İslâmi birlik olmadan huzur bulamayız…
İslâmi birlik olmadan huzur bulamayız…
ALİ SANDIKÇIOĞLU
Hepimizin bildiği gibi fani bir dünyada yaşıyoruz.
Ezelde Cenab-ı Hak hepimiz ve fani dünya için bir ömür tahsis etmiştir.
Ömrümüz bittiğinde kesin ebedi alem’e göçeceğiz.
Dünya dahi yok olacak.
Bizler: dünyada kaldığımız sürece hepimizin Hz. Allah (CC) karşı vazifelerimiz vardır.
Bunların en başında elbette ki, Cenab-ı Hakk’ın emirleri, yasakları gelir.
Bunun yanında Müslümanlar arasında kardeşliği, birliği tesis edebilmek için imkanlar ölçüsünde çalışmak, kesinlikle fitneden ve fitnecilerden uzak durmaktır.
Ayeti kerimenin ifadesi ile “Fitne katilden daha şiddetlidir.” Müslümanlar ve dünya üzerinde bulunan bütün Müslümanlara ve İslam devletleri aralarında İslam’ın emir ettiği ve istediği kardeşlik ve birliği kuramazlarsa, hiçbir zaman huzuru bulamazlar.
Bugün dünya üzerindeki Müslümanların en büyük sıkıntısı budur.
İslami birlik bozulmuş, İslam kardeşliği terk edilmiştir.
Ne kadar yazık ki, birçok yerde Müslüman, Müslümanı boğazlıyor, kardeş kanı akıtıyorlar. Rabbim bir an öce uyanmamızı nasıp eylesin.
Bizlere hak ve hakikati görerek İslami birliği yaşamak ve yaşatmak için gayret edenlerden olmayı nasıp eylesin. Buyurun birlikte okuyalım:
“Disiplinsiz bir ordunun zafere kavuştuğu ne zaman duyulmuştur?
Nizamsız bir milletin, istiklâlini koruyabildiği hangi asırda işitilmiştir?
Artık anlamamız gereken hakikat, güneş gibi karşımızdadır: Askeri disiplin ordunun, İslami disiplin milletin temelidir. Askeri disiplin, kayıtsız şartsız astın üste itaati ve talimata riâyetidir.
Fakat İslâmi disiplin, millet fertlerinin birbirlerini kardeşlik duygularıyla sevmeleri, saymaları ve bu sevgi bağlarıyla dini varlığını ve milli bünyesini daima kuvvetli tutmalarıdır.
Bu kardeşlik gevşedikçe disiplin zayıflar, fertler çözülür ve nihayet dini ve milli bünye zayıflar.
Bir insan vücudundaki eller, ayaklar, gözler, kulaklar, etler, kemikler hepsi birbirinden ayrılsa ve birer tarafa atılsa ortada insan kalır mı?
Bu uzuvların bir arada bulunmasıyla insan vücut bulur ve yaşayabilir. İşte bütün Müslümanlar da bir vücudun parçaları gibidir.
Hepsi birbirlerine kardeşlik bağlarıyla bağlı kaldıkça kuvvetli bir millet olabilirler, fakat birbirlerinden ayrıldıkça, insanlık ve cemiyet münasebetleri bakımından çözüldükçe ortada ne kendileri kalır, ne de cemiyetleri...
Müslümanlar arasındaki birliği ve kardeşliği meydana getiren kuvvet.
Allah’a inanan ve Kurân’a sarılanlardan başka hiçbir kimsede yoktur. Cenâb-ı Hak bizi Müslüman olarak yaratmış ve İslâm gibi, Kur’ân gibi en büyük nimetleri başımıza taç yapmıştır. İşte biz bu tacı başımızda taşıdığımız müddetçe, Allah’ın yardımına mazhar olarak şerefle yaşayacağız.
Allah için Kardeşlerim, bizim birlik ve kardeşliğimizi bozmağa çalışan düşmanlarımız zaten haddinden fazladır.
Fakat kendi aramızdaki parçalayıcı ve ayırıcı davranışların zararı daha büyüktür. Bunlarla uğraşmaktan düşmanlarımız faydalanıyor, kendi kendimizi zayıflatıyoruz.
Güya İslamiyet namına diye birbirimizi yıpratıyoruz. Allah’a, Allâh’ın Peygamberlerine, Kitaplarına, Meleklerine, kadere yani hayır ve şerrin Allâh’ın yaratması ile olabileceğine, öldükten sonra dirilip hesap vereceğine inanan, beş vakit namazı, zekâtı, haccı ve Ramazan orucunu İslâm’ın esas prensipleri olarak kabul eden ve bu inancını Kelime-i Şehâdet ve Kelime-i Tevhîd ile tasdik eden, Allâh’ın haramlarını haram, helâl kıldıklarını helâl, farzlarını da farz bilen her insan Müslüman dır, Mü›min dir, artık buna kabirde bunlardan başka şey sorulmayacaktır. Kabirde kimseye sen hangi okuldan çıktın? Hangi alim de okudun? Kimin elini öptün? Kimin elini öpmedin? Kimden feyiz aldın, kimden almadın? Hangi tarikattansın, hangi mezhebdensin? diye bir şey de sorulmayacak.
Şu halde, benim hocam filanca, benim şeyhim falanca, benim yolum şurası, benim kitabım burası gibi iddialarla Müslümanlar arasında, Peygamber-i Ekrem›den başka rehber, Kur›an-ı Kerîm›den başka dustür, İslâmiyet’ten ve Tarikat-i Muhammediye’den başka yol ileri sürerek ayırıcı, parçalayıcı ve Müslümanları biri birine düşürücü hallerde bulunan kimseler ne olurlarsa olsunlar, İslâmiyet’in ruhunu anlamamak tan ve İslâmiyet’e ihanet etmiş olmak tan kendilerini kurtaramazlar.
Bunun vebalini hiçbir şeyle ödeyemezler.
Cenâb-ı Hakk’ın Yüce beyanı açıktır: (Hepiniz toptan Alâh’ın Habl-i Metînine sarılın, parçalanmayın, Allah’ın üzerinizdeki nimetlerini düşünün, Birbirinize düşman iken, kalblerinize ülfet koydu da kardeş oluverdiniz.
Allah’ın nimetleriyle kardeş olarak uyanıverdiniz, sabahlayverdiniz.
Siz ateşten bir uçurumun kenarındaydınız da Allah sizi oradan kurtardı. İşte böyle Âyetlerini Allah size açıklıyor ki, hidâyete eresiniz. Allah’a doğru gidebilesiniz.
Hem de sizin içinizde, insanları hayra davet ve iyilikleri emreden ve kötülüklerden alıkoyan bir cemaat bulunsun.
İşte felaha erecekler onlardır. Sakın şunlar gibi olmayın, şu kendilerine (Hak yol, Hak Peygamber, Hak kitap) geldikten sonra ayrılık çıkarıp da ihtilâfa düşenler gibi yapmayın. Öyleleri için büyük bir azap vardır.” (Ali İmran 103-104) (Diyanet işleri başkanlığı dergisi eylül 1966 5. Cilt, 9. Sayı S.236-237)
Allah tüm Müslümanların yardımcısı olsun.
Fitneden, fesattan, her türlü ayrılıklardan kurtularak dini celili İslam’ın, Şeriatı Garranın hükümleri etrafında birleşerek gerçek manada din kardeşleri olmamızı nasıp eylesin. Amin… Cümleniz Mevla ya emanet olunuz.