Üzerinde yaşadığımız toprakları anlamak
Üzerinde yaşadığımız toprakları anlamak
HÜSEYİN ÖZTÜRK
Üzerinde yaşadığımız ve vatan bildiğimiz toprakları anlamak, insan olma erdemine sahiplik etmektir.
Üzerinde yaşadığımız ve vatan bildiğimiz topraklar ile milletimizin dini-milli değer yargılarına düşmanlık, erdemsizlik sebebiyle insan kalamama halidir.
Bunun en bariz örneğini siyasette görüyor, bir de sınırsız servetleriyle, siyasi cenahtan beslenen, millete ve devlete çok pahalıya mal olan medya ve sözde sivil toplum örgütleri gibi terör iştahlı örgütlerde görmekteyiz.
“Maziden Atiye” sözünün manasını idrak edebilen her Müslüman bilir ki; vatanımız, devletimiz, bayrağımız, milletimiz, dinimiz; kökleri geçmişte, dalları gelecekte olan büyük bir Anadolu çınarı gibidir.
Bu çınar kökten sarsılmak istenmektedir. Elimizden kitabımızı, alnımızdan seccadelerimizi, minarelerden ezanlarımızı susturamayanlar, amansız şekilde siyaset yoluyla, medya yoluyla sürekli mücadele etmektedirler.
Siyasetin yani muhalefetin düştüğü acze rağmen, inandıklarına tam bir iman savletiyle sarılıp, davalarına sahip çıktıklarını hep birlikte görmekteyiz.
Bu toprakları vatan eden Anadolu insanını köklerinden koparma azimleri, akla hayale gelmedik yalanlarla, iftiralarla sürüp gitmekte ve kendilerinden başka hiç kimseyi, hiçbir hayrı görmemekteler.
*
En çok korktukları ve her geçen rüyalarını kaçıran husus şudur:
Bizim toplumumuz; Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ın önderliğinde, Anadolu’daki bin yıllık tarihimize, medeniyetimize, dini, milli inanç manzumelerine yaslanarak, yüzyılın Türkiye’sini kurmaktadır.
Dıştan ve içten tüm ihanetlere rağmen, yolundan dönmeden ilerleyen Türkiye’yi, bu ülkeyi sahiplenen bizler, en az düşman olanlar kadar iyi okumalı ve anlamalıyız.
Bu hususta ciddi eksiklikler ve aksaklıklar var.
Anlatım eksikliği diyelim, bilgiyi sunamama eksikliği diyelim, olup biten başarıları anlatamama eksikliği diyelim, ne dersek diyelim; başarıları, iyilikleri, kazanımları görmekte, anlamakta ve idrakte eksikliğimiz var.
Sosyal medyanın ve siyasetin cılkı çıkmış taraflarıyla meşgul olduğumuz kadar kendi gerçeklerimizle meşgul olamadığımız için hep kötülere ve kötülüklere bakarak, hem iç hem de dış dünyamızı kirletmekteyiz.
Oysa bir kimse kendi gerçeğine, inancına, ahlakına, kazancına dost olmaz ise başkalarının gerçeğiyle, hayatıyla, düşüncesiyle, fikriyle yaşar ki, bu bir afettir.
İnsan olma erdeminin kaybolduğu bir toplumda, insanlar kendi kendilerini idare etmekten ziyade, başka iradelerin tesiri altında girer ve kendi olmaktan çıkarlar.
Biz, inançlarıyla bir olabilen bir toplumuz. Tarihimize, medeniyetimize, bunların temelini oluşturan kültürümüze ve inancımıza baktığımızda, bizim iki dünyadan da sorumlu olduğumuz bir yaratıcımız vardır ve ondan gelip ona döneceğimize inanırız.
*
Ezcümle:
Köklü ve sağlıklı bir kültüre ve inanca sahip olmadan, ona dayanmadan, güçlü ve sağlam bir toplum inşa etmemiz mümkün değildir.
Atiye sağlam adımlarla gitmek istiyorsak, mazimizi bilmek ve neler kaybettiğimize, neleri yok ettiğimize bakarak yeniden bir inşa süreci başlatmalıyız.
Yalnız bu inşa, atiyi karanlık görmekten vazgeçmekle gerçekleşebilir.