• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Ahmet Can Karahasanoğlu
Ahmet Can Karahasanoğlu
TÜM YAZILARI

Kırık sandalyede kaybolmak

04 Ekim 2025
A


Ahmet Can Karahasanoğlu İletişim: [email protected]

Kırık sandalyede kaybolmak

AHMET CAN KARAHASANOĞLU

Kahire’nin tekinsiz sokaklarında dolanırken ucuz bir pansiyona denk geldim. 

Ucuz pansiyonlar her zaman yakası açılmamış hikâyelerin barınağıdır. 

Küf ve ihanete uğramışlık kokar. Bu kesif kokuyu duyumsamak istemiştim. 

Tıpkı yıllar önce çıktığım yolculuklarda olduğu gibi, bilinmezliğin büyüsüydü sığınmak istediğim.

Pansiyona giriş yaptım. Çantamı, rutubet kokulu duvarları çatlak odama bıraktım.


Giriş bölümünden geçilen arka tarafındaki bahçenin önünde kırık bir sandalye vardı.

Oturdum. 

Etraftaki tüm binalar, her yerden sarkan kablolar, toz ve kekremsi kokular bir anlığına sanki cesedimin yanında duruyormuşum gibi hissettirdi. Hatta cesedimin yanına bırakılmış bir gölgeydim. Gıcırdayan tahta sandalye artık bir mobilya değil, içimde çürüyen anıların sesi gibiydi.

Bedenim evet, o tahta sandalyedeydi ama ruhum başka bir yerdeydi; içime gömülmüş, küflenmiş bir boşlukta sallanıyordu. Bu tip durumlarda gözleri kapatmak işe yarar diye düşündüm. 



 

Ne de olsa uyanıktım ve gerçeklik netliğini iyiden iyiye kaybetmeye başlamıştı. 

Ama gözlerimi kapatınca da kurtulamadım. Daha derin, daha boğucu bir anı koleksiyonu canlanmaya başladı. Tanımadığım insan yüzleriydi bunlar. Hepsi bir şey bekliyordu. Çoğunun ifadesizlikle bezeli ifadesi bir tür paranoya oluşturuyordu.

Gözlerimi açtım, karşımdaki evin perdesini sokağa savuruyordu rüzgâr. 

O an olduğum yeri mühürleyen veremli bir uğultu yükseldi. 

Perdenin arkasında sanki bir el vardı ama insan eli olamazdı. Gölgeye benzer bir şeydi. Beni çağırıyordu. Oturduğum gıcırtılı sandalyeden ayağa kalkmak istedim. Kalkamadım. Sanki ayaklarım yere değil, görünmez bir bataklığa saplanmıştı.



 

Bu his Brihadaranyaka Upanişad’daki şu ifadeyi aklıma getirdi:

“İnsan ölümün kapısına vardığında, sanki suda boğulmuş gibi soluğunu arar. O an, eski benliğini bırakır. Sonra yeni nefesiyle, öz varlığın doğumunu bulur.”

Kırık sandalyede saatler geçti. Hiçbir yere gitmedim. Ama içimde sürekli aynı ses yankılandı: “Burada olmayacaksın. Burada olamazsın.” Bu ses benden gelmiyordu. Ne kadar dinlesem de kimden geldiğini bulamıyordum. Ve kırık sandalyenin altında, kendi yokluğum büyüyordu.

Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.

Yorumlar

VIY VIY

Sayın yazar, anlatımıniz, betimlemeleriniz çok güzel.. iyi romanlar ve öyküler yazabilirsiniz.. bence denemelisiniz... Aslında yazdığınız bu yazı da bir öykü...

Mert

Seni Filistin'e Gazze ye çağırmışlar ama sen anlayamamışsın....
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23