• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Halit Kanak
Halit Kanak
TÜM YAZILARI

Teşkilât-ı Mahsûsa'nın efsâne lideri Eşref Sencer Kuşçubaşı

19 Eylül 2020
A


Halit Kanak İletişim:

Üzeri kumlarla kaplı mitralyözü son kez çalıştırmak istediğinde artık çok geçti.

Etrafı Şerif Hüseyin'in kuvvetleri tarafından sarılmış çember süngü mesafesinde daralmıştı.

Üstelik yediği kurşundan sonra bacağını sürümeye başlamıştı. Onlarca kişi üstüne çullandığında tarihler 13 Ocak 1917'ydi. Gerisini hatırlamıyordu.

Gözlerini açtığında kendisini çöl çadırında buldu. Buraya nasıl geldiğini düşündü. Başkomutan Enver Paşa'nın Yemen'deki orduya lojistik destek amaçlı verdiği 300 bin altını ulaştırmak için yollardaydı.

25 bin kişilik Şerif Hüseyin'e bağlı İngiliz destekli birlik tarafından 40 kişilik küçük müfrezesi kuşatılmış,  (bu rakamlar bizzat Şerif Hüseyin adına çıkartılan "El-Kıble" adlı gazetenin baş yazarı Muhittin El-Hatip kaleminden belirtilmiştir) ancak Yusuf Teğmen ve yâveri, koruması, emir eri ve en önemlisi "can dostu" olan Zenci Musa ile altınları Yemen'de Ali Said Paşa'ya ulaştırmayı başarmıştı fakat yaralı olarak esir düştü.

Önce yerinden kaldıramadığı yaralı bacağını iki kızgın taşın arasına sokarak tedavi ettiler. Sonra, Cidde üzerinden Mısır'a İngiliz ana karargâhına oradan da yaklaşık üç yıl kalacağı Malta cehennemine Kahire'den trenle getirildiği İskenderiye'den Abbasiyye Vapuruyla naklettiler.

Eşref'in yakalanışı Lawrence ve Şerif Hüseyin'in oğlu Emir Faysal'ı (diğer oğulları Abdullah, Ali ve Zeyd) ziyâdesiyle sevindirmişti. Emir Faysal kendisine getirilen Eşref'in altın hançerini İngilizlerin Cidde sorumlusu olan Albay C.E.Wilson'a verirken, İngiliz casusu Tohamas Edward Lawrence, korkulu rüyası ve en büyük rakibi Eşref'in yakalanışından oldukça mutlu olmuştu. 

Eşref Malta öncesi son durağı Kahire'de ise İngiliz Karargâhı sorumlusu Wyndham Deedes'i görünce şaşırdı. Çünkü Deedes'i beş yıl önce İzmir Jandarmasıyla ortak çalışırken görmüştü..

Eşref Sencer Kuşçubaşı'nın hayatına kısaca bakacak olursak babası sarayın Kuşçubaşısı Mustafa Nuri, Kafkas göçmeni Çerkes. Annesi, soyu Sultân Sencer'e (Selçuklu Sultânı Sencer) ulaşan asil bir aileden gelme.

Kendisi, kurmuş olduğu Teşkilât-ı Mahsûsa döneminde bütün dünyadan anında haberdar olmasından dolayı, bu haberleri kendisine kuşların getirdiğine inanıldığı için "Kuşların Şeyhi", yaptığı operasyonlarda çok hızlı hareket ettiği için de "Uçan Şeyh" lakaplı.

Kuleli Askeri Lisesi mezunu, Harb Okulunda ilki Edirne, ikincisi ailesiyle birlikte Arabistan'a sürgün yemesinden dolayı Harp Okulunu bitirmeden bırakmak zorunda kalsa da 1908'de kendisine jandarma kuvvetlerinde makam verilmişti.

1911 Eylül'ünde Libya'nın İtalya tarafından işgâl edilmek istendiğinde Enver Paşa'nın talimatıyla "Fedâi Zâbitan" ekibini organize ederek Trablusgarb ve Bingâziyi İtalyanlara dar etmiştir. 

Akabinde Balkan savaşlarına katılmış, kardeşleri Hacı Sami ve Ahmet'le birlikte yaralanmış, Edirne'ye Enver Paşa ile birlikte girmiş, yine onun talimatıyla Batı Trakya'yı büyük devletlerin müdahalesine rağmen kurtarmış ve Süleyman Askerî ile birlikte Batı Trakya Türk Cumhuriyetini kurmuştur.

Kendisi gibi Çerkes olan Osman Ferit Paşa'nın Serencebey'deki Konağında Kurduğu Teşkilât-ı Mahsûsa Sultân Reşat tarafından onaylanınca faaliyetini resmi olarak yürütmeye devam etmiştir. 

Birinci Dünya Savaşı sırasında Hint Devrimci Cemiyetinin temsilcileriyle görüşmek için Avrupa'ya gitmiş, Enver Paşa'ya önemli raporlar aktarmış, akabinde Orta Asya ve Hint bölgelerinde önemli icraatları yönetmiştir.

Bütün Arap Coğrafyası ve Kuzey Afrika'yı dolaşmış, Osmanlı Devletiyle bağları zayıflamış aşiretleri, yeri gelmiş Said Nursi'yle, yeri gelmiş Mehmet Akif Ersoy gibi şahsiyetlerle ziyaret etmiş ve gönüllerini ısındırmıştır.

Bu arada, Hindistan, Avustralya ve Yeni Zelanda'dan gelecek kuvvetlerin önünü kesmek için Süveyş Kanalına yapılacak harekât için 4. Ordu Komutanı Cemal Paşa'nın Şâm-ı Şerife 6 Aralık 1914'te gelerek Şam Palas oteli ve arazisine (Benim de kaldığım Şam Palas Oteli hâlâ o eski ihtişamıyla faaliyetine devam ediyor) karargâhını kurmasından sonra Eşref de aldığı emir gereği Şam-ı Şerife intikal etmişti. Eşref, 4. Orduya bağlı 8. Kolordu'nun Alman Kurmayları Werner von Falkenberg ile Friedrich Kress von Kressenstein'la yıldızları barışmamışsa da özel seçtiği seyyar müfrezesiyle hazırlıklarını tamamlayarak harekete geçti.

Sina Çölünün giriş kapısı El-Ariş emniyete alındıktan sonra, İngilizleri Sina'nın iç taraflarına kadar süpürmeyi başardı. Kalatü'l-Nahl'dan, El-Kantara'ya kadar olan kısmı kontrol altına aldı.

Yetmedi Süveyş Kanalındaki gemi trafiğini tâciz etmeye başladı. 

İngilizler, Alman saldırılarından bunalan Fransa'nın bitmek bilmeyen yardım çağrılarına burada konuşlandırmaya mecbur kaldıkları 180 bin askerden dolayı cevap veremediler. Eşref, burada da İngilizlerin cehennemi direnişleri karşısında günlerce çarpışmış büyük yararlılıklar göstermişti.

Bununla kalmamış Süveyş'in batısına geçerek İngiliz cephesinin arkasına sızmış (Uçan Şeyh), bizzat Teşkilât-ı Mahsûsa elemanları Eczacı Vedat (Yalıntürk), Arap Kâmil ve Münime teyzeyle görüşmüş raporları elden almıştır. Bu görüşmelerden sonra üçü de tutuklanmış, Arap Kâmil dışındakiler herhangi bir bilgi alınamayınca serbest bırakılmışlar, sadece Eşref'le ilişkisi olduğunu söyleyen Arap Kâmil sorgulandıktan sonra oldukça lüks bir restoran olan James Restoran'da iki İngiliz generaliyle yemek için buraya götürülmüş ve kendisine Eşref ve Cemal Paşa'ya rüşvet teklifinde bulunması istenmiştir.

Arap Kâmil'e, Eşref'e götürülmek üzere verilen teklif şuydu. Eğer Eşref, Enver Paşa'yı harpten çekilmesine razı edebilirse 2 milyon altın komisyon alacak, ayrıca Osmanlı Devletine 10 milyon altın borç verilecekti.

(Enver Paşa'nın Cihân Harbinden önce bizzat Cemal Paşa'yı göndererek Fransa ile ittifak teklifi geri çevrildiği gibi, Büyükelçilikleri üzerinden İngilizlere yapılan aynı teklife cevap verme zahmetinde bulunmayan İngiltere, "Hasta Adam" çetin ceviz çıkınca rüşvetle işini yürütmeye kalkıyor.)

Eşref, şâyet Enver Paşa'yı ikna edemezse, Sinâ'daki faaliyetine son vermesi karşılığı kendisine 50 bin altın verilecekti.

Arap Kâmil bir müddet düşündükten sonra İngilizlere, "Ben Eşref Bey'i iyi tanıyorum böyle bir teklifle yanına gidersem alnıma kurşunu yerim, bırakın beni Zagazig'deki evime gideyim" şeklinde yalvarsa da tutuklanmaktan kurtulamadı.

(Gerçi bu İngilizlerin ilk teklifi değildi. Daha önce de Dara-Hayfa arasındaki demiryolunun kuzeyine çekilme karşılığı yüklü miktardaki rüşveti alacak subay bulamamışlar, ama bulana kadar arayışa devam etmişlerdir.)

Diğer taraftan Cemal Paşa ordusuyla Sinâ'yı 11 günde geçerek Sina Çölünü ordularıyla geçen 3. Komutan olmuştu. (İlk ikisi İskender ve Yavuz Sultân Selimdi.) Zorlu muharebelerin yaşandığı Süveyş Kanalı bir kaç kez geçilmesine rağmen 180 bin İngiliz'in direnişi aşılamadı. Geri çekilme yaşandı.

Daha sonra Yemen’e maddi yardım götürürken Hayber'de pusuya düşürülerek esir edilen Kuşçubaşı Eşref, Türk esirlerin tutulduğu Malta'dan döndükten sonra Millî Mücadeleye katılmış, İstanbul'dan silah, cephane ve asker sevkıyatıyla görevli "Karakol Cemiyeti'nin" öldürülen İzmit Bölge Sorumlusu Yahya Kaptan'ın yerini almış ve önemli icraatlara imza atmıştır.

En önemli icraatlarından birisi 16 Mart 1920'de Meclis-i Mebusan İngilizlerce basılınca, milletvekillerinin Ankara'ya sevkini gerçekleştirmiş, İstanbul'da basılan Millet Meclisi 37 gün aradan sonra TBMM adıyla Ankara'da açılmıştı.

Yine aynı günlerde ani bir baskınla Maltepe'deki kışlada ele geçirdiği cephaneyi, 93 kağnı arabası ve 150 at yüküyle birlikte güvenli bir şekilde Ankara'ya nakletmesi olmuştu.

Ama kendi başına buyruk hareket etmesi, doğru bildiğinden sapmaması birilerini rahatsız etti. Ve Ankara'ya yaptıkları asılsız ispiyonlar işe yaradı.

Eşref yargılanmak ve hesap vermek üzere çağrıldığı Ankara'ya gitmedi. Şimşekleri üzerine çektiğini anlayınca yurtdışına çıktı. Ancak çöllerden kopamadı. Bâzen "Seyyar" ismini verdiği devesiyle 45 güne varan çöl yolculukları yapardı. Lozan'dan sonra 150'likler listesine dâhil edilince vatandaşlıktan çıkarıldı.

1950'lerde, çıkarılan afla yaşadığı Mısır'dan yurda döndü Söke'ye yerleşti. 1964 senesinde vefât edene kadar orada yaşadı. Sevenleri tarafından sık sık ziyâret edildiği Söke'de Granta kabristanına defnedildi. Mekânı Cennet olsun.

Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.

Yorumlar

H.Y.E

Bu adam başka bir ülkede olsaydı,adına konferanslar,paneller düzenlenir,filimler çekilir bütün dünyaya servis edilirdi.Ama bizde kıymet bilinmediğinden nisana mahkum ediliyor.Hele bir de birilerine muhalifse !

Mehmet fedai kaya

Mekanın cennet olsun büyük komutan. milli ve dini asabiyen tüm genclerimize örnek olsun. Bu vatansever komutan ve bunun gibi bir çokları okullarımızda örnek insanlar olarak tanıtılmalıdır.
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23