Acaba gözlerimizi kapatsak ve bir dakika tefekkür etsek. Dünyada bu bir dakika içerisinde neler olmuş olabilir?..
Gözlerinizi kapatınız, altmışa kadar sayın içinizden…
Acaba bu bir dakikada dünyada neler olmuş olabilir?
Doğumlar, ölümler, hastalıklar, tabiî âfetler, yangınlar, seller, boğulanlar…
Dünyanın diğer ucunda saniyede bir açlıktan ölenler varken, başka bir bölgesinde şişmanlıktan patlamak üzere olanlar!..
Dünya, şâkülü kaymış bir duvar gibi… Ölçüsüz, dengesiz, endâzesiz!..
Burada uzun uzun masallar anlatacak değilim!..
Herşeyin toz pembe olduğu; iyiliğin, güzelliğin, doğruluk ve dürüstlüğün her yanı sardığı mutluluk dolu ülkelerden veya devirlerden bahsedecek değilim!..
Ben acı dolu bir çağın, muzdarip bir şâhidiyim!.. Gözüm hep gözyaşı gördü, kan gördü, işkence gördü, acı gördü!..
İçim burkuldu hep, insanların köşe bucak kovalanmasından; ezilip bükülmesinden, kolunun kanadının kırılmasından… Ardından pis pis kahkahalar savrulmasından bıktım!..
Ben acılar çağının şâhidiyim!.. Milyonların savaşlarda öldüğü, milyarların açlıkla ve hastalıkla pençeleştiği… Ve milyarların doyuramadığı yüzlerin-binlerin çağından sesleniyorum: Dilim kuru, sesim cılız ve tâkatsizim!.. Var mı sesimi duyan?..
Ben insanlığın tükendiği, baba ve annelerin (!), öz evlâdını hunharca katlettiği bir çağdan sesleniyorum. İnsanı, insan olmaktan utandıran tabloların yüzlerce, binlerce defa göz göre göre tekrarlandığı bir çağdan!..
Yüreğim yanıyor, kanıyor, anlıyor musun?
Ağlıyor musun?
