Kendimiz olmanın neresindeyiz?
Kendimiz olmanın neresindeyiz?
LATİF ERDOĞAN
Hüviyet; kimlik, kişilik ve aşkınlığın bütününden oluşan bir olgudur. Kimlik, onu o yapan ve onu başkası olmaktan ayıran özelliklerin bütünüdür. Kişilik, insanın ruhani yanıdır. Aşkınlık ise bütün mahiyetimizin kazandığı nuraniliktir.
Bu manada hüviyet ferdiyettir. Yani Cenab-ı Hakk’ın ferdiyetinin insanda zuhurudur. Esasen bu zuhur, küçük- büyük bütün varlıkta mevcuttur. Hiçbir şey bir başka şeyin aynı değildir. Buna hemcinsleri de dahildir.
Din, insanın kimliğini korur, kişiliğini geliştirir, aşkınlığını garanti altına alır. Yani insanı, insani arşa çıkarır; onu mükemmelliğin sonuna taşır ve insanı insan-ı kamil haline getirir. Ve dinin dışında hiçbir harici tesir insana böylesi bir oluşu vaad edemez.
Kur’an’ın terbiye edici yönü, pedagojinin en öncelikli referansı olmalıdır. Kur’an, kuşatıcı özelliği ile bütün insanları, bütün karakter, bütün mizaç ve bütün huylarıyla muhatap edinir; kime ne ölçüde neler telkin edilecekse hepsini vererek muhatabını en kamil manada eğitir, terbiye eder.
İnsana yüklenen emanet, bu manada Kur’an’da kendini bulur; Kur’an insandaki emaneti açar, inkişaf ettirir, kuvveden fiile çıkarır, böylece insanda ikinci bir fıtrat oluşturur. İnsan kendine yüklenmiş ve doğuştan getirdiği bütün negatif duyguların çeperinden Kur’an sayesinde kurtulur ve gerçek anlamda özgürlüğüne kavuşur.
Peygamber Efendimizin “Her doğan İslam fıtratı üzerine doğar” hadis-i şerifinde belirtilen İslam fıtratı, selim fıtrat demektir. Arızalardan arınmışlığı anlatır. İnsan sonraki negatif kazanımlarında selim fıtratını dejenere eder; kendinden uzaklaşır. Kur’an işte böylesi bir insanı kendi öz benliğine davet eder; ona selim halini hatırlatır. Bu davet karşılıksız kalmaz ve insan kendinden ne kadar uzaklaşmış olursa olsun aslına döner.
Kur’an’ının lafzı mucizedir. Bu pedagojik anlamda da böyledir. Kur’an’ın her harfine kudret-i ilahi tarafından yüklenmiş bulunan iyiliği emir, kötülükten sakındırma keyfiyeti, kim hangi ayeti, hangi sureyi okursa okusun ihtiyaç duyduğu emir ve yasaklar doğrultusunda o kişide açığa çıkar.
İçki müptelası onun bu doğrultuda emir ve yasaklarına muhatap olur; kumar müptelası bu zaafına verilen emir ve yasaklarla uyarı alır; fuhuş müptelası kendisine yapılan telkinleri müptelası olduğu şey üzerine algılar…
Gurur, kibir, enaniyet, kendini beğenme, başkalarını küçük görme gibi öldürücü hastalıklardan kurtulmanın en kısa, en salim yolu da yine Kur’an’a muhatap olmaktan geçer. Kur’an yaptığı telkinlerle bu olumsuz halleri zıtlarıyla değiştirir, insanı tevazu, mahviyet gibi ulvi duygularla donanımlı kılar.
Korku ve tamah günümüzün en bulaşıcı hastalığıdır. Zinde güçlerin kendi dediklerini yaptırabilmek için kullandıkları bu iki zaaf içtimai hayatımızı da bütün gücüyle baskı altına almış durumdadır. Hayatımızı kendi uydurduğumuz fobilerle kararttığımız gibi, karşılığı bir hiç olan hırs ve ihtiraslarımızla da törpülemekteyiz.
Bu iki kötü halden kurtulmanın çaresi de yine kendimizi Kur’an’a muhatap etmekten geçer. Böylece Allah’tan korkmaktan başka bir korku yaşamayız. Ve yine dünyanın fani ve geçici yüzüne sırtımızı döner her türlü açgözlülükten kurtuluruz.
Kur’an sayesinde bütün zenginliği kendi özümüzde bulur; Rabbimizin sonsuzluğunu hüviyetimizin sonsuzluğunda yaşar, görür, müşahede ederiz. Yeter ki, onun lafzına sinmiş ruhuna ve nuruna kendimizi muhatap edebilelim. Ve ruhuyla hayat bulalım, nuruyla nurlanalım.