Kin ve hırsın akıttığı zehirler…
Kin ve hırsın akıttığı zehirler…
ALİ SANDIKÇIOĞLU
Günümüz dünyasında birçok ülkeler arasında kan dökmeler, haksızlıklar, adaletsizlikler, savaşlar halen devam ediyor. Filistin ve Gazze’de akıl almaz, insanlık dışı kan dökmeler ve soykırım aylardır devam ediyor, on binlerce masum Müslüman, kadın çocuk demeden şehit edildi. Ülkemizde de üzülerek müşahede etmekteyiz. Hemen hemen her kesim arasında (tarikatçılar, cemaat liderleri, bir kısım din adamları ve siyasetçiler) kin, nefret ve hırsın etkisinde kalınarak kulağa hoş gelmeyen, edep kurallarını aşan sözler sarf edilmekte, düşmanlık, kin ve nefret tohumları ekilmektedir. Oysa bunların her durumda uzlaştırıcı ve birleştirici olmaları gerekir.
Zaman zaman yazılarımızda siyasetçi olmadığımızı belirttim. Ancak son günlerde hep birlikte Türkiye’de olup bitenleri takip ediyoruz. Görüyoruz, basın yayın yolu ile duyuyor ve haberimiz oluyor. Bu hoş olmayan olayları, beyanatları görünce böyle bir yazı yazmaya karar verdim. Muhalefet yapmak uğruna bazı sayın siyasetçilerimiz kahraman ordumuzu, ordu komutanlarımızı, hakimlerimizi, savcılarımızı, emniyet mensuplarımızı veya herhangi bir kademede görevli devlet memurlarımızı, bürokratlarımızı akıl almaz şekilde tenkit ediyorlar...
Yakışıksız isnat ve ithamlarda bulunuyorlar… Yıllarca okumuş, ihtisas sahibi olan sayın hakimlerimiz, savcılarımız veya askerimiz, polisimiz kanunları hiçe sayarak, vicdanlarının seslerini dinlemeden; Ahmed’in, Mehmed’in hatırları için, onların keyiflerine göre hukuka dayanmayan kararlar verebilirler mi? Bu mümkün mü? Böyle bir şeyi düşünmek, seslendirmek, muhalefet ediyorum diye devletimizin kurumlarını hedef tahtasına koymak abesle iştigalden başka bir şey değildir. Buraya almadan hicap duyduğum bir mesajda birileri sözde muhalefet yapma uğruna: “Kelime-i şahadet getirenlerin (…) partide de yeri yoktur. Biz pilavı eliyle yiyen, çobanlık yapan Arab’ın ümmeti değiliz” diyor.
Yazının önü ve arkası var. Kimin söylediğini merak edenler sosyal medyadan bakabilirler. Bu zamanda, bu asırda günümüzün Türkiye’sinde bu gibi çirkin ve Müslümanları rencide edecek, derinden üzecek olan sözler sarf etmekle muhalefet olunamaz… Sizler istediğiniz gibi inanın, ancak herhangi bir dine inananlara ve Müslümanlara lütfen saygılı olun! Sonra da kimine çarşaf giydirerek(!) kimisine başörtüsü taktırarak, camilerde namaz pozları vererek veya birkaç yaşlı sakallıyı yanına alarak, ağır hakaretleri ettiğin Müslümanları kandırmaya çalışıp oy isteyeceksin…
Sizler büyük bir ekseriyeti Müslüman olan bu insanları hiçbir şey anlamaz mı sanıyorsunuz? Sizinki demokrasilerde olması gereken muhalefet değildir. Bunun adı düpedüz kindir, nefrettir, hırstır. Ve fitne ateşine aleni olarak (onun veya bunun bir maşası olarak) odun taşımaktır. Elbette ki milletimiz bu gibi çirkin sözleri, hareketleri bir kenara not eder. Asla unutmaz! O yüzden bugünkü yazımda kin ve hırsı kısaca anlatmaya çalışacağım. Umarım faydalı olur.
KİN: “Kalpte yerleşen, öç almaya yönelik şiddetli düşmanlık. Arapça’da hıkd, gıll ve bağdâ gibi kelimelerle karşılanır. Kin tutmak, kin beslemek, kin gütmek, kin bağlamak gibi deyimler düşmanlık duygusunun kalpte yerleştiğini ve süreklilik gösterdiğini dile getirir (Alıntı, Sorularla İslamiyet). Kin: “Öfkeli insanın savaş stratejisi orman kanunlarıdır. Güçlünün dediği olur. Böyle durumda sen onu kendi savaş stratejine çekeceksin. Doğru olan; aklın, muhakemenin hâkim olduğu sağlıklı ortamdır.” (Prof. Nevzat Tarhan).
“İnsanoğlu var olduğu günden beri bazı büyük düşmanla mücadele etmektedir. Kin ve Hırs: Bu iki duygu bireyin ruhunu karartır. Toplumları ise içten içe çürüten bir hastalık gibi yayılır. Bugün içinde yaşadığımız dünyada maalesef insanlık âlemi bu hastalıkların pençesinde kıvranmaktadır. Şu kesindir ki: Hırsın sonu hüsrandır. İnsana hiçbir fayda sağlamaz. Esasında telafisi mümkün olmayan zararlara sebep olabilir.”
HIRS: insanı durmaksızın daha fazlasını istemeye sevk eden kötü bir tutkudur. Çalışmak, üretmek, gelişmek elbette gereklidir. Ancak hırs, eğer vicdanı ve ahlakı aşarsa, insan helal ile haram arasındaki çizgiyi, iyi ile kötüyü görmez hale gelir. Daha fazla kazanmak uğruna doğruluktan sapmak, menfaat için başkalarının hakkını gasp etmek, hep bu aşırı hırsın eseri ve sonucu olur. Hırsla yoğrulmuş bir insan, hiçbir zaman tam anlamıyla huzur bulamaz. Hep daha fazlasının ister, ancak ne elde ederse etsin bir türlü tatmin olmaz, doymaz. Peygamber Efendimiz (SAS) bir hadisi şerifinde: “Adem oğlu bir vadi dolusu altını olsa, bir tane daha ister, onun gözünü ancak toprak doyurur.” (Müslim, Zekat 117) buyurarak insanoğlunun doyumsuzluğuna dikkat çekmektedir.
KİN: Kalbi nasıl çürütür? Kin hırsın bir başka yönü veya bir başka yüzüdür. İnsan, kendisine yapılan bir kötülüğü unutamazsa, bu öfke zamanla yüreğinde kin olarak birikir. Kin: İnsanın hem ruhunu zehirler hem de çevresine çok zaralar vermesine sebep olur. Oysa dinimize ve inancımıza göre affetmek, insana huzur ve büyüklükler kazandırır. Bir cemiyeti en hızlı şekilde çökerten unsurlardan birisi de kin gütmektir. Geçmişte yaşanan olayları unutmamak, sürekli intikam peşinden koşmak, insanları birbirine düşüren büyük bir fitneye dönüşür. O zaman da huzurlu bir yaşam ortamı kalmaz.
Kur’an-ı Kerim’inde Cenab-ı Hakk bu konu ile alakalı olarak şöyle buyurmaktadır: “Kötülüğe iyilik ile karşılık ver; bir de bakarsın ki, aranızda düşmanlık bulunan kimse, sanki sıcak bir dost oluvermiştir.” (Fussilet 34). Rabbimiz bu ayeti kerime ile kin, nefret ve haset yerine af ve hoşgörüyü emretmektedir. Huzurlu bir hayat için her zaman kin ve hasetten kaçınmalıyız. Bugün toplum olarak milletçe en büyük ihtiyacımız huzurdur. Birlik ve beraberliktir. Hoşgörü ve samimiyettir. Birlik, beraberlik, karşılıklı saygı sevgi ve birbirimizi kıskanmadan affedici olabilmektir. Ancak bu huzura erişebilmemiz için önce kalplerimizi kinden, nefretten, hırstan ve düşmanlıktan temizlemeliyiz.
Kin ve hırsın gölge düşürdüğü bir dünyada ne adalet tesis edilebilir ve ne de gerçek manada insanlık gelişebilir. Helal kazanca inanan ve razı olan kimse, başkasının mutluluğuna imrenmek yerine kendi hayatını güzelleştirmeye çalışan, affedici ve merhametli olan bir insan hem bu dünyada hem de ahirette kazançlı olacaktır. Unutmayalım ki, kin ve hırsın ateşi önce sahibini yakar. Kendimizi ve cemiyetimizi (toplumumuzu) bu ateşten hep birlikte gayret ederek koruyalım, kurtaralım. Çünkü gerçek huzur, ancak nefsimizi terbiye ettiğimizde mümkün olacaktır. Manevi en tehlikeli hastalıklardan birisi de HASETTİR. İnşallah ileriki günlerde onu da yazmaya çalışırız. Cümleniz Mevla’ya emanet olunuz.