Sinvar son nefesinde soykırımcılara meydan okudu! Tam bir direniş örneği
Akşam gazetesi yazarı Yusuf Alabarda, Yahya Sinvar’ın işgal ordusuna karşı verdiği direnişi kaleme aldı. Alabarda, Sinvar’ın soykırımcılara karşı attığı son adımların bir direniş örneği olduğunu belirtti.
Akşam gazetesi yazarı Yusuf Alabarda, Yahya Sinvar’ın İsrail’e karşı verdiği direnişin son anlarını kaleme aldı. Alabarda, Sinvar’ın hayatı boyunca İsrail’in zulmüne karşı mücadele ettiğini vurguladı. Sinvar’ın son nefesinde bile direniş ruhunu kaybetmediğini ifade eden Alabarda, şehadetinin yeni bir direniş tohumu ektiğini belirtti. Yusuf Alabarda, şunları kaydetti:
"Beklenmeyen bir gelişme değildi.
Bir tarafta dünyanın en modern savaş makinesi haline gelmiş ve Siyonizm'in desteklediği medya ve siyasetçiler tarafından her türden dokunulmazlığa kavuşturulmuş bir İsrail işgal ordusu ve karşısında ülkesi ve insanının soykırıma tabi tutulmasına isyan eden bir direnişçi: Yahya Sinvar
Ne kadar küçücük bir toprak parçasında dayanabilirdi?
O kadar dayandı ama etrafına kök salacak milyonlarca tohum bırakarak göçtü bu dünyadan.
Allah şehadetini kabul etsin.
Ömrünün en anlamlı yaşlarını İsrail zindanlarında geçirmiş Sinvar, sahip olduğu gücü ve konumunu kullanarak rahatlıkla Körfez ülkelerinde Muhammed Dahlan gibi daha konforlu bir satılmış hayat geçirebilirdi.
O ise işgal ordusuna karşı halkı gibi, halkıyla beraber direnmeyi seçti ve bu yolda şehit olmayı en büyük arzusu olarak görüyordu.
Öyle de oldu.
Üstat Cahit Zarifoğlu'nun Daralan Vakitler isimli şiirinde şöyle bir satır vardır:
Farzet körsün, olabilir,
El ele tut, taş al ve at,
Kâfiri bulur.
Sinvar da son nefesinde dahi soykırımcılara sopa fırlattı, elbet hedefini bulur.
Sinvar, kendisi ile yapılan bir röportajda kimsenin topraklarında terör estirmediklerini, kendi vatanlarına dünyanın en gelişmiş silahları ile saldıran bir işgal devletine karşı direndiklerini söylüyor ve ekliyordu: Elimizde İsrail ordusu gibi gelişmiş silahlar olsaydı yine de böyle bir soykırımı işlemezdik.
ALGILARIN HAKİKATİ BOĞDUĞU ZAMANLARDAYIZ
Tüm bu bilinenlere rağmen algıların olgulara galebe çaldığı bir çağdayız. Sanırım Çinlilerin beddua etmek için kullandıkları 'Tuhaf zamanlarda yaşayasın' taleplerinin kabul edildiği bir zaman diliminde yaşıyoruz.
İsrail sadece Batı Şeria bölgesinde 2023 yılında 50 bin dönüm Filistin toprağını işgal etti. Bu salt toprak olarak değerlendirilmemeli elbette. Bu toprakların üzerindeki Filistinlilerin evlerini, hayvanlarını, tarla ve bahçelerini de çalarak zimmetine geçirdi, geçirmeye devam ediyor.
İşgalci ve hırsızlar ise Siyonist medya tarafından tüm dünyaya yerleşimciler diyerek sunuldu. Ülkemizde dahi bazı yayın organı ve ajansların ısrarla bu hırsızlara ve işgalcilere yerleşimci demeye devam ettiklerini unutmamak lazım gelir.
Bu işgale karşı çıktığınızda, direndiğinizde sizi terörist olarak nitelendiren bir dünya düzeni ile karşı karşıya kalıyorsunuz. Sinvar bu noktada tarihe geçecek şu cümleleri kullanıyor: 'Ne yapalım ülkemiz işgal edilirken, kadın ve çocuklarımız katledilirken kurbanlık koyun gibi sonumuzu mu bekleyelim?'
Evet tam öyle olmanızı istiyorlar.
En son Almanya Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock terör ile mücadelede sivillerin, okulların ve hastanelerin vurulmasına cevaz bir açıklamayı yüzü dahi kızarmadan dünyaya duyuruyordu. Oysa daha bir önceki soykırımın elinizdeki kanı dahi kurumamışken bu açıklamayı nasıl yapabilirsiniz?
Bu açıklamayı dinledikten sonra Batı denen coğrafyadaki paradigmanın, dünyanın geri kalan bölgesinde yapılan katliamlara, zulme, kana ve gözyaşına nasıl cevaz verebildiğini daha net anlayabiliyorum.
DÜŞENİN DOSTU OLMAZ
Bu coğrafyanın bir medeniyetler beşiği olduğu kadar, bir medeniyetler mezarlığı da olduğunu her zaman yazar ve konuşurum. Bugün geldiğimiz noktada ferasetli davranmaz, iç cepheyi konsolide etmez ve etkin bir devlet modeli ortaya çıkaramazsak kimsenin gözümüzün yaşına bakmayacağını hâlâ anlamayan var mıdır?"