Ve... Takke düştü, kel göründü!
Eskiden sadece mütedeyyin siyasetçilerden rahatsız olurlardı.
Namaz kılan, Allah diyen siyasetçi oldu mu, ‘laiklik’ maskesinin arkasına saklanıp, itibar suikastleri düzenlerlerdi alaşağı etmek için…
Geçmişteki merhum Adnan Menderes ve merhum Necmettin Erbakan örnekleri bunda ne kadar başarılı olduklarının göstergesi…
Tabi bu girişimlerin sonunda kaybeden hep halkımız oldu.
Sonra, mütedeyyin kesimin ihtiyaç sahiplerine, öğrencilere yardım için kurduğu hayır-hasenat kuruluşlarına taktılar kafayı…
Kirli oyunlar, iftiralar ve karalamalarla bazılarını çökertip bazılarının etki alanını kısıtladılar.
Almanya’daki Deniz Feneri davası üzerinden, Türkiye’deki Deniz Feneri Derneği’ne karşı bir oyun tezgahlandı mesela. Sol cenahın karalama kampanyaları sonucu derneğin mağdur ve mazlumlara ulaştırdığı yardım miktarı yüzde 80 oranında azaldı. Olan gariban insanlara oldu…
‘Basın özgürlüğü’ dediler, ‘şeffaflık’ dediler, ‘insan hakkı’ dediler ama kirli çamaşırlarını ortaya döken gazetecileri öldüresiye dövdüler...
CHP’li Mersin Büyükşehir Belediyesi’nde dönen yolsuzluk ve vurgunları belgeleriyle ifşa eden Mersin merkezli Birebir Haber ve Kara Haber gazetelerinin imtiyaz sahibi Zeynel Boğan, CHP’liler tarafından muştalı, bıçaklı saldırıya maruz kaldı. Aynı CHP daha önce de Mersin Belediyesi’nde görevli bir yöneticinin yılbaşında masa üzerinde dansöz oynattığı görüntüleri haber yapan yerel gazeteci Şeref Turgay’ın evine, savcılık talimatıyla örgüt hücresine operasyon düzenler gibi baskın yaptırmış, “Aba altından sopa göstererek” gözdağı vermişti.
Olan namuslu gazetecilere ve haber alma hakkı engellenen insanlarımıza oldu.
Baktılar iftira çirkefliği ve çamur at izi kalsın taktiği sonuç veriyor bu defa da bürokrasiye yüklenip istedikleri şekle getirmek için çomak sokmaya başladılar sisteme…
Hatta daha da ileri gidip doktorları, hakimleri, memurları “Bu illegal, paralel sistemlerden elinizi eteğinizi çekin” diyerek iktidara karşı sivil itaatsizliğe davet edip, buna icabet etmeyecek olanlara tehditler savurdular alenen…
Yetmedi arka bahçeleri gibi çalışan sözde STK’lar aracılığıyla iş bırakma eylemleri tertip ettiler. Türk Tabipler Birliği’nin eylemleri sonucu sağlık sistemi kilitlenirken, şifa bulmak için bekleyen yüzbinlerce hasta mağdur oldu.
Yani olan yine vatandaşımıza oldu…
Sandık dışı illegal yollarla iktidara galebe çalmayı şiar edinen CHP ve yoldaşları bununla da kalmadı, AK Parti iktidarına karşı kullanamadığı kendi yandaşlarına da baskı ve zulüm uygulamaya başladı.
Geçtiğimiz günlerde Ankara Baro Başkanı Kemal Koranel, vesayeti gelenek haline getiren zihniyetin taleplerini yerine getirmediği için baskılara maruz kaldığını ifade ederek başkanlık görevinden istifa etti.
Kirli siyasete alet olmayacağını açıklayan Koranel’in istifasının arka planından ise ilginç detaylar çıktı. Bir yandan başkanlık koltuğu için sinsi kavgaların yaşandığı baroda, diğer yandan başkan Koranel’e, CHP ve saz arkadaşlarının mobbing uyguladığı konuşuluyor…
Yaklaşık iki ay önce İnsan Hakları Merkezi tarafından iktidarı zora sokmak için ‘Ankara Emniyet’inde işkence’ iddialı düzmece bir rapor hazırlandığı ancak Baro’nun ciddiye almadığı bu raporu yayınlamadığı öğrenildi. Bunun üzerine başını CHP, HDP, zillet ittifakının bileşenleri ve kripto FETÖ’cülerin çektiği grupların Baro Başkanı Koranel’e raporu yayınlaması için baskı yaptığı, bu baskının da istifa ile sonuçlandığı iddia ediliyor…
Bu şu demek, artık arka bahçeleri bile CHP’nin çirkin siyasetine ‘illallah’ diyor, yaka silkiyor…
Yani yakın geçmişte ‘Atatürkçülük’ ve ‘Laiklik’ maskesini kuşanarak mütedeyyin insanları sindiren CHP, bugün artık maskeye dahi gerek duymadan kendisine biat etmeyen, kirli siyasetine alet olmayan herkese karşı zorbaca hareket ederek, tek parti dönemindeki zihniyetinden bir şey kaybetmediğini ortaya koyuyor.
Kendi arka bahçelerini bile hırs ve ihtirasları uğruna satan bu zihniyet, başa geçerse vah ki vah bu milletin haline….
Sosyal medyanın şeytani sokakları…
Teknoloji aldı başını gidiyor.
Gidiyor gitmesine de giderken insanımızın da aklını başından alıp gidiyor...
Cep telefonu satışları hızla artarken internet kullanımı da çığ gibi büyüyor.
Başta gençlerimiz olmak üzere halkımızın çok büyük bir kesimi sosyal medyanın esiri olmuş durumda. Sabahları gözünü, Facebook, Instagram, Twitter, TikTok gibi mecralar ile açan milyonların gece gözlerini kapatırken son gördükleri de yine bu platformlar oluyor maalesef.
Teknolojik bağımlılık artık tehlikeli boyutlara ulaşırken, sosyal medyada ‘akım’ adı altında her gün yeni bir rezillik peydahlanıyor.
Utanma duygusunun, büyüklere saygı düsturunun yerlere atılıp çiğnendiği sosyal mecralar, gençlerimizi ahlaki dezenformasyona ve amaçsızlığa sürüklüyor…
Günümüzde aile içi huzursuzlukların, eşler arasındaki tartışma ve boşanmaların en büyük sebeplerinden biri de yine sosyal medya.
Ruhtan uzak sanal tuşların ete kemiğe büründürüldüğü bu platformlar, şeytani planların en işlek sokakları oldu maalesef…
Eşlerin birbirini aldatmasına, dolandırıcıların elini kolunu sallayarak fink atmasına, gençlerin boyunlarına kadar çamura batmasına sebep olan sosyal mecralar, hem aile yapımızı hem de toplumsal huzurumuzu dinamitliyor.
Sosyal medyada uzun uzun zaman geçiren kişiler, “gerçek hayat” kavramını yitirirken, bu platformlardan yoksun kaldıklarında psikolojik ve travmatik sıkıntılar yaşıyorlar. Peygamber Efendimiz bir Hadis-i Şeriflerinde, “İki nimet vardır ki, insanların çoğu onları değerlendirme hususunda aldanmıştır: Sağlık ve boş vakit” buyuruyor. Bizler çağın illeti sosyal medyanın peşinde koşmakla her iki nimeti de heba ediyoruz…
Unutmayalım ki, bilinçsizce kullanılan her şey fayda yerine zarar getirir…
ÇUVALDIZ
Müslümanız elhamdülillah ve yüzde 99’u Müslüman denilen bir toplumda yaşıyoruz. Ama kar, sel, deprem, kur saldırıları ve salgın sürecinde ‘soygunculuğa’ soyunanlar, yaklaşan Ramazan ayı öncesi de vurgun peşindeler. Müslüman; zor zamanda kardeşinin, komşusunun, dostunun yanında olmakla mükelleftir. Fırsatçılık yapmak, başkalarının zorunlu ihtiyaçları üzerinden fahiş kâr devşirmeye çalışmak kul hakkı yemektir… Sahi neler oluyor bize?!
GAF KÜRSÜSÜ
Israrla suya yüzde 175’e varan oranlarda zam yapılmasını isteyen CHP’li İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, milletin gözünün içine baka baka “2019’dan bu yana suya zam yapmadık” dedi. Oysa 20 Temmuz 2020’de yüzde 12.62 zam yapılan suyun fiyatı, 8 Eylül 2021’de yüzde 15.62, 15 Aralık 2021’de ise yüzde 17.80 oranında artırılmıştı. Hem de İBB ve İSKİ’nin yüzde 80’lere varan zam taleplerine rağmen. İmamoğlu’nun zam yapmamış hali buysa yandı İstanbullu…