• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Hüseyin Acarlar
Hüseyin Acarlar
TÜM YAZILARI

Hârlı Cümleler

11 Ocak 2021
A


Hüseyin Acarlar İletişim:

“Modern insan, insan olma orjinalliğinden utanan, suniliğe meftun olandır” diyerek söze girdi üstad. Modern dünyaya aykırı, ona göre zindandan vareste, boyu beste, derin tefekkürle edna gayretin yılgın nefeste birleştiği, her an çehresinde belirecek çevgeni bakışla ağır adamdır Üstad.

Nar gibi harda pişmiş demir leblebi cümleleri, gülle hışmıyla fırlattığı anlara tanık olmasam belki de kendi halinde tövbekâr sabıkalı gezmelerini anlamlandırmada zorlanırdım. Konuşmaya başladı mı sözün kesilmesine müsaade etmezdi. Haliyle merakımı celbeden cümlesinin devamını bekledim. Devam etti konuşmaya:

Allah’ın bize verdiği kimliği beğenmeyene neyi beğendirebilirsin ki?

Gökkuşağı tek renk olsa güzel durur muydu?

İnsanların suretleri aynı olsaydı; tenleri, renkleri, dilleri aynı olsaydı monotonluk olmaz mıydı? Farklılıkları; iyiyi kötüden, çirkini güzelden nasıl ayırt edecektik? Fikirler nasıl farklı olacaktı? Düşüncelerin farklılığı suretlerimizin farklılığı kadar normal değil mi?

İnsan doğduğu yere benzer. Güneşin, suyun ve yeşilin raksı birlikte güzeldir. Bu güzelliklerle yaşamak ne güzel ve ahenklidir oysa.

İnsanlar son iki asırdır “ilerleme” illüzyon ile ne kadar gerilediğini göremiyor.

Biteviye bir iştahla istemek ve sahip olma isteğinin masumiyeti yok ettiği, kaybetme korkusu ile zalimleşen insanlık, Kapital sistemin manevra alanını genişletti ve terminatör hışmıyla kendi sonunu hazırlıyor. Modern neo kapitalizmin zihinsel tasallutuyla karşı karşıyayız.

“PlayStation” düzeni ile çalışan uluslararası bir politik çark var. Bu çark, önce mankurtlaştırark sistemin dışına çıkılamayacağına dair zihinleri teslim aldı.

Kapitalizm, Sağ olarak kodlandığında Sol sonsuza kadar var olacak. Artı eksiyle var olabilirdi.

Bu bir konsoldü. İdeolojiye dönüştürülen her şeyin içinin boşatılabileceği son matruşkanın görülemeyeceği algı dünyası…

Düşün ki en salakça şeyin erdem, ilerleme ve inşa olarak yutturulabileceği bir yapısalcı (strüktüralist) düzende yaşıyoruz. En erdemli duruşlarınsa aptalca olduğunu inandıran bir düzen bu. Düşünsene Çarşıda pazarda mayo ile gezilmesi ayıplanırken, aynı şey denizde medeniyet ölçüsü. Düşün ki soyunmanın ayıp sayıldığı çarşı pazar var. Birde soyunmanın yüceltildiği sinema gibi sanat var.

Batı, Sosyalist düşünceyi bir ihtiyaç olarak konumlandırdı.

Günün sonunda Sol, Kapitalizmi tahkim etti!

En sekter Orta Çağ mezheplerinden daha fatalist bir inanç olan Komünizm uğruna nice canlar yitti.

Yağmacı, köle taciri, pogromist Batı’nın, başka türlü geçmişini perdelemesi ve kendini aklaması mümkün müydü?

İki kutuplu dünya düzeni de bir “ihtiyaçtı.”

Dünya savaşları, soğuk savaş derken eko-politik bir misyon icra etti.

Bugünkü sosyolojide Devletlü kutsallar, davranış kalıplarıyla çoğu kez kendi verdiği zararın dışarıdan gelebilecek zararlardan büyük olabileceğini göremeyecek kadar bütün nevroz ve psikozların arma gibi yapıştığı histerik anormalliğine adda buldu “yeni normal diye”. “Yeni normalin” anormalliğini faş edecek olanın anormal ilan edilebileceği bir akıl travması…

Ne yaman çelişkidir? Çevreyi bütün canlılıklarıyla yok eden insan, çevreci kampanyalar düzenliyor. Kutuplarda yaşayan ayılar mı ekolojik sistemle oynadı?

Vahşetül âla kanlı savaşlar, sömürüler, soykırımlar, toplama kampları, atom bombaları, kimyasal ve biyolojik silahlar “ilerlemeyle” yayılmadı mı dünyaya?

En korkunç barbarlıkları yapanlar neden hep “uygar ve ilerici ve de demokratik ” ülkeler?

Her şeyin ederini bilen ama hiçbir şeyin değerini bilmeyen tüketim tanrısı Uzza, aşağılık yaşmakları kuşanarak kendi hapishanesini kendi ören yeni bir köle tipi üretti.

Parlak cümlelerle parlak çekilen yığınlar, her teknolojik gelişmenin mutlak fayda sağlayacağına inandı. Rönesans’a “yeniden doğuş” “aydınlanma” denildi.

Nasıl bir aydınlanma ki yeryüzüne iki dünya savaşı armağan etti. Yüzlerce hastalık ile hayatları tarumar olan insanlar, sürgünler, acılar, dramlar… Eğer bu aydınlıksa karanlık neydi?

Vatikan’ın yobazlığından kaçarken pozitivist dogmaların yobazlığı mıdır ilerleme ve aydınlanma?

“Yeniden doğuş” (Rönesans) hareketi sanatın ölüm fermanı değil miydi?

Sanatın bilimselliği olur muydu?

Bugün divan edebiyatını bırak anlamayı okumayı becerebilen insan sayısı ne kadardır? Musiki de ne kadar makam unutuldu biliyor musun?

Ve hiç kimse parçalamadı dünyayı “Birleşmiş” Milletler kadar. Güvenliğimiz için en büyük tehdit her barış projesine veto koyan BM “Güvenlik” Konseyi değil mi? Daimi üyesi olan 5 ülke dünyadaki silahların neredeyse tamamını üretip satmıyor mu? Üçüncü dünya dedikleri dünyanın tüm kaynaklarını sömürerek, emen, posasını dabbaklayıp üstüne kurulan Kim? Kimdir insanların eline en gelişmiş silahları tutuşturarak öldürten şerefsiz? Değirmencinin dediği gibi

"Bu nasıl çark ulan!

Buğday bizim, ezilen biz.

Un olan biz, aç kalan biz.

Kimdir bu doymak bilmeyen soysuz?"

“Evrensel” insan hakları bildirisi imiş… Nasıl bir evrensellik sadece ABD’deki siyahilerin boynuna basarak ezberletilen bir bildirge.

DSÖ “herkes için sağlık” vaadiyle çıktı yola. Günün sonunda ilaç firmalarının, tröstlerin elinde can çekişen insanlık var.

Tanrıdan kurulduk deyip akıl bayramları yapanlar, akıllarını tanrı ilan ettiler.

Önce Batı, sonra bütün insanlık akıl (reason) ile zekânın (intelligence) da aynı şey olduğunu sandı. Oysa akıl iyi-kötü veya güzel-çirkin gibi ayrımı yaparken zekâ problem çözer; bir faydayı elde etmek ya da bir tehditten kurtulmak için kullanılır. Bir saniyede 100.000 insanı ve sayısız ağacı, böceği, kediyi, köpeği öldürecek olan atom bombasını yapmak zekâ ister doğru. Peki, onu insanları yaşadıkları şehirlerle birlikte yok eden akıl normal bir akıl mı?

Bugünün jeo-politik yansıması bu!

Esâtirül evvelinden biliriz ki Nemrut, kahkaha atarken burnuna dalan topal bir sinekle mücadelede yenilip, murdar bedeniyle cehennemi boyladı.

Modernizm evlatları ve torunlarıyla nemrutluğa ve firavunluğa tekabül ediyor.

Hangi bilinmeze yenik düşeceği kestirilemez.

Rablık taslayanların başına gelenler ne olağanüstü nede muhaldi!

Musibetler de bir seferde başlayıp bitmeyebilir.

“Ben sizin Rabbinizim” diyerek kendilerini insan olarak beğenmeyip üstünlükle zulmedenlerin dekadansı da; göz önünde, olağan ve zamana yayılarak gerçekleşecek.

Zamanını ve tarihini sahibi tayin eder.

Diyeceklerim budur.

Üstad, bir solukta harlı cümlelerini sarf edip sustu. Üç elmadan kızıl elma devlete, yeşili millete, bana da tefekkürü düştü.

Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.

Yorumlar

Ferhat ile sirin

İyide bizim hicmi suçumuz yok Müslüman topluluklar ve fertler olarak. Biz adam olabilsek hangi gavurun mecali kalır. Bir Hamdi bir said olsak yada olmadı Kafkas kartalı hadi zor diyelim kendi sancarlarimizi Einstein larımız cikarabilseydik ya..

Karacoğlan

Müslümanlık dahi dinini la deyüb de terk etmişiz...İns in dinünden HAK katındai İSLAM a iltica etmişiz...
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23