Osmanlı’dan günümüze fetva ve kumar
Osmanlı’dan günümüze fetva ve kumar
AHMET CAN KARAHASANOĞLU
Sevgili okurlar, bugün sizlere öyle bir tablo çizeceğim ki, gülmek mi ağlamak mı gerektiğine karar veremeyeceksiniz.
Bir yanda “kumar haramdır” diye hutbeler okuyan, öte yanda 24 saat kumar hizmeti verenlere sessiz kalan bir devlet düşünün. Evet, yanlış duymadınız! “Milli Piyango” adı altında, devletimiz yıllarca vatandaşını “şans oyunları”yla (!) buluşturdu. Şimdi özelleştirerek devamına sessiz kalıyor.
Koskoca devlet bu, 1939’da Milli Piyango Teşkiline Dair Kanunu çıkarırken,bir bildiği vardır elbet! Haşa belki de ‘devlet eliyle oynanan kumar, sevaptır’(!) diye bir fetva bulmuşlardır, kim bilir?
Osmanlı döneminde nasıl öz kardeş katline bile fetva bulmakta zorlanmamışsa, devlet kendi menfaati söz konusu olduğunda fetva konusunda çok mahirdir.
Teşbihte hata yapalım mizahi olsun, Osmanlı’da tebaa o kadar itaatkardı ki, padişah ‘uyuyun’ dese, horul horul horlayarak rüyalarında bile devlete sadakat yemini ederlerdi!
Kumarhanelere gitmeye gerek yok! Her köşe başında “iddia, sayısal loto, at yarışı, spor toto, kazı kazan, bahis” gibi “şans oyunları” yerleştirilmiş durumda. Eee sonuçta demokratik, ilerici ve Kemalist ilkelerine bağlı bir ülkede tüm hizmetler(!) vatandaşın ayağına gelmeli değil mi?
Liseli gençler harçlıklarını sayısal loto bileti almak için harcıyor, emekli dedeler maaşlarını iddia kuponlarına yatırıyor. Kimisi “Allah rızkımızı verir” diyor, kimisi “Bu sefer kazanacağım” diye umutla kuyruklara giriyor.
Peki sonuç? “Evler yıkılıyor, aileler dağılıyor, çocuklar aç kalıyor.” Ama devletimiz bu işten gayet memnun! Çünkü her yıl milyarlarca lira “şans oyunları”ndan gelir elde ediliyor. Diyanetin hutbelerinde kumara haram diyen de devlet, haramdan para kazanan da devlet! Acaba kumardan vergi alınınca haram “helal”e mi dönüşüyor? Bilmediğimiz bir fetva bulunmuşsa tamam ona diyecek bir şey yok. Çünkü minareyi çalan kılıfını uydurur. Hazır bu köşe vesilesiyle dini bütün kumarbazların da gönlüne su serpmiş (!) oluruz.
Bir zamanlar “kumarhaneleri kapattık” diye övünenler, şimdi kendi piyangolarıyla vatandaşı kıt kanaat geçindirdiği parayı “şans” diye kumara yatırmaya teşvik ediyor. Özel kumarhaneler yasaklandı, ama devletin 1939’da özel kanun çıkardığı kumarhane her yerde! Kıbrıs’a, Bulgaristan’a zenginler kumar oynamaya gidiyor, hazır fırsattan istifade bizim ülkenin gariban çocukları da bu zevkten mahrum kalmasın diye devleti alimiz acaba sırf bu yüzden mi hizmeti vatandaşın ayağına getirenlere engel olmuyor…?
Kumarın kurbanı sadece garibanlar değil elbette. Bir zamanların “Altın Çocuğu” Serdar Ortaç, kumar yüzünden servetini kaybetti, borç batağına battı. “Evimi, arabamı kaybettim” diye feryat etti ama iş işten geçmişti.
Hollywood yıldızları da bu illetten nasibini aldı. Ben Affleck, Charlie Sheen gibi isimler kumar bağımlılığı yüzünden milyon dolarlarını kaybetti. Demek ki bu illet, zengini de fakiri de ünlüyü de sıradan vatandaşı da vuruyor.
Şimdi sevgili Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş Hoca’ya bir sorum var:
“Hocam, devlet kumar oyunları üzerinden vergi topluyor.. Bu vergilerle biz hizmet alıyoruz.. Bunun hükmü nedir?”
Büyük ihtimalle Ali Erbaş hoca cevap vermeyecek ama yine de yazalım cevabınızı bekliyoruz!
Netice itibarıyla, devletin izni ile kumar oynatmak, toplumu ahlaki çöküntüye sürüklemekten başka bir şey değil. Ramazan’da, bayramda, cuma günü demeden 24 saat kumar pazarına onay veren sistem, hangi dini, hangi ahlaki değerle bağdaşıyor?
Eğer gerçekten “kumarla mücadele” edilecekse, önce devletin legal görünümlü kumar tezgâhlarını kapatması gerekmez mi?
Yoksa “asıl mesele kumar değil sen hâlâ anlamadın mı?” diyorsunuz...