• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Hüseyin Acarlar
Hüseyin Acarlar
TÜM YAZILARI

Sorular Varki Asra Bedel

02 Kasım 2020
A


Hüseyin Acarlar İletişim:

“Gün Olur Asra Bedel”, ifadesi Cengiz Aytmatov’un geleneklerini korumaya çalışan insanları anlatan romanın da adıdır. Mankurtlaşma ile geleneklerini koruma arasındaki insanların hikâyesi de denilebilecek romanda Aytmatov, insanlara yaşadıkları cehennemi değiştirmenin kendi ellerinde olduğunu anlatma çabası içindedir. Modern dönem şark klasikleri arasında yerini alan roman esasında gelenek ve modernite arasında sıkışan insanımızın hikâyesidir. Yerlilik mi? Batıcılık mı? Ya da gelenek mi modernite mi? Sonuç arabesk mi yoksa? Nar mı nur mu? Tam bir dilemma…

“Seni özledik durduk.

Günün gelecek diye,

Yolunu gözlüyorduk.

Süsleyelim masamızı

Kutlayalım haftamızı.

Yerli malı yurdun malı

Herkes onu kullanmalı”

İlk mektep müsamerelerinde; neden bu şiiri okur? Sonrasında evden aşırdığımız portakal ve elmaları okul sırasına yayıp, iştahla yediğimizi anlamakta zorluk çekerdim.

Yerli malı deyince neden portakal elma yeriz? Yerli olmayan bir şeyler vardı da inadına yenilmediğimizin nişanesi portakalımız ve elmamız mıydı? Sonraları portakalın önüne Washington yazılınca iyice gıcıklandığımı hatırlıyorum.

Yeni bir anlam diyarı mıydı? Yoksa direnç miydi? Yerlilik mefhumunun etrafında dolaşırken Batıya nispeten tavırların ötesinde kendi merkezimizi mi arıyorduk? Peki, ama muasır medeniyetler seviyesine ulaşmak için azmu-cezmu-kast eylemek ülküsü bu yerli malı kullanmakla çakışmıyor muydu? Sonuçta sabahları andımızda bangır bangır” ülküm yükselmek ileri gitmektir” diyen biz ilk mektep veletleri değilmiydik? Neden “ülküm yerli malı kullanmak huzurlu olmaktır, demiyorduk ki?

Aklım ermeye başlayınca fark ettim ki, yerliliğin karşısında yerli olmayan bir şey vardı. Birinci Cihan Harbiyle yenilmiş İslam coğrafyasının Batıya karşı sığındığı tepkisel tutumdu yerli malı kullanımı ama ortada bir gariplik vardı. Hem yerli kalmak istiyorduk hem de Batılı olmak için yırtınıp duruyorduk. Teknolojik olarak hayatımıza giren her ürün için ellerimiz patlayıncaya kadar alkış çalanda bizdik her teknoloji gelişiyle yitip giden bir adet için üzülende. AB kapısında dilenci muamelesi görsekte oraya girmenin böyle bir adap ile olabileceğine nasıl da inanmıştık. Garip ama gerçek. Hayaller Münih gerçekler Hakkâri idi.

Bir gariplik daha vardı ki Batıya karşı tez geliştiren düşünürlerin çoğunluğu güneşin doğuşunu izlemek için yönünü batıya çeviriyordu. Fransız ihtilalinden devşirme kavramlar ile sanayi devrimine tepkime Guttingen Üniversitesi akademisyenlerince geliştirilen sosyal devlet modeli etrafında geliştirilen tez ve antitezler arasında yitip giden yıllar…

Batıya karşı batılı tezler istiklale dair çözüm olabilir miydi? ideolojilerin çözümsüzlüğe mahkûm ettiği yeryüzü coğrafyası bir paradigma değişimine ihtiyaç hissetmiyor muydu? Yüzümüzü batıya çevirince nasıl güneşi görebilirdik ki? Işık doğudan yükselmiyor muydu? Problem güneş miydi yoksa kıblesi ile oynanmış ülke aydını mıydı?

Modernleşme aleyhinde kuru laflar etmek yerine tarihsel bir perspektiften çözüm önerileri, kurtuluş yolları yerli düşünüş ve duruşların dinamiğinde saklı iken, bu çerçevede aydınların çoğunluğu modernliğe yine modernlik üzerinden, kalkınma problematiği çerçevesinde cevap üretiyordu. Ekonomik kalkınma “ağaç yokken meyve üreteceğiz” demek kadar garip bir tutum değil mi? Ekonomik kalkınma bu şekilde olmaz o ayrı. Hadi bir an için ekonomik olarak kalkınmayı başardık diyelim. Bütün sorunlarımız bitecek mi böylelikle? Aynı düzlemde iyi bir Müslüman olmak için zenginlik şartı peşinde koşup merkantilistlerin limanına gemi demirleyen muhafazakâr tutumlu insanlar gibi. Hem liberal hem Müslüman olabilir misiniz? Ve aynı anda muhafazakar!

Bu günün siyasal paradigmal anlayışları ile sonuçta köle vasfımız daha bir nitelikli zeminler üstüne oturtulmuyor mu? Ve bu yüzden de reddedilmiş katı laiklik ılımlı laiklikle becayişte değil mi? Aynı anda hem asfalt döküp toprağa hem o asfaltta çiçek yetiştirmeye kalkmak zekâya ihanet değil mi ki?

Bu yönüyle evet önce isyan deyip sonra diriliş ile kökleri birkaç yüz yıl öncesine dayanan bir sapma olan modernleşme düşüncesini eleştirel bir düzlemde değerlendirmemiz gerekiyordu. Modernizm postmodernizme evriliyor, bir elin parmağını geçmeyecek sayıda cins düşünce insanımız -düşünsel anlamda- Modernleşme ile hesaplaşmayı geç dönemde de olsa yapabiliyordu.

Hem muhafazakâr hem demokrat, hem batılı hem yerli, Hem gâvur hem Müslüman olunabilir diyorsanız söyleyecek lafım yok. Hem gâvur gibi davranıp, hem de Müslüman gibi ağlamasını becerebilmek ayrı bir meziyet neticede.

 

Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.

Yorumlar

Sabri

Halen bu soruların cevabı verilmiş değil, evet asra bedel. Teşekkür ederim.

NE ÖNEMİ VARKİİİ

Nolcek bu chp hdpkk ip sp gibi partilerin hali muhalefet hükümete olur devlete değil. Kolonyal kafalılar yaprağa sürülecek beyni olmayanların alleme olduğu bir ülkede anca bu kadar olur. Fıkra gibi K. K. CEHAPE ye genel başkan olmuş ben olsam cehapeliyim demeye utanırım insan içine çıkamam bu ayıp ATATÜRK ün partisine yeterde artar bile
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23