KHK’lıya iade-i görev değil, 28 Şubat mağdurlarına iade-i itibar
Yıllardır, sabah söylediğini akşama inkar ettiği için adı “Çarkçı Kemal”e çıkan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, yine şaşırtmadı!
2016’daki kanlı darbe girişimini sulandırmaya çalışarak, ‘tiyatro’, ‘kontrollü darbe’ gibi söylemlerle FETÖ’cülerin ekmeğine yağ süren Kılıçdaroğlu, şimdi de üç-beş oy uğruna devletin bekasını tehdit eden sinsi yapılanmaya mavi boncuk dağıtmaya başladı.
Partisinin grup toplantısı için Samsun’a giden Kılıçdaroğlu, kendisine yöneltilen, “Başa geldiğinizde KHK’lılar ile ilgili nasıl bir somut çözüm önerisi sunacaksınız?” sorusuna, “Tamamı görevlerine iade edilecek” cevabını vererek, istisnasız bütün FETÖ’cüleri göreve iade edeceklerini söyledi.
Siyaset dünyasından ve kamuoyundan gelen tepkiler üzerine geri vites yapan Bay Kemal, bu kez ağız değiştirerek, “Mahkum olanlar var. Gerçekten bir terör olayından ötürü mahkum olmuş, hapse girmişse zaten biz onu göreve istesek de iade edemeyiz. Ancak yargılanıp beraat edenlerden görevlerine iade edilmeyenler var. Biz bunların tamamını görevlerine iade edeceğiz” diyerek, çarklarına bir yenisini ekledi.
Peki ama, her yargılanıp beraat eden için, “Bu temizdir. FETÖ ile bir bağı yoktur. Gönül rahatlığıyla işine geri dönebilir” demek mümkün mü?
Ya da, hiçbir suç kaydı olmasa dahi Pensilvanya’dan gelen talimat sonrası para yatırdığı dekonta, “Bank Asya arkandayız” şeklinde not yazan bir kişiye güven olur mu?
KHK’lılar arasında bu durumda olan ve TSK gibi, yüksek yargı gibi, devlet teşekkülleri gibi hatta savunma sanayii gibi kritik birimlerde çalışan kişiler var. Milli iradeyi yerle yeksan etmeye kalkmış bir yapılanmayla uzaktan ya da yakından illiyeti, irtibatı olan bu kişileri yeniden devlet sistematiğinin içine dahil etmek doğru mudur?
Onca temizlikten sonra, bugüne kadar en ufak bir pişmanlık belirtisi göstermeyen bu kişilere yeniden devletin kılcal damarlarına sızma imkanı vermek akıl kârı mıdır?
FETÖ’cülere karşı verdiği amansız mücadele ile bilinen Cihat Yaycı Paşa, Ankara Haber Müdürümüz Muhammet Kutlu’ya yaptığı özel açıklamada, bu konu ile ilgili çarpıcı tespitlerde bulundu.
KHK’dan ihraç edilenlerin FETÖ iltisaklarına ilişkin örnekler veren Yaycı Paşa, açıklamasında şu ifadeleri kullanıyor: “Bir subay, bir emniyet müdürü, bir kaymakam düşünün örnek olarak; eşi terörist bir örgütün kadrosunda, anne ve babası terörist örgüte yardım ve yataklık yapıyor, kardeşi terör örgütü eylemleri nedeniyle firarda, çocukları terör örgütü toplantı ve yürüyüşlerinde faal yer almış. Böyle bir kişinin kendisinin dahil olduğu bir eylem tespit edilememiş. Bu şahıs elbette ceza yargılamasına tabii tutulmaz, zira suçun şahsiliği ilkesi var. Ama idari bir tasarrufa tabi tutulur elbette. Böyle birini hangi devlet görevde tutar? Devlet böyle birini elbette çalıştırmak, ilgili yetki ve sorumlulukların bu kişi eliyle yürütülmesini istemez. Bunu dünyada hiçbir devlet yapmaz. Dolayısıyla KHK bir ceza yargılaması değil, bir idari tasarruftur. Devlet ‘ben seninle çalışmak istemiyorum, çünkü ben yok olmak üzereydim, artık temkinli olacağım’ diyor.”
Olay tam da Cihat Yaycı Paşa’nın ifade ettiği gibi. Devletimiz, kurduğu OHAL komisyonu ile uzun ve titiz bir çalışma yaparak KHK ile ihraç ettiği kişilerle çalışmama kararı aldı.
CHP ve avanesi, adeta hukuku ve devletin kararlarını hiçe sayarak, darbe girişimiyle vatanımızı kana bulayanları, soru hırsızlıkları ile evlatlarımızın geleceğini çalanları, Türkiye düşmanları ile iş tutarak ülkemizi parçalamaya çalışanları görevlerine iade etmeyi vaat etmek yerine, 28 Şubat sürecinde ‘başörtülü’ diye, ‘sakallı’ diye, ‘namaz kılıyor’ diye fişleyerek meslekten attırdığı ve eğitim hayatını mahvettiği milyonlarca mağdura iade-i itibar yapmayı düşünmeli…
* * *
Cehalet değilse, alenen tahrik!
2020’de Kocaeli’de sahne alan ağzı bozuk şarkıcı İrem Derici, “Melekler g** yesin” diyerek manevi değerlerimize alenen küfretmiş, gelen yoğun tepkiler üzerine “Ekibimde Melek adında bir arkadaşımız var. O arkadaş konsere gecikince onu kastederek bu lafı söyledim” diyerek dansözlere taş çıkartan bir manevra ile kıvırmıştı.
Sanatçılığından çok toplum yapısına aykırı tarzı ve çıplaklığıyla gündeme gelen şarkıcı Gülşen de, Yenikapı’da verdiği bir konserde, “İmam Hatip’te okumuş daha önce kendisi, sapıklığı oradan geliyor” şeklinde ahlaksızca ifadeler kullanmış, manevi değerleri hedef alan bu sözleri sonrası iş yargıya intikal edince de, “Ekibime ‘beni izleyicilerim arasında omuzlarda dolaştırın’ dedim. Onlar da bana ‘seni imam omuzunda dolaştırsın’ dediler. Ekibimde ‘imam’ lakaplı bir kişi var. Sözlerim onunla ilgiliydi” minvalindeki açıklamayla skandal olaydan yırtmaya yeltenmişti.
Maşallah bu milletin bağrından çıktıkları halde, milletin dini-manevi değerleriyle aralarına mesafe koyan her şarkıcı-çalgıcının ‘melek’ isimli, ‘imam’ lakaplı ekip arkadaşları varmış meğer!
Mütedeyyin kesimin dini ve manevi değerlerini hedef alan saldırılar ilk değil maalesef.
Sezen Aksu’nun “Selam söyleyin o cahil Havva ile Adem’e” şeklindeki şarkı sözleri hâlâ hafızalarda iken, son olarak sözüm ona profesör Celal Şengör’ün “Hepsi masal. İbrahim diye bir adamın yaşadığı malum değil. Bizim bugün İbrahimi dinler dediğimiz işte Musevilik. Hristiyanlık arkasından İslam yani Musevilik’e bakıyorsun Musa peygamber diyorlar, o adamı da tarih bilmiyor. Yok öyle bir isim” şeklindeki nefret dolu, cahilane hezeyanlarına tanık olduk.
Kur’an’da defalarca geçen Hz. İbrahim ve Hz. Musa’yı masaldan ibaret saymak, Allah kelamını inkâr etmek değil midir?
Haşa Allah’ı tanımayan, peygamberlerini yok sayan bir zihniyetin, İslam dinini, manevi değerleri diline dolaması, olur olmadık yerde saçma sapan ahkam kesmesi, dindar insanları tahrik değil de nedir?
Bütün bu rezaletlerin; adaletten, insan haklarından, eşitlikten, inanç özgürlüğünden dem vuran laikçi-sol kesime gönül vermiş taifeden gelmesi tesadüf mü?
Şu net şekilde ortada ki…
Birileri, yaklaşan 2023 seçimleri öncesi bir nefret fırtınası estirerek, suyu bulandırmaya ve toplumu birbirine düşürmeye çalışıyor. Aman dikkat!