Büstler ve Kutsallar
Büstler ve Kutsallar
ALİ OSMAN AYDIN
Ardahan'ın Damal ilçesinin Karadağ mevkiinde 15 Haziran ile 15 Temmuz arasında havanın durumuna göre Atatürk silueti görünüyor. Hatta bundan dolayı yöneticiler "Atatürk'ün İzinde ve Gölgesinde” diye bir şenlik bile üretmişler. Atatürkçüler ellerinde mendil, siluetin “bir güneş gibi doğuşunu” görmeye gidiyorlar her yıl. Siluetin havanın durumuna göre görünüp görünmemesini mesaj olarak algılayanlar bile var.
Marmaris Ardahan arası uzak olduğundan olacak, resmi erkan başka bir ritüel icat etmiş Marmarisliler için. Atatürk’ün Ege vapuruyla 23 Şubat 1935 yılında Marmaris’e gelişinin 90. yıl dönümü etkinliklerinde bir tekneye kartondan Atatürk silueti iliştirmişler. Dağdaki gibi görkemli olmasa da, olsun…
Şehrin protokolü ve vatandaşlar tekneyle önlerinden geçen denizci kıyafeti giyinmiş ‘Atatürk’e sevinç gösterisinde bulunmuşlar. Sahil güvenlik botları bu geçişe sirenlerle, izleyiciler de bayraklarla eşlik etmişler. Canlandırma sonrası törende duygusal anlar yaşanmış. Tıpkı Damal’da olduğu gibi…
Ben şahsen Atatürk’ün Marmaris’e gelişinin törenlerle kutlandığını, o günün “onur günü” ilan edildiğini bilmiyordum. Meselenin neden “onur” meselesi haline getirildiğini anlayamadım. Yani o gün alınmış önemli bir karar ya da (ziyaret haricinde) yaşanmış tarihi bir olay yok, yalnızca ziyaret var.
Gerçi diyeceksiniz ki, Mustafa Kemal Paşa’nın ziyaretinden daha tarihi bir olay mı olur? Haklısınız!
E tabii ki böyle “tarihi” bir bağlam için gün ihdas edilir, Kaymakam’ından komutanına resmi zevatın tamamı işini, öğrenciler okulu bırakıp törene katılır. Akıl-bilim vurgulu konuşmalar, kurtarma temalı şiirler, çelenk koymalar vs…
Vaktiyle Taksim Meydanındaki anıtın açılışı için de devlet töreni düzenlenmiş, vekiller ve valiler fraklı şapkalı yürüyüş yapmışlar, yollar kapatılmış, hayat İstanbul’da bir günlüğüne durmuştu. Kemalizm mistik yanı olan ritüelleri çok sever.
Kutsal icat etme konusunda Kemalizm her zaman çok mahir ve de pek gayretliydi ki bu durum Damal örneğiyle net bir şekilde anlaşılmıştır herhalde. Bence ileride Kemalizm etkisini tamamen yitirdiğinde bu ilginç ritüeller toplum psikolojisi uzmanları tarafından enine boyuna incelenecektir. Türkiye şartlarında insanların bundan uzak durmaları şimdilik normal. Erich Fromm hayatının önemli bir kısmını Nazi iktidarının arkasındaki halk desteğini, iktidar sembollerinin halk üzerindeki güçlü etkisini anlamaya harcamıştı. Bir kitle nasıl olur da hipnoz etkisindeymiş gibi bir külte tapınırdı, Fromm Almanya örneği üzerinde bunu dikkatle incelemişti. Bu inceleme sayesinde de biz seküler kutsalların inşasına ilişkin çok şey öğrendik.
Neyse… Bu ritüelleri dayatmadıkları, resmi bir hüviyete büründürüp kamusal hayatı sekteye uğratmadıkları ve müfredata sokmadıkları sürece, yaptıkları şeye devam etmeleri umurumda değil. Ama zamanla her belde kendi “kutsalını” üretir, bunu kamu himayesine aldırır ve okullarla birlikte kitleye kutsalını dayatırsa, işimiz var demektir!
Tesettür
Bir başka kliniklik durum da bu:
Nuri Bilge Ceylan’ın Ahlat Ağacı filmiyle meşhur olan Doğu Demirkol, Fatih Altaylı’nın programına katılıp annesinin tesettüre girme hikayesinden bahsediyor. Netanyahu’ya İsrail bombardımanı ile ilgili dert yanmak gibi bir şey bu!
O dönemin yasakçı uygulamalarından dolayı annesinin avukatlık yapamadığını anlatıyor Demirkol. “Bildiğiniz gibi” diyor arada. Altaylı da dinliyor. En iyi de Altaylı bilir zaten o dönemi! Bu Kemalist aparatın ettiği hakaretleri, laik çevreleri başörtülülere karşı kışkırtmak için o dönem ne taklalar attığını saysak bu köşenin sınırları aşılır.
Başörtüsü yasakları gibi rezil uygulamalar geride kaldı çok şükür. Fakat Altaylı, Payzın gibi aparatların varlıkları hâlâ sürüyor medyada. Bu sizce de ilginç bir durum değil mi?
Popülaritelerini iftira, hakaret ve öfkeye borçlu olan, ara vermeden her gün kin ve nefret pompalayan bu aparatlar, bu kadar ağır bir psikoloji ile günlük hayatlarını nasıl sürdürüyorlar merak ediyorum. Ya onları dinleyen, onları dinlemeden güne başlayamayanların durumu?
Yüzlerce seri katilin psikolojisi ile ilgili araştırma yapan Dr. Helen Morgan bu tipleri inceleyip üzerine bir makale yazsaydı ne güzel olurdu?
Damal’da kutsallık arayanlarla ülkenin ürettiği her güzelliğe nefretle bakan Altaylı takipçileri hemen hemen aynı kitle. Her yöne eğilebilen kullanışlı bir aparatın tutarlılığın canına okuyan zikzaklarını belki de bu yüzden fark edemiyorlar. Belki ileride bir büst de Altaylı’ya yaparlar. “İlkeli gazeteci büstü.” Hiç şaşırmam.
Ramazan Programları
Ramazan başlıyor. Allah şimdiden tutacağımız oruçları kabul etsin. Ramazan ayının bir başka geleneği iftar ve sahurda yapılan televizyon programları. Kuvvetle muhtemel yine aynı sunucular, yine aynı konuklar, yine aynı müzik grupları katılacak programlara.
Yıllardır sunucusundan konuğuna birkaç küçük değişiklikle hep aynı isimler gelip geçiyor önümüzden. Geçenlerde bir yazıda bundan bahsetmiştik. Ramazan gibi dini günler en çok bu isimlerin işine yarıyor.
Maalesef dindar camianın ünlü havuzu çok küçük. Topu topu 30- 40 isimden bahsediyoruz. Döne döne bu 30-40 isim çağrılıyor programlara. Haliyle bu da sektörün gelişememesine, insan yetiştirememesine neden oluyor.
20 yıl önce de aynı isimler vardı. Bugün de aynı isimler var. Başka adam yetişmedi mi peki. Hayır, az da olsa yetişti. Fakat kanal yöneticileri reyting kaygısından olacak o alışıldık isimlerin dışına çıkmak istemiyorlar. Böyle olunca da temcit pilavı gibi hep aynı yemek vatandaşın önüne sürülüyor. Afiyet olsun!