• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Ahmet Tâlib Çelen
Ahmet Tâlib Çelen
TÜM YAZILARI

Emine Işınsu okurken…

31 Mayıs 2021
A


Ahmet Tâlib Çelen İletişim:

(…)

Büyük devletler telâş, Bab-ı âli çaresizlik içinde… 

Akıncılar büyüyorlar bir ak fırtına gibi; ata binen, süngü kullanan yerli yiğitler katılıyorlar aralarına büyüyorlar. Edirne kurtarılıyor. Yerli Türklerden Milis kuvvetleri kuruluyor, bunların başına tecrübeli çete kumandanları geçiriliyor… Bu kumandanlara “Kaptan” deniyor. 

İşte o günlerden bugünlere Kaptan diye bilinir Bekir’in dedesi. Torununu dizine oturtup, birçok şey anlatırdı. Çetesini, atlı, süngülü yiğitlerini, yüzünü birkaç kez gördüğü Selim Beyi anlatırdı. Kaptan öldü. 

Yıllar geçti, yiğitlerin sözü bile hayal oldu! Bekir hatırlar. Bazı geceler ata binmiş görür kendini. Bir doğan’ın ardında doğan’dan da hızlı sürer atını, koşar geçer. Arkasından Selimler, Mehmetler, Ahmetler, Kâmiller… Bir uğultu sarar dört bir yanı. Dünün köleleri bugün de diz çökerler. Süngüler yanıp söner, yanar gün ışığında. Bekir sırılsıklam, ter içinde uyanır. O an bin bir kuşun kanadı çırpınmaktadır yüreğinde… Gayri içindeki ateşe, rüzgâr değmiştir deli deli yanar… “Bir gün…” der…

Bir gün! O zaman silahları da olacak, topları tankları da olacak… O zaman Türkiye olacak arkalarında!... Bir gün!

Bu cümleleri geçen hafta “Sancı”sından bahsettiğimiz Emine Işınsu Abla’mızın Batı Trakya Türkleri üzerindeki Yunan zulmünü anlattığı Azap Toprakları romanından aldım. Bekir, romanın baş kahramanıdır. Kendini Batı Trakya’da Müslüman Türk varlığını yaşatmaya adamış bir dâvâ adamıdır Bekir. Akıllıdır, okumuştur, okutur, gözüpektir ve yakışıklıdır. Halkının dertleri onun dertleridir. Hem bir dâvâya adandığından hem de sıkılganlığından dolayı sevdiği kızla evlenemez. Hayâtı Müslüman Türk kültürünü yaşatmak için Yunan yetkililerle mücâdele ile geçer. Zulmün hudûdu yoktur. Irza geçmeler, dövmeler, öldürmeler, bütün ekonomik faaliyetlerinin engellenmesi… Türkçe yazma ve konuşma yasağı, Müslüman köylerine kilise yapma ve Hıristiyanlaştırma çabaları… Köyün yaşlı ve sevimli imamına Emine Abla’nın bulduğu isim “Ak Hoca”… Ne kadar güzel, ne kadar sıcak. Bütün kahramanlar cıvıl cıvıl hayâtın içindendir. Yapmacık kaçan bir kişi bile yoktur. Her şey yerli yerindedir. Emine Abla, kahramanlarını sık sık Balkan Türkçesiyle konuşturarak okuyucuyu o atmosferin içinde yaşatır. 

“Bir gün! O zaman silahları da olacak, topları tankları da olacak… O zaman Türkiye olacak arkalarında!... Bir gün!” İşte buna sanatçı ferâseti denir. Emine Abla bu cümleleri ile sanki 50 yıl önceden bugünkü SİHA’larımızla Azerbaycan’a yardım edip Karabağ’ı Ermeni işgâlinden kurtardığımızı görmüştür. Sanatçıların kendilerine has bir iç gözü oluyor Allâhu a’lem. Darısı diğer eski topraklarımıza inşâallah!

Romandan birkaç iktibâs daha yaparak sizi Emine Abla’nın güzel Türkçesiyle tanıştırmak isterim: Bekir’in deminden beri yerle gök arasında çırpınan ruhu, birden canlandı, kalbi çarpmaya başladı, sanki göğsünü yırtıp, dışarı çıkacak! “Daha ne bekliyor Türkler, işte herifler korkudan çatlayacak halde… Fazlasını değil, kendi öz topraklarını alsa Yunan’dan yeter.” Böyle düşündü, bir kuş olup Ankara’ya uçmayı kurdu. Uçsa gitse… Bir bir anlatsa. Yoldan geçen adamları, kardeşlerini tutup anlatsa. Meclisin önüne gidip otursa, anlatsa. Gazetelere, kitapçılara gidip anlatsa… “Yunan hainliği geçmez, korkaklığı bitmez, zulmü tükenmez” dese; “Çocuklarımızı okutmuyor, bir iki okumuşumuzu subay, memur yapmıyor, tarlalarımızı arsalarımızı zorla elimizden alıyor. Bir hastahaneye bile yatırmıyor. Her gün dayak, her gün işkence…” dese, “Yumruğunu başımızdan eksik etmiyor, kanımızı iliğimizi emip, kemiklerimizi un ufak ediyor…” dese. “Ondan geçtim, küçük kızancıklara siz Türk değilsiniz, müslüman olmuş Rumsunuz diye öğretiyor…” dese; elbet bir şey yaparlar canım, çünkü bunları duyduktan sonra, bir rahat lokma geçmez boğazlarından. “Türk olduğunu söylemek en büyük suç orada” dese, burada Türkler kızmaz mı? (Azap Toprakları, Cönk Yayınevi, 1984, 11. Baskı, s. 46)

-Anlamam, dedi Kâmil, severim Bekir’i, akıllıdır. Ama yaptığı işler pek aklıma uymaz… Odun kırar, çocukları toplar etrafına, kitap okur, başka ne yapar, yani? Bir de iki kötü gözü var, o kadar işte!

Mehmet güldü: 

-Sihir var onun gözlerinde; istedi mi na otomobil farı gibi yakar gözlerini! (age, s.51)

… Niko gülmeye başlamış sonra birden sormuştu, öğretmen bey, ne haber Kıbrıs’tan?

-Bilmiyorum. 

-Öğren öyleyse, Kıbrıs Rum oldu, Rum… Attılar tekmeyi Türklerin kıçına, cump denize! Anladın mı, şimdi, bugün Kıbrıs, yarın İzmir, öbür gün İstanbul!.. Gidiyoruz anladın mı, gidiyoruz. Türklerin kıçına dipçik sokmaya gidiyoruz. (age, 68)

Ak Hoca öldü, Nazlı’yı Sadık’a verdiler, Mehmet de Türkiye’ye gidecek… Ha şimdi binsin bakalım Bekir al atına… “yürüyün yiğitlerim…” desin! Uğultular, uğultular kafasında; içinde bir şeyler çatlıyor habire, sesleri duyuyor Bekir, yapacak bir şey yok!

(Gece Mehmet Türkiye’ye kaçacaktır. Bekir Mehmet’e söyler. ATÇ)

-Mehmet, dedi… Türkiye’de hâlimizi duyur… sana anlattıklarımı, herkese anlat… Hıristo’yu kurtaramazsan iki elim yakanda olacak, bunu bil… Türkiye’dekilere söyle… Burda onları bekliyoruz! (age, 236)

Abe Bekir Aga, Türkiye’yi kimler beklemiyor ki…

NOT: 1-İktibâslarda kitabın imlâsı muhâfaza edilmiştir. 2-Yazımız dışişleri bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun Yunanistan ve Batı Trakya gezisi üzerine yazılmamıştır. Biz yazımızı daha evvel yazmıştık; tevâfuk olmuştur.

 

Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.

Yorumlar

Abdullah Sirgeli

Bizi, bizim derinliklerimize sürükleyip duygu yoğunluğu yaşatan yazısından dolayı Ahmet Bey' e çok teşekkür ederim. Yeni yazısında görüşebilmek temennisiyle...

emine ışınsu:

laik bir cumhuriyet kadınıdır, böylelerine liderlik yapar
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23