarak içeride ve dışarıda tekrar devlet olmaya başlayana kadar.
Son 20 yılda çıkardığı bir liderle, tarihi misyonunu hatırlamaya başlayan Türkiye, şeytani güçlerin emrindeki emperyalistlerin bu coğrafyada gerçekleştirdiği bütün karanlık operasyonlara “dur” demeye başladı.
Libya’yı üçe, dörde bölmek üzere yapılan planlar, Türkiye’nin bölgeyi koruma altına almasıyla suya düştü. 30 yıldır Ermeni işgali altındaki Karabağ da aynı şekilde Türkiye’nin desteğiyle kurtarılarak kardeş Azerbaycan’a geri döndürüldü. Irak’ta, Suriye’de siyonist güdümündeki emperyalistlerin planları bir bir bozuldu. Katar, aynı karanlık güçlerin başlattığı darbeden saatler içinde kurtarıldı.
Suriye, emperyalist kuklası Esed rejiminden kurtarılarak halkın içinden çıkmış bir yönetime kavuşturuldu.
Siyonist İsrail’in Gazze’de sürdürdüğü soykırım karşısında güçlü Türkiye’nin kurduğu uluslararası cephe, gün geçtikçe bu terör devletini geriletiyor. Kısa süre içinde Gazze de kurtulacak inşallah.
Son on-on beş yılda yaşananlara bakıldığında, emperyalistlerin neden sürekli olarak darbeler ve muhtıralarla ülkemizi oyaladığını daha iyi anlıyoruz.
Bu coğrafyada güçlü bir Türk devleti yoksa kan, gözyaşı, zulüm vardır. Ama güçlü bir Türk devleti sahneye çıktığında ise zulüm biter, “Türk barışı” başlar.
Türkiye Yüzyılı ile birlikte İslam coğrafyası boyunduruktan kurtuldukça, gelecekte tarihçilerin “Türkiye barışı” diye tanımlayacakları döneme daha da yaklaşılacaktır. Biraz sabır, az kaldı.