Şair Cengiz Numanoğlu, nefsinin emrinde yaşadığı yılları Kur’an’ın emrinde yaşamaya başlayınca terk etmiş. Numanoğlu, Kur’ân’ı anlayıp, Kur’ân’ı yaşamaya başladıktan sonra yazmaya başladığını söyledi.
YENİ AKİT/Ali Asım Ağaoğlu- Akit Kültür-Sanat olarak bu haftaki sayfamıza Şair Cengiz Numanoğlu’nu konuk ettik. Şairin dününü ve bugününü, Kur’an-ı Kerim’le tanıştıktan sonraki hayatına dair pek çok konuyu masaya yatırdık. İşte zevkle okuyacağınız özel bir röportajla daha sizi baş başa bırakıyorum.
Bize biraz kendinizden Şair Cengiz Numanoğlu’ndan bahseder misiniz?
Hayatımı iki ana başlık altında özetlemeye çalışayım. Birincisi nefsimin emrinde yaşadığım yıllar. İkincisi Kur’ân’ın emrinde yaşamaya çalıştığım yıllar. Hayatımın birinci bölümünde yoğun bir müzik meşgalem vardı. Uzun yıllar sahnelerde enstrümantal caz ve dans müziği icra ettim. Çok alkışlandığımı hatırlıyorum. Ayrıca Türk Sanat Müziği beste ve güfte çalışmalarım oldu. Bunlardan bazıları zamanın ünlü sanatçılarının plak ve kaset albümlerinde yer aldı. Kısaca özetlemem gerekirse, hevâ ve heveslerin pençesinde boşa geçen yıllar. Sözü hiç dolandırmadan söylemem gerekirse, hayatımın ikinci bölümünde çok önemli gözlemlerim ve tespitlerim oldu. Bunlardan bazılarını sizinle paylaşayım. Sanat ve sanatçı kavramlarının içlerinin nasıl boşaltıldığını ve yerlerinin sahte, nefsânî ve şeytânî kurgularla doldurulduğunu gördüm. ‘Aydın’ kavramına sığınanların nasıl şişirilmiş bir balon olduklarını ve küçük bir iğne darbesiyle nasıl patladıklarını gördüm. Binbir sahtekârlıkla elde edilmiş nice makam ve mevkîlerde nice Prof., nice paşa, nice ilim adamları ve nice politikacı gördüm. Ne yazık ki; yüce dinimizin her türlü sahtekârlığa nasıl maske yapıldığını ürpererek seyrettim. Kur’ân gibi apaçık bir rehbere rağmen dünya Müslümanlarının hüsrân denizinde nasıl boğulduklarını gördüm. Bu gerçeği şu beyitle özetlemeye çalışayım :
Şiir yazmaya ne zaman başladınız?
Birinci dönem hayatımda bazı şiir denemelerim olsa da gerçek ve şuûrlu şiiri, Kur’ân’ı anlayıp, Kur’ân’ı yaşamaya başladıktan sonra yazmaya başladığımı söyleyebilirim. Bir manzumenin şiir olması için, içerdiği mesajların, hak, adâlet ve insanlık değerlerine vurgu yapması, nesilden nesile eskimeyen ve kıyamete kadar var olan fıtrat dînine (İslâm) hizmet etmesi şarttır. Bu nedenlerle şairleri iki türe ayırmak mümkündür. Birincisi nefsi için şiir yazanlar. İkincisi Allah için şiir yazanlar. Şiir yazmak isteyen herkese Şuârâ Sûre’sinin son âyetlerini mutlaka okumalarını önemle tavsiye ederim.
Peygamberimizin döneminde şiir toplum üzerinde çok etkiliydi ve o da şairlere çok önem verirdi. Fakat bu dönemde ise şairler değer görmüyor. Sizin duygularınıza nasıl yansıyor bu?
Motivasyon sorunu yaşadığınız oluyor mu?
Şiirin, Peygamber Efendimiz (SAV) dönemine göre bugün işlevselliğini kaybetme sebebini özellikle cumhuriyet dönemindeki eğitim sisteminde aramak gerekir. Kısaca, topluma rol model olarak sunulan edebî örneklerin (hep dış kaynaklı) genelde Hristiyan anlayışını ve kültürünü sinsice empoze eden eserlerden oluştuğunu söyleyebiliriz. Toplumun kültürel yapısına uygun olmayan gayri milli unsurlara zorlanması bu günkü olumsuz neticeleri doğurmuştur. Sonuç olarak, insan ve toplumun estetik yapısından şiir damarını koparırsanız, diğer damarlar zaman içinde nekroze olup çürüyecek ve insanın mânevî beslenmesi büyük ölçüde hasar görecektir. Bu vesileyle Akit ailesine, yürüdükleri doğru yolda başarılar diler, selam ve saygılarımı sunarım.
KENDİNE GEL MÜSLÜMAN
Sana “yobaz” dediler, “adam olmaz” dediler;
Uygarlık mîrâsını, senden çalıp yediler.
Düzmece masallarla, uyuttular neslini;
“Çağdaş” denen çöplükte, beslediler nefsini.
Sana döndü namlular, bütün dünya toz-duman;
Daha ne bekliyorsun, KENDİNE GEL MÜSLÜMAN !
Gör ki; İslâm’a karşı, küfür yine tek millet;
Birleşmiş Milletler’in, kanındadır bu zillet.
Adâleti katleden siyonist uşakları;
Beş kıtada boğuyor, o mazlum kuşakları.
Gâfilleri, hüsrâna savuruyor bu harman;
Seni de savurmasın, KENDİNE GEL MÜSLÜMAN !
“Diyalog” cambazları, seni hep aldattılar;
Bosna’da, Filistin’de, Vatikan’da sattılar.
Bil ki; şeref, haysiyet, bunlar için paradır;
Bunlar; pansuman değil, neşterlik bir yaradır.
Bir kıvılcımla yanar, bil ki koskoca orman;
Fitneler kol geziyor, KENDİNE GEL MÜSLÜMAN !
Kaç asır, kukla gibi oynadılar seninle;
O iffet âbidesi, bedeninle, teninle.
“Leydi” tâcı taktılar, Batı’nın yosmasına;
Seni mahkûm ettiler, kölelik tasmasına.
Oysa, Kur’ân’da sana, “üstünsün” dedi Rahmân;
Bu ne büyük bir şeref, KENDİNE GEL MÜSLÜMAN !
Mezhep savaşlarıyla, ümmetini böldüler;
Milyonlarca Müslüman, bu girdapta öldüler.
Cinnetin böylesine, insan aklı duruyor,
Müslüman, müslümanın mâbedini vuruyor.
Olamaz bu vahşete, hiçbir kalem tercüman;
Aç artık gözlerini,
KENDİNE GEL MÜSLÜMAN !
Karşında kenetlenmiş, Kur’ân’a kin kusanlar;
Zulümler karşısında, şeytan gibi susanlar.
Karşında kenetlenmiş, küresel münâfıklar,
Baronlara satılmış, yerli malı fâsıklar.
Seni bitirmek için, çoktan verildi ferman;
Fazla vaktin kalmadı,
KENDİNE GEL MÜSLÜMAN !