Bay Kemal’in ‘yumruk’ ile imtihanı
Kadıköy’de bebek katili Öcalan’a ‘özgürlük’ sloganları ile düzenlenen izinsiz gösteri sırasında BDP’li saldırgan Salihe Aydeniz’in polis memuruna attığı o alçakça yumruğa, hem kamuoyundan hem de vatansever siyasetçi ve STK’lardan tepki yağdı.
6’lı masanın altına gizlenip, zilletten aldığı destekle şımartılan HDP/BDP’lilerin bu tür saldırıları ilk değil…
Daha önce de Şırnak’ta Güvenlik Şube Müdürü olarak görev yapan polis memuru Murat Çetiner, provokasyon peşinde koşan HDP’li Sebahat Tuncel’in tokatlı saldırısına maruz kalmıştı.
Evet…
Her iki olayda da milliyetçi-muhafazakar, milletini, devletini, polisini, askerini seven kesim ayağa kalktı ve Türkiye düşmanlarına hakettiği cevabı verdi.
Peki CHP ve lideri Kılıçdaroğlu ne yaptı?
2019 yerel seçimlerinde birkaç büyük şehri HDP desteğiyle kazanan ve 2023’teki seçimlerde Kandil’den gelecek desteğe bel bağlayan Kemal Kılıçdaroğlu, polis memuruna atılan tokat için, “Güvenlik güçlerine saldırmak doğru değildir. Bunu bir milletvekilinin yapması doğru değildir, kabul etmiyoruz” demekle yetindi.
Masa altındaki ortağı karşısında adeta ‘sevgi pıtırcığı’ kesilip naif ve zarif bir yaklaşım sergileyen Bay Kemal, 2019 yılında bir şehit yakınının kendisine attığı tokat sonrası ise “Bana yapılan saldırı Türk milletine yapılmıştır” diyerek ortalığı ayağa kaldırmıştı.
Eli kanlı katillerin temsilcileri için ‘sinek vızıltısı’ çıkaran Bay Kemal, şehit yakınının tokadına ‘fil homurtusu’ ile karşılık vermişti!
Saldırının Kılıçdaroğlu’nu linç etmek üzere kurgulanmış bir tezgah olduğunu ileri süren CHP kurmayları ise soluğu adliye kapısında alarak, “Canımıza kast edildi. Öldürülmek istendik” diye şikayetçi olmuştu.
Hatırlanacağı gibi, ‘HDP’ye her evden bir oy’ kampanyası başlatarak terör yandaşlarını Meclis’e taşıyan CHP’ye tepkili olan ve o anki ruh haliyle Kılıçdaroğlu’na yumruk atan şehit yakını, 2 yıl 1 ay hapis cezasına çarptırılmıştı.
O vatandaşın acısına saygı göstermeyen, üstüne üstlük bir de yetkililerin bilgisi dışında şehit cenazesine giderek bir provokasyona imza atan Kılıçdaroğlu, bugün ise polise yumruk atan ‘heval’lere toz kondurmuyor!
Eeeee…
Diyarbakır’a gidip, evlat nöbetindeki aileleri ziyaret etmekten kaçınan (Bir otel odasında gözlerden uzak 5 dakikalık bir görüşme tertip eden) ancak HDP’nin eski Eş Başkanı terörist Selahattin Demirtaş’ın babası Tahir Demirtaş’ı bir medya ordusuyla ziyaretten geri durmayan Kılıçdaroğlu’ndan da ancak bu beklenirdi.
Aman, sevgili ortağım, yoldaşım incinmesin!
Türk polisine tokat mı atılmış, olur o kadarcık…
Türk askerine kurşun mu sıkılmış, aaa çok ayıp!
Özetle Bay Kemal diyor ki;
“Ben yumruğun kim tarafından atıldığına bakarım. Bizim çocuklar attıysa ‘ufff’ olur, karşı taraf attıysa ‘offf’ olur!”
* * *
Emriniz olur majesteleri!
AK Parti’nin kurulduğu günden bu yana aykırı söylemleri, muhaliflere mavi boncuk dağıtan mesajları ve dava arkadaşlarını boşa çıkaran hamleleri ile gündeme gelen eski TBMM Başkanı Bülent Arınç, bu defa iyice zıvanadan çıktı.
Zillet ittifakı ve yandaşlarının düzenlediği “Türk Demokrasi Vakfı; Yeniden” adlı toplantıda kürsüye çıkan Sayın Arınç, bir yandan CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun dillendirdiği KHK’lılara siyasi af talebine destek verirken, diğer yandan ‘FG’ plakalıların yaşadığı mağduriyetlerden dem vurup FETÖ güzellemesi yaptı.
Hızını alamayan Bülent Bey, malum toplantıya AK Parti’den ve milli irade yanlısı medyadan katılım olmamasını eleştirerek, “Majestelerinin gazetecileri var. Havanın suyun berraklığından bahsederler. Öksürmenin, bağırmanın zamanıdır. Kral çıplak demenin vaktidir” sözlerini sarfetti.
Eeee kendi mahallesine sallamayı gelenek haline getiren, Müslümana şiddet, zalime şefkat timsali bu zat ‘aferin’i haketmez mi?
Bay Kemal de Arınç’ın beklentisine cevap verip kendisini avuçları patlayana dek alkışladı.
Çözüm sürecinde lideriyle ters düşen, Erdoğan’ın kuzey Afrika ziyaretinde olduğu dönemde patlak veren Gezi olaylarında çapulcuların taleplerine boyun eğerek “Mesaj alındı” diyen Sayın Arınç, teröristler Selahattin Demirtaş ve Osman Kavala hakkında da marjinal sol çevrelerin ağzını kullanarak, ‘özgürlük’ naraları atmıştı.
Bülent Arınç şimdi ise millet sevdalısı medyadan; ülkeyi geriye götürmeyi, yapılan projeleri tarumar etmeyi, memleketi Kandil’e ve Pensilvanya’ya teslim etmeyi planlayan zillete kollarını açmasını istiyor…
Emriniz olur majesteleri!
Hay hay efendim...
Geçmişte “Benim bir özgül ağırlığım var ve bu özgül ağırlığım başkalarından farklıdır” sözlerini sarfeden hırs, kibir ve ihtiras abidesi Sayın Arınç, belli ki soyadının ilk iki harfini çoktan çöpe atmış. Önerim; o iki harfin yerine okyanus ötesindeki ‘Hoca’sının ‘H’sini koyarak ‘Hınç’ını perçinlemesi…
Zira beraber yola çıktığı, millete birlikte hizmet ettiği, aynı kıbleye yöneldiği insanları üç-beş alkış uğruna, birilerine şirin görünme uğruna satmanın karşılığı en hafif tabirle ‘vefasızlık’ olarak ifade edilebilir…
* * *
‘Mış’lı ‘miş’li bir başkan hikayesi….
Bir varmış bir yokmuş…
İstanbul adlı megaköyde, biraz sağcı, biraz solcu ama çokça da ortayolcu bir başkan, mutlu mesut yaşarmış!
Bu tatil meraklısı, yandaş sevdalısı başkan mesela bir şehirde deprem mi oldu, hemen koşar, ortalıkta iki görünüp sonra ‘Palandöken’lere kayak yapmaya gidermiş.
Ya da megaköyü sel mi bastı, Bodrum’da tatilde de olsa koşa koşa gelir, üzerine çalışma kıyafetlerini geçirir, esnaf ve vatandaşın yaralarını şipşak çözer, daha 24 saat dolmadan da tatil beldesindeki ailesinin yanına geri dönermiş.
Diyelim ki; İstanbulköy kar altında, millet perişan, yollar buz pisti gibi…
Hiç sorun yok!
Başkan bir eli balıkta diğer eli rakıda da olsa, ‘elçiye zeval olmaz’ diyerek misafirlerini masada bırakıp, acil komuta merkezine gider ve sihirli değneğiyle dokunup bütün dertlere son verirmiş.
Hatta İsviçre’de tatilde olan sözcüsü, dostu da Alp dağlarının ardından duruma hemen müdahale eder, el birliğiyle her sıkıntıyı çözerlermiş.
Başkan’ın bir özelliği de hiçbir yerde olmasa da her yerde var gibi olmasıymış.
Mesela İstanbulköy Meclisi toplanır, bütün üyeler toplantıya icabet eder, ancak başkan kendisi orada bulunmasa bile, “İstanbulköy Meclisi Haziran toplantısını yapıyoruz” diye paylaşım yaparmış!
Tabi bunu gören kötü kalpli(!) muhalifler, “Sizi de bekleriz Sayın Başkan. Makam odanızdan çıkınca 5 metre ileride karşıda büyük bir kapı var. İstanbulköy’ün gerçekleri sizi bekliyor” diye tweet atınca, biraz tadı kaçan başkan, “Amannn siz de çok oldunuz” diyerek yaptığı paylaşımı silermiş…
Ne dert, ne tasa!
Megaköyün araçlarını kendine tahsis eden, yalıları restore ettirip kendine mesken tutan, şehrin toplu ulaşım araçları tel tel dökülse de bunlara masraf yapmaya kıyamayıp konserlerle yandaşlarını mutlu eden bu başkan, kim ne derse desin neşesini hep korur, sevgi sözcükleriyle, kucaklaşma beyitleriyle hem yoldaşlarına hem yapraklara kendini alkışlatmayı başarırmış.
Yani yandaş için varmış, vatandaş için yokmuş...
Ya da ha varmış, ha yokmuş!
Artık adını siz koyun….