Vay ahlaksızlar…
Lafı uzatmaya hiç niyetim yok. Hemen konuya girmek istiyorum.
En iyi bildiğimizi sandığımız konuda sıkıntı yaşıyoruz. “Önce ahlak ve maneviyat” diyenlerdendik. Şimdi grafikler ve istatistikler arasındayız. Güne dolarla başlıyor, altınla bitiriyoruz.
Çok katlı binaların, dev alışveriş merkezlerinin arasında kaybolduk. Ahlak anlayışımız ciddi bir sarsıntıya uğradı. Hızla ahlak ve maneviyat kavramlarından uzaklaşıyoruz. Yakıcı ve yıkıcı bir ahlak buhranı, derin bir manevi boşluk yaşıyoruz. Maalesef.
Parası için anne-babasını, nine-dedesini öldürenler. Hayat arkadaşına, eşine saldıranlar, hakaret edenler. Parmak kadar bebeklere, hayatın baharındaki çocuklara kötü şey yapanlar.
Harama el uzatanlar, kem bakanlar. Komşusunun, akrabasının, patronunun, sokakta hiç tanımadığı insanın malına ve namusuna göz dikenler. Evli olduğu halde bir başkasıyla zina edenler.
Soruları çalanlar, insanlara kara çalanlar, ölçü tartıda hile yapanlar, malzemeden çalanlar ve koskoca memleketi çalmaya kalkanlar.
Yetim hakkı yiyenler, devleti soyanlar. İhaleye fesat karıştıranlar, haksız kazanç sağlayanlar, menfaat temin edenler ve iltimas geçenler.
Siyasete kazanç kapısı, fırsat dünyası, imkân furyası, sıçrama tahtası veya reklâm ajansı olarak bakanlar.
Sadece kendi menfaatini düşünenler, başarılı olmak yahut kazançlı çıkmak için her yolu mubah görenler. Kendi çıkarı için başkalarını çıkmaza sürükleyenler.
Hakkı olmayan bir yere gelmek için insanların hakkına girenler. Yakın akrabalarını etkili pozisyonlara getirenler.
Bulunduğu mevki, makamı şahsi çıkarları için kullananlar. Mevkilerden, makamlardan güç alarak insanlara yanlış yapanlar.
Devleti kötülemeye, zayıflatmaya, mahremini bırakmamaya ve zor duruma düşürmeye çalışanlar.
Ülkenin aleyhine yapılan her açıklamaya ve meydana gelen her gelişmeye sevinenler. Bin yıllık millet hayatını tehdit ve tedhiş edenler. Memlekete düşmanlık konusunda ittifak kuranlar.
Bunlar artık sıradan vakalar haline geldi. Öyle bir noktaya gelindi ki, artık hiçbir şey bizi şaşırtmıyor.
Ortaya çıkan tablo, hiç de iç açıcı değil. Bu tabloya bakıp iyimser olmamız mümkün mü? Karamsar da olamayız.
“Vay ahlaksızlar…” demek de meseleyi çözmüyor. O halde?
Nihayetinde, üzgün ve öfkeli olsak da, çözümsüz değiliz. Çözüm var, çözüm belli. Son zamanlarda sıklıkla yaşanan bu ve benzeri olaylara ahlak penceresinden bakmamız icap ediyor. Toplumsal çürümeyi ancak güzel ahlak önleyebilir.
Farkındayım: İliklerine kadar maddiyatçı olan, ahlaki çürüme yaşayan bir toplumda, ahlaktan ve maneviyattan bahsetmek, kış mevsiminde soğuk su satmaya benziyor. Yahut yazın boğazlı kazak ile dolaşmaya. Takdir edersiniz ki, bu, pek ilgi uyandıracak bir iş değildir. Fakat muhatabım, içi yananlardır.
Devam edelim.
Ne kadar kanun çıkarırsanız çıkarın, ahlaktan başka bir şeyle, ahlaksızlığın önüne geçemezsiniz. Hukuk, bir eylemin sonunda hesap sorar. Ahlak ise hesap sormayı başa alır. Önleyici hekimlik, tedaviden daha etkilidir.
Kim ne derse desin, ahlak, her şeyden önce gelir. Güzel ahlakın olmadığı yerde; adet, kalkınma ve kardeşlik olmaz. Yoksulluğun da yegâne çaresi var: Ahlak.
Ahlak, insanın yaratılış gayesini ilgilendiren her şeydir. Kısaca, İslam’dır. Ahlak, inancımızın, imanımızın bir tamamlayıcısıdır. Biri olmadan diğeri olmaz. Ahlakın kaynağı ise Kur’an-ı Kerim’dir.
İslamiyet ‘ahlak’ nizamı üzerine kuruludur. Hem yüce Allah, hem son Peygamber, “güzel ahlakı” sever. Peygamber Efendimiz, şöyle buyuruyor: “Sizin imanca en güzeliniz, ahlakça en güzel olanınızdır.”
Peygamber Efendimiz, kendi ifadesiyle, “Güzel ahlakı tamamlamak için” gönderilmiştir. Öncelikli derdimiz işte bu olmalıdır. Güzel ahlakın çatısı altında ayrılmamak.
Mühim işler için sermayeye, cemaate, partiye, vakfa, derneğe veya ağabeye ihtiyaç yoktur, olmamalıdır. Pekâlâ, sıradan, basit ve ahlaklı insanlarla muteber işler yapılabilir.
Ahlaklı olan ile kabiliyetli olan; ahlaklı olan ile arkası olan; ahlaklı olan ile partili olan arasında bir tercih yapmak durumunda kalırsak, mutlaka ahlaklı olanı tercih etmeliyiz.
Güzellik uzmanlarının bile zamanla “çirkinleştiği” bir dünyada, kalıcı güzellik, ancak ahlakla mümkündür. Ahlaksız insan, dünya güzeli seçilse bile, çirkindir.
Milletimizin tekrar onurlu ve şanlı günlere geri dönebilmesi için yapması gereken tek şey, İslam ahlakına sarılması; bu ahlakın gereklerini yerine getirmesidir.
Tekrara düşme pahasına yeniden söyleyelim: Bize lazım gelen ahlak, yine ahlaktır.
Acilen ve ihtiyaçtan, tekrar kendi kaynaklarımıza, ahlakımıza dönmemiz gerekiyor. Ahlakımızı tekrar kazanırsak, yolsuzluk da başımızı ağrıtan birçok musibet de biter.
Yazımızı Nurettin Topçu’ya ait şu sözle noktalayalım: “Âlemde ahlaktan daha güzel, daha gerçek bir şey yoktur.”