Uzm. Psikolog/Yazar Hüseyin Şahin ile röportaj: İslâmî bakış açısıyla ve kendi kültürel kodlarımızla psikolojiyi, psikolojik destek ve terapi süreçlerini ele almak hem gerekli hem de mümkündür. Bu da demektir ki psikolojik yaklaşım ve teorilerin de, psikoloji alanındaki uygulamaların da, danışma ve terapi süreçlerinin İslâm ve onun öğretileriyle uyumlu hale getirilmesi her ne kadar kolay olmasa da pekâlâ mümkündür.
Uzm. Psikolog/Yazar Hüseyin Şahin ile röportaj: İslâmî bakış açısıyla ve kendi kültürel kodlarımızla psikolojiyi, psikolojik destek ve terapi süreçlerini ele almak hem gerekli hem de mümkündür. Bu da demektir ki psikolojik yaklaşım ve teorilerin de, psikoloji alanındaki uygulamaların da, danışma ve terapi süreçlerinin İslâm ve onun öğretileriyle uyumlu hale getirilmesi her ne kadar kolay olmasa da pekâlâ mümkündür.
Sizce psikoloji nedir?
Psikoloji, insanın duygu, düşünce, zihin ve davranışlarıyla bunlar arasındaki ilişkileri ele alan bir sosyal bilimdir. İnsanların çeşitli durumlar karşısında ne hissettiği, nasıl düşündüğü ve bunun davranışlarına etkileri bilimsel yöntemlerle incelenir. Bu çerçevede psikoloji, bireyin kendini tanıma ve anlama sürecinde işlevsel bir alan olarak yer alır.
Ancak esas olan; insanı tanımaya ve anlamaya çalışırken onu her açıdan ve her yönüyle bir bütün olarak ele alırken de, normalin ve anormalliğin, doğrunun ve yanlışın kıstaslarını ortaya koyarken de bütün bunları her daim Allah ile ilişkilendirerek, yaratılış gayesi çerçevesinde vahiy, bilim, akıl ve kadim insanlık tecrübe ve birikimlerini temel alarak insanı anlamaya ve tanımaya çalışmaktır.
Psikoloji denince yalnızca Freud'un değil; Jung, Adler, Maslow, Beck, Ellis, Rogers ve Fromm gibi farklı yaklaşım sahiplerinin de dikkate alınması gerekir. Nitekim bugün şahsım da dahil pek çoğumuz, Batılı bazı ünlü psikologların bazı görüşlerine kısmen ya da tamamen katılırken, bazı görüşlerine ise katılmamız asla mümkün değildir.
Mesela, Abraham Maslow'un (1943) ihtiyaç hiyerarşisi kuramını ortaya atmasının üzerinden uzun seneler geçmiş olmasına rağmen, geçen zaman içerisinde bu kuram eğitim, iş dünyası, yetişkin eğitimi, sosyoloji ve psikoloji olmak üzere pek çok farklı alanda kullanılmış ve onun görüşlerinden yararlanılmıştır.
C. Rogers’ın “başkalarına iyilik yapmanın en iyi yolu, onlara kendilerini değerli hissettirmektir” ya da C. Jung’un “kendi içine bakmaya cesaret eden kişi, gerçek bilgelik yolunda ilerler” şeklindeki tespitlerine, Yunus Emre’nin “Bir ben vardır bende, benden içerü” deyişini de hatırlayınca katılmamak mümkün değildir.
Bu bağlamda yine C. G. Jung’un, “her insanın içinde bir karanlık (gölge) taraf olduğundan” söz etmesi ve “Gölge derken benliğin olumsuz tarafını kastediyorum. Saklamak istediğimiz tüm sevimsiz özelliklerin bireysel bilinçdışıyla birleşmesinin toplamıdır.” derken de, “gölge arketipinin her zaman kişisel travmalara ya da çocukluk acılarına da dayanmak zorunda olmadığından” söz ettiği hemen hepimizin malumudur. Ve ilahiyat camiası da dahil pek çok Müslüman araştırmacı, yazar ve akademisyenin insan hakkındaki bazı analizlerinde Jung’un bu türden bazı görüşlerine işaret ettiklerini de hatırlatmak isterim.
Modern psikoloji, dinden uzaklaşan toplumlarda yeni bir rehber haline mi geldi? Bunu hangi örneklerde görüyorsunuz?
Evet, modern psikoloji, sadece dinden değil aynı zamanda gelenekten ve kadim evrensel insani ve ahlaki değerlerden de giderek hızla uzaklaşan veya tamamen sekülerleşen toplumlarda önemli, cazip ve etkili bir kılavuz ve rehber haline gelmiş durumda. Bu da daha çok insanların yaşadıkları anlam ve duygusal boşluk, içine düşmüş oldukları belirsizlik, tatminsizlik, güvensizlik ile paralel olarak yaşadıkları büyük içsel yalnızlık sebebiyle psikolojik sağlık ve sağlamlıklarını korumayı giderek daha önemsemeye başlamalarıyla da alakalıdır.
Aynı zamanda yaşam kalitelerini artırma, konfor alanlarını büyütme, popüler olma ve içine düştükleri çıkmazlardan kurtulma şeklindeki arayış süreçlerinde, önlerine çıkan ya da sürülen söylemleri oldukça etkileyici olan çeşitli, örneğin, Pozitif Psikoloji, Rasyonel-Duygusal Terapi, Psikodinamik/Psikanalitik Terapi, Bilişsel-Davranışçı Terapi, Şefkat Odaklı Terapi, Dijital Terapi, Sanal Gerçeklik Destekli Terapi, Kabul ve Kararlılık Terapisi ve benzeri türden terapi yöntemleri ve kuramların yaygınlığı ve bazı popüler yöntem, test, ölçek ve uygulamaların da etkisiyle psikoloji pek çok kişi için artık bir sığınacak liman gibidir. Kendini tanıma ve keşfetme, karşılaşılan zorluklarla nasıl baş edileceğini öğrenme, hasarlı olan kişilik ve ilişkilerin yeniden nasıl kurulacağına dair strateji belirleme gibi hususlarda pek çok insan için vazgeçilmez bir rehber haline gelmiş durumdadır.
Örneğin, Müslüman ülkeler de dahil hemen her ülkede milyonlarca insan artık hızla yaygınlaşmakta olan terapi ve psikolojik danışmanlık merkezleri ile psikolog ve psikoterapistleri adeta sığınacakları birer liman olarak görmektedirler. Bu bağlamda, insanlar öfke, stres, endişe, anksiyete ve depresyon gibi konu ve kavramlar hakkında artık düne göre bugün çok daha fazla bilgi sahibidirler.
Teknolojinin de gelişmesine paralel olarak insanlar artık depresyon, kaygı, anksiyete bozukluğu, OKB, fobiler, kişilik ve duygudurum bozuklukları ile bunların semptomları, tanı ve tedavi yöntemleri yanında ayrıca kişisel gelişim, öz farkındalık ve öz saygı gibi konularda da istedikleri hemen her bilgiye ve kaynağa kolayca ulaşabilmektedir.
Bütün bunlar da insanların kendilerini daha iyi tanıma, anlama ve potansiyellerini gerçekleştirme, yaşananları, şahit olduklarını ve yaşadıklarını farklı bakış açılarıyla ele alma ve irdelemelerini biraz daha kolaylaştırabilmekte ve ihtiyaç duymaları halinde de etiketleneceklerine dair daha az endişelenerek psikiyatrist, psikolog veya terapistlere başvurmakta, farklı psikolojik yaklaşım ve teknikleri daha çok araştırarak yaklaşım ve terapist tercihi hususunda daha seçici davranabilmektedirler. Bütün bunlar da tabii olarak psikolojinin, psikolojik kavram, test ve yaklaşımların toplumda daha fazla bilinir olmasına, ilgi ve kabul görmesine yol açmaktadır.
Bu bağlamda, ayrıca toplumsal çevre ve iklim duyarlılığı, hayvan sevgisi, cinsiyet eşitliği, ırkçılık ve diğer psikolojik ve sosyal sorun ve konuların da sürekli olarak kamuoyu gündeminde tutulmaları da elbette maksatlıdır. Bu tür mevzular ve sorunların köken, neden, etki ve sonuçlarına ilişkin birtakım psikolojik araştırmalar ve büyük bir anlam boşluğu içerisinde olan bireyler doğal olarak kendi yaşamlarına anlam katmak için aynı zamanda yoğun bir şekilde psikolojik alanlara da yönelmektedirler. Psikodrama, Meditasyon, Yoga, Mindfulness gibi uygulamalarla yaşadıkları sorunlardan, ruhsal boşluktan, içsel yalnızlık ve çatışmalardan kurtulmaya çalışmaktadırlar.
Kuşkusuz burada psikolojik yaklaşım, yöntem ve uygulamaları toptancı bir yaklaşımla tümden gereksiz ya da yanlış olarak görmek yerine, örneğin, psikodrama, özel yetenekli ya da özel gereksinimi olan bireyleri tanılama maksadıyla uygulanan birtakım zeka testleri ve gelişim ve gelişim ölçekleri gibi bilimsel temelli, insani, makul, faydalı ve uygun olan yaklaşım, yöntem, test, ölçek, teknik, çalışma ve uygulamaları ayırt ederek böyle bir farkındalık ve bilinçle hareket edilmesinin daha makul bir yaklaşım olacağını düşünüyorum.
İşte bütün bunların modern psikolojinin, bugünün toplumlarında nasıl bir etki oluşturup, ilgi görüp, gündem olduğuna ve insanlara nasıl bir rehberlik sağladığının birer göstergesi olduğu kanaatindeyim.
Bu bağlamda asıl yapılması gerekenin, bugün itibarıyla pek çok üniversitemizde bulunan psikoloji bölümlerinin koordinesinde multidisipliner bir yaklaşımla kendi yerli test, teknik ve ölçeklerimizin yanında, bilimsel esaslara uygun ancak kendi inanç, kültür ve değerlerimizle de örtüşen yeni özgün psikolojik yaklaşımlar geliştirmek için çaba gösterilmesi gerektiğini düşünüyorum.
İnsanlar yaşadıkları her durumu “hastalık” olarak görüyor. Siz nasıl bakıyorsunuz?
Böyle bir aşamaya gelmemek ve gelmeyecek şekilde hayatımızı anlamlı, amaçlı, ölçülü ve sağlıklı bir zeminde kurmak ve sürdürmek için hem beden hem de ruhsal sağlığımızı ve psikolojik sağlamlığımızı koruyacak şekilde her daim dikkatli, temkinli ve tedbirli olmak gerekir. Ki zaten, böyle olmaya çalışmak inancımızın da bir gereğidir. Çünkü önce biz bize emanetiz ve öncelikle bu emaneti korumakla mükellefiz. Ancak sağlıklı, güçlü, kendimizle ve çevremizle barışık olduğumuz takdirde Rabbimize karşı sorumluluklarımızı yapabilir, ailemize, çevremize, topluma ve insanlığa karşı sorumluluklarımızı yerine getirebiliriz.
O nedenle esas olan, kavramlara takılmamak, kendimize tanı koymamak ve birileri ne der kaygısı taşımadan, etiketlenme korkusu yaşamadan kendimize odaklanarak ve yüce Allah’ın ölçü ve sınırlarına, Hz. Peygamber'in (as) hayat pratiğine uygun olacak şekilde ve kendimizi bedenen, ruhen, zihnen ve sosyal olarak iyilik hâlinde tutarak son anımıza kadar üretken bir insan olarak yaşamaya çalışmaktır.
Yeni bir psikolojik hastalık keşfettiniz mi?
Psikolojik hastalıklar fizyolojik rahatsızlıklar gibi çeşitlenmekte ve artmaktadır. Bu nedenle sürekli yeni araştırmalar yapılmakta, çoğunlukla mevcut hastalıkların alt türleri veya belirtileri keşfedilmektedir. Ancak otuz yılı aşkın süredir sahada olan bir uzman olarak, ruhsal yapı, duygu, düşünce ve yaşam tarzlarıyla ayrışan, henüz net biçimde tanımlanmamış özel ve büyük bir insan grubuna dikkat çekmek istiyorum. Bu grup tüm toplumlar gibi ülkemde de var: “Sosyal Yetimler” ki, inşallah nasip olursa çerçevesini oluşturduğum “Sosyal Yetimler” kitabımla bu kesimi toplumun gündemine taşımayı planlıyorum. Aynı zamanda ruhsal sorunların en önemli gerekçelerinden ve kaynaklarından olduğunu düşündüğüm yine çok büyük bir gerçeklik var: “Sosyal Lekeler”. Ayrıca toplumda öfkesini tutamayan, duygularını tanıyamayan ve yönetemeyen çok sayıda hasarlı kişiler ve hasarlı ilişkiler var. Kendileri sanal dünyanın bağlısı ve bağımlısı, davranışsal bağımlılıkların baş aktörü olmakla kalmayıp, akıllarını örten, insaniyetlerini kirleten içine düştükleri o dijital zehirleyici karanlıklarına bir de masum çocukları ve yeni kuşakları çeken çok sayıda dijital zehirli tipolojiler var. Bunlara yönelik çalışmalar yapıyorum.
Psikolojideki tanı ve tedavi kalıpları, insanı sadece beden-kimya düzeyine indirip ruhu görmezden mi geliyor. Siz nasıl bakıyorsunuz, nasıl bakılmalı?
Psikolojideki tanı ve tedavi sürecinde genellikle kişinin zihinsel süreçlerini, düşünce mekanizmasını ve duygusal durumunu anlamak için çeşitli yöntemler kullanılır. Ancak, bazı eleştirmenler, bu yaklaşımların insanı sadece beden ve kimya düzeyine indirgediğini, ruhsal ve duygusal boyutları yeterince dikkate almadığını savunurlar. Benim görüşüm ise şu: İnsan çok yönlü ve çok boyutlu bir varlıktır. Bu nedenle de insanı sadece fiziksel, biyolojik ve kimyasal yönleriyle değil aynı zamanda zihinsel, ruhsal, sosyal ve benzeri yönleriyle, bütün gelişimsel özellikleriyle bir bütünlük içerisinde ele almak gerekir.
Zaten psikolojik sorunların da genellikle biyolojik, psikolojik ve sosyal faktörlerin etkileşimiyle ortaya çıkması böyle bir yaklaşım içinde olunmasını gerektirir. Çünkü ne bedeni rahatsızlıklar ruhsal ve sosyal gerçeklerimizden ne de ruhsal problemlerimiz beden, zihin ve fizyolojimizden bağımsız değildir.
Testler, mobil uygulamalar ve “iyi hisset” ritüelleri geçici rahatlama mı sağlıyor? Bunlar terapi pazarını mı büyütüyor?
Bu konuda oldukça ilginç tartışmalar var. Testler, envanterler ve psikolojik ölçekler, mobil uygulamalar ve “iyi hisset” ritüelleri, birçok insan için genellikle ancak anlık ve geçici bir rahatlama sağlayabilir. Özellikle de duygusal zorlanmalar esnasında, stresli zamanlarda bu tür araçlar ve ritüeller ancak anlık bir rahatlama sağlayabilir, kişiyi geçici olarak motive edebilir. Bu da demektir ki bu tür yöntem ve uygulamalar derinlemesine, etkili ve kalıcı çözümler getirmekten uzak ve daha çok yüzeysel çözümler sunmakta, kişinin anlık olarak geçici bir iyilik hâli yaşamasını sağlamaktadır. Nitekim ülkemiz de dahil olmak üzere bugün kişisel gelişim, psikoterapi, online terapiler ve bunlarla ilişkili olarak da sinema ve özellikle de sosyal medya, diziler ve dünyadaki popüler kişiler aracılığıyla dinden ve insani değerlerden oldukça uzak popüler bir yaşam kültürü empoze edilmektedir.
İnsanlar biraz da bunlar sayesinde zihinsel ve psikolojik sağlık konularına daha fazla ilgi gösteriyor ve bu da insanların profesyonel anlamda psikolojik destek ve terapi taleplerini artırabiliyor. Yani insanlar bir taraftan geçici olarak rahatlarken, diğer taraftan da bu durum kişiyi daha derinlemesine ve daha profesyonel psikolojik yardım ve destek almaya yönlendirebilmektedir.
Özellikle de sosyal medya mecraları, sinema, dizi ve eğlence sektöründe sahnede olan bazı sanatçı, oyuncu gibi etiketlerle, bazı menfaatler karşılığında akıl, vicdan ve ruhları satın alınarak rol verilen figüranlar, özellikle de yeni kuşaklara etkili birer rol modeli ve idol olarak takdim edilmektedirler. İşte bu kişilik tipleri (arka planda profesyonel bir şekilde yapılan etkili sosyal ve psikolojik algı mühendislik çalışmaları nedeniyle) yeni kuşaklar üzerinde çok büyük yıkıcı ve örseleyici etkiler oluşturmaktadırlar. Bu tuzağa düşenlerin en bariz özellikleri ise benim okumama göre bu çocuk ve gençlerin aile bağlarının zayıf ya da kopuk olması ile din, vatan ve kültür gibi aidiyetlerinin zayıf olmasıdır.
Bunların etkisinde olan ve kalanlar da artık sadece yeni kuşaklar, ergenler ve gençler de değildir. Pek çok ergen ve genç gibi birçok yetişkinin de günlük yaşam rutinleri ve bazı yaşam alışkanlıkları; giyim, yeme, içme ve eğlence vb. tarzları ne yazık ki bugün bütün insanlığı kuşatmış olan küresel popüler kültür endüstrisinin istediği ve empoze ettiği şekildedir. Bütün bunların akabinde de tabii olarak psikolojik sapma ve sorunlar zirve yapmakta ve ruhsal hastalıklı insanların sayıları yüz milyonları bulmaktadır.
Mesela, ideallerin de psikolojiye büyük bir etkisi var. Ne diyorsunuz?
Bilindiği üzere idealler, insanların düşünce yapılarını, duygu durumlarını, önceliklerini, karar ve tercihleri ile davranışlarını etkileyen ve bazen de şekillendiren önemli unsurlardır. İnsanlar, onları harekete geçirecek, motive edecek bir şeylere ihtiyaç duyarlar. İşte bu motive edici faktörlerden birisi de bana göre kişinin ulaşmak ve gerçekleştirmek istediği bazı idealleridir. Kişinin ulaşmak istediği ve gerçekleşmesi mümkün bazı ideallerinin olması kuşkusuz o kişinin psikolojik iyi oluşunu da olumlu yönde etkileyebilir.
Psikoloji Anadolu insanının manevi ihtiyaçlarını karşılamakta yeterli mi, yoksa yerli-manevi ekollere ihtiyaç var mı? Psikolojiyi İslâmî bakış açısıyla yeniden ele almak mümkün mü? Böyle bir yeniden yapılanmayı nasıl görüyorsunuz?
Bu, oldukça derin bir mevzu. Ancak kısaca cevap vermeye çalışayım. Anadolu insanının manevi ihtiyaçlarını karşılamak için psikolojinin sunduğu yöntemler ve reçetelerin genel anlamda yeterli olduğunu söylemek elbette mümkün değildir. Ancak bazı durumlarda, bazı insanlar için, örneğin, yaşadığı bazı kayıplar ya da yaşadığı bazı zorluklar sonrasında psikolojik olarak çökkünlük yaşayan bir kişi için bazen kısa süreli çözüm odaklı bir psikoterapi desteği yeterli olabilir. Yani yine burada da toptancı bir anlayışla asla yeterli olmaz ya da elbette yeterli olur demek bana göre doğru değildir.
Fakat elbette ki kendi inanç, kültür, medeniyet ve değerlerimizle örtüşen, bize özel psikolojik, manevi ve sosyal destek sistemlerimizi ve güç kaynaklarımızı esas alan bazı yeni yerli ve manevi, bilimsel esaslara uygun ekollere de ihtiyaç var. Yerli test, ölçek ve envanterlere de ihtiyaç var. Çünkü her kültür gibi bizim kültür ve geleneğimizin de, toplumsal kodlarımızın da kendine özgü bazı öncelikleri, kaideleri, değerleri, inançları ve önerdiği yaşam tarzı var. Bu bağlamda, özel anlamda Anadolu insanının manevi ve duygusal ihtiyaçlarını daha iyi anlayabilmek ve karşılayabilmek için psikolojik danışma ve terapi süreçlerinde yerli ve yerel unsurları da elbette göz önünde bulundurmak önemlidir.
İslâmî bakış açısıyla ve kendi kültürel kodlarımızla psikolojiyi, psikolojik destek ve terapi süreçlerini ele almak hem gerekli hem de mümkündür. Bu da demektir ki psikolojik yaklaşım ve teorilerin de, psikoloji alanındaki uygulamaların da, danışma ve terapi süreçlerinin İslâm ve onun öğretileriyle uyumlu hale getirilmesi her ne kadar kolay olmasa da pekâlâ mümkündür.
Örneğin, kişinin ruhsal sağlığını değerlendirirken, İslâm’ın insanın ruhsal ve manevi yönlerine verdiği anlamı ve önemi dikkate almak ya da empati duygusu yoksunluğundan söz ederken bize ait “diğerkâmlık” kavramını gündem yapmak uygun olabilir.
Psikoloji alanında ve terapi süreçlerinde İslâmî esasları ve manevi unsurları entegre ederek birtakım yeni yaklaşım ve yapılanmalar gerçekleştirilebilir. İnsanların diğer ihtiyaçları yanında sosyal ve duygusal ihtiyaçları da göz önünde bulundurularak daha kapsayıcı yeni özgün bütünsel yaklaşımlar ortaya konulabilir. Böylece insanların kendi inanç ve değerleriyle de uyumlu olacak bir şekilde kendilerini daha rahat ifade etmeleri, hissetmeleri ve yaşadıkları sorunlar ve zorluklarla daha kolay bir şekilde başa çıkmaları mümkün olabilir.
Sonuç olarak, Anadolu insanının manevi ve psikolojik ihtiyaçlarını karşılamak için hem psikolojik yaklaşımların hem de kendi millî, manevi ve yerli yaklaşımların harmanlanarak bir bütünlük içerisinde değerlendirilmesi ve temel alınması, çok daha etkili ve kapsayıcı bir psikolojik destek sunulmasını mümkün kılabilir.
Belki ilgili alan uzmanları ile ilahiyatçıların bir araya gelerek bu konular hakkında tartışıp, ortak çalışma ve araştırmalar yaparak uygulanabilir bazı özgün psikolojik destek, terapi ve çözüm yaklaşımları ortaya koymaları sanırım anlamlı olacaktır.
“Çağın Bireyi” kitabınızdan bahsedebilir misiniz? Kitabınızda bireyin çok şeye sahip olmasına rağmen mutlu olamaması hangi temel insani ve toplumsal ihtiyaçların ihmal edildiğini göstermektedir? Bu ihtiyaçların yeniden inşası mümkün müdür?
“Çağın Bireyi” kitabımda, modern toplumlarda genel anlamda bireylerin sahip oldukları maddi olanaklara ve konfor alanlarının genişliğine rağmen mutlu olamadıkları, büyük bir içsel yalnızlık, tatminsizlik yaşadıkları, büyük bir kimlik karmaşası, aidiyetsizlik buhranı, anlam ve duygusal boşluk içerisinde bir savrulma yaşadıkları, sebep ve sonuçlarıyla ele alınarak anlatılmak istenmiştir. Çağın bireyinin içinde bulunduğu halin ve bütün bu yaşadıklarının da daha temel insani, manevi, sosyal ve duygusal ihtiyaç ve beklentilerinin ihmal edilmesinden ve yaşadıkları anlam boşluğundan kaynaklandığı vurgulanmaktadır. Özellikle de sevgi, güven, aidiyet, fark edilme, kabul ve değer görme ile anlam arayışı, kimlik karmaşası ve toplumsal bağlantılar gibi ihtiyaçların insanların mutlu, huzurlu ve umutlu olmaları açısından kritik düzeyde öneme sahip oldukları bazı somut çıktılar ve gerekçelerle ortaya konulmaya çalışılmıştır.
Kitapta, bireylerin yalnızlık, yabancılaşma, anlam kaybı ve duygusal boşlukla nasıl başa çıkacakları, yaşanan belirsizlik girdabından ve kimlik kaymalarından nasıl kurtulabilecekleri irdelenmiştir.
Kişinin samimi olarak varlık âlemini ve yaratılış gayesini anlama ve hayatını anlamlı hale getirmek hususunda bir yola girmesi halinde, ihtiyaçlarını karşılayabilecek ve kendisini, küresel merhametsiz maddeci düzenin ve bu düzenin empoze ettiği popüler yaşamın bir objesi olmaktan kurtararak yeniden hayatın öznesi, “insan ve kendisi olarak” inşa etmeyi başarabileceği gösterilmeye çalışılmıştır.
Ayrıca toplum olarak, daha fazla empati, iletişim ve destek mekanizmaları oluşturarak ve bunları harekete geçirerek modern bireyin ihtiyaçlarının karşılanabileceğine dikkat çekilmiştir.
Bu bağlamda, yine çağın modern bireyinin kendisini ifade edebileceği, toplumsal, manevi ve duygusal bağlar kurabileceği kurumsal yapılar oluşturmanın; yalnız olmadığını hissedeceği ve aidiyet duyacağı kaynaştırıcı yeni güvenli sosyal alanlar oluşturmanın önemine dikkat çekmeyi de amaçladım. Sözlerimi de Rabbimizin şu ilahi mesajıyla noktalamak istiyorum: “Bilesiniz ki, kalpler ancak Allah'ı anmakla huzur bulur.” (Ra’d Suresi, 28)
Teşekkür ederim.
Ben teşekkür ederim.
Aylık Baran Dergisi 40. Sayı Haziran 2025