• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Halit Kanak
Halit Kanak
TÜM YAZILARI

Gönül coğrafyamız Basra’nın elimizden çıkması (22 Kasım 1914)

22 Kasım 2025
A


Halit Kanak İletişim:

Gönül coğrafyamız Basra’nın elimizden çıkması (22 Kasım 1914)

HALİT KANAK

Basra.. Gönlümüzün derinliklerinden hiç silinmemiş kadim topraklarımız. Son Osmanlı-Türk Devletinde 7 Aralık 1535’ten beri Türkiye’ye bağlı bir Arap Prensliği idi. Kânûni Sûltân Süleyman henüz Bağdat’ta iken Emir Makaamis’in oğlu Emir Râşid bizzat huzura çıkarak itaatini arzetmişti. 

Yetmemiş, Emir Râşid bu kez de oğlu Mâni ile veziri Muhammed’i Edirne’ye göndermişti. 7 Aralık 1535’ten 2 yıl, 7 ay, 18 gün sonra Edirne’de eski saraya gelen ikili, 22 Temmuz 1538’de Divân-ı Hümâyun’la görüşmüş, 24 Temmuz’da da Türk Hâkânı’nın huzuruna çıkarak Emir Râşid’in ülkesini doğrudan doğruya Osmanlı-Türk Devletine bağışladığını söyleyerek Basra’nın anahtarlarını takdim etmişlerdi.


Kânûni derhal; Kuveyt, Lahsa, Katıyf, Necd, Katar, Bahreyn, Umman ve Cebel-i Şammar’ı da içine alan Basra Beylerbeyliği’ni kurdu, bir Hatt-ı Hümayun yazdırarak da Basra Beylerbeyliğine Emir Râşid’i tayin etti. Ancak 8 sene sonra Emir Râşid’in vefât etmesiyle görevi oğluna değil, meslekten gelen Türk Valilere verdi. Buna göre önce Ayas Paşa, sonra Sofu Mehmet Paşa, Temerrüd Ali Paşa, Kubad Paşa, Mustafa Paşa, ayrı ayrı görev aldı. 

Bir müddet sonra 1551 yılında merkezi Katif şehri olan Kuveyt ile Katar arasındaki Lahsa’da ayrı bir eyâlet yapıldı ve Bilal Mehmed Paşa Vali olarak atandı. Eyalete bağlı sancaklar ve kasabalar başta Bâdiye Vahası olmak üzere; Ben-i Maan, Cisşe, Dahran, Fuzul, Haysâriye, Hofuf, Malaha, Mubarras, Ras Tanura, Selman, Tarut, Tuhaymiye, Ukair, Umm Nissi, Uyun, Vasit, Yebrin idi. 


Suudi’ler 1792’de Katif’te katliam yaparak bölgeye hâkim olmak istedilerse de git-gellerden sonra Mithat Paşa’nın müdâhelesi ile Osmanlı topraklarında kaldı. 


Fakat gün geldi Basra; 1858’de hileyle Bâbür Türk Devletini yıkarak Hindistan’ı eline geçiren İngilizlerin hedefine girdi. Petrollerine çökmek istedikleri Basra üzerinden bu kez hedef Osmanlı-Türk Devletiydi, harekete geçtiler. Önce, birleşerek Basra’ya dökülen Dicle-Fırat Nehirlerinde gemi taşımacılığına başladılar. 

Sonra, Akdeniz’i demiryoluyla Basra’ya bağlamak için Sir William Andrew tarafından kurulan Fırat Vadisi Demiryolu Şirketinin çalışmalarına yoğunlaştılar. Bu gerçekleşmeyince Basra Körfezinde kalıcı olarak yerleşmenin hesabıyla Arap aşiretlerini kışkırtmaya ve fırsat kollamaya başladılar. 


Kısa bir süre sonra aradıkları fırsatı da yakaladılar. 20’inci yüzyılın başlarında değişen dünya konjonktürü kutuplaşmaya doğru gitmeye başlayınca, çözüm arayışları hızlanmıştı. Dârülfünun’da hocalık yapmakta olan İbrâhim Hakkı Paşa ortaya bir tez attı. Paşa’nın tezine göre Devletin devamının sağlanmasının yolu İngilizlerle ittifak yapmaktan geçiyordu. 

Hükümet, Hakkı Paşa’nın görüşünü benimsemiş ancak alternatif olarak Fransa ile de görüşülmesi yönünde karar almıştı. İbrâhim Hakkı Paşa Londra’ya, Maliye eski nâzırı Câvid Bey de ittifak arayışları için Paris’e gönderildi. İbrâhim Hakkı Paşa, İngiliz yetkililerle masada müzakerelere başlayınca, o ana kadar Bahreyn Adalarını gayr-ı resmî üs olarak kullanan İngiltere Kuveyt ile Katar’ı da geçici olarak kullanmak maksadıyla istedi. 



11 Mart 1913'te Bakanlar Kurulu'nda mesele gündeme geldi. Londra Elçisi  Ahmet Tevfik Paşa ile İbrâhim Hakkı Paşa'nın raporları okunarak tartışmaya açıldı. Sadrâzâm Mahmud Şevket Paşa istenilen toprakların kullanılamaz işe yaramayan yerler olduğunu ileri sürdü. Verilebilir dedi. 

Şûrây-ı Devlet Reisi Said Paşa karşı çıktıysa da bahsedilen yerler İngilizlere verildi. Zâten durumlar iç açıcı değildi. Şükrü Paşa’nın beş ay kahramanca savunduğu Edirne 26 Mart 1913’te düşmüş, 30 Mayıs 1913’te Edirne’nin Bulgarlarla verilmesini de içinde barındıran Londra Antlaşması imzalanmıştı. Anlaşma Dışişleri Bakanlığını üstlenen Sait Halim Paşa'ya Sadrâzâm Mahmut Şevket Paşa tarafından dikte ettirilmişti.


Bütün bunlar üst üste gelince, Sadrâzâmlık makâmının yanısıra Harbiye Nâzırlığını da uhdesinde bulunduran Mahmud Şevket Paşa Harbiye Nezâreti Mâkâmı olarak kullanılan şimdiki Beyazıt’ta bulunan İstanbul Üniversitesi Rektörlük binasından şu anda İstanbul Valiliğinin bulunduğu Bâb-ı Âliye hükümete başkanlık etmek üzere giderken, 

Divânyolu’da düzmece bir cenâze alayı tarafından otomobilin önü kesilmiş, Başbakan’ın arabası ister istemez durunca,  Sadrâzâm Mahmud Şevket Paşa’nın arabasına kurşun yağmaya başlamış, Kurşunlardan beş tanesi Paşa’ya diğerleri de Sadâret 2. yâveri İbrâhim Bey’e isabet etmişti. Yâver İbrâhim Bey hemen, Şevket Paşa ise iki saat sonra hayatını kaybetmişti..


Hindistan yolunu emniyete almak için İngilizler, Osmanlı Sadrâzâmı Başbakanı Mahmut Şevket Paşa’nın onayıyla 1913’te geçici olarak verilen Bahreyn, Katar ve Kuveyt’te konuşlandıkları arazide yığınak yaparak silah, techizat ve personel yönünden bölgedeki kuvvetlerini artırdılar.

Osmanlı Türk Devletinin 1914’ün kasımında Birinci Dünya Savaşına girmesiyle 22 Kasım 1914’te bölgeyi ilhak ettiklerini söylediler böylece kadim Basra elimizinden çıkmış oldu. Basra Bölgesi, gün gelecek yine asli sahiplerine yâni biz Türklere yine gelecektir.


Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23