İstanbul’un deprem tarihi: Hasar görmeyen ev, yıkılmayan baca kalmadı, en az 90 tsunami kayıtlara geçti
Kuzey Anadolu Fay Hattı'nın etki alanında yer alan İstanbul, tarih boyunca pek çok deprem gördü. Roma İmparatorluğu, Bizans ve ardından Osmanlı dönemleri boyunca depremlerin İstanbul'daki yıkıcı etkisi "Hasar görmeyen ev, yıkılmayan baca kalmadı" ifadesiyle kayıtlara geçerken bu kadim kenti en az 90 tsunaminin vurduğu da tarihi belgelerde yer alıyor.
Dünyadaki bazı diğer deprem bölgelerine kıyasla tarih boyunca “başkent” olmuş İstanbul’da eski dönemlere ait çok sayıda yazılı kayıt bulunuyor.
‘Sismik Şehir Manzarası: İstanbul’un Tarihinde Depremler’ makalesinin yazarı, deprem araştırmacısı Elizabeth Angell, İstanbul’u değişik ölçeklerde etkileyen, farklı büyüklüklerde yüzlerce deprem yaşanmış olabileceğini söylüyor.
İstanbul’da yaşayanların hayatında her zaman deprem olduğunu söyleyen Angell, hasara yol açan 358 yılında ve daha sonra 6. yüzyılda depremler olduğunu ifade ediyor.
“İstanbul’da çok sayıda tarihi yapı var ve bunlar tarih boyunca tekrar tekrar hasar görüp yenileniyorlar. Örneğin Bizans döneminde şehir surları birkaç kez yıkılıyor. Ayasofya da aynı şekilde” diyen Angell, Osmanlı dönemine dair daha çok bilgi olduğunu belirtiyor.
SURLAR, KAPALI ÇARŞI YIKILDI, 100 CAMİ HASAR GÖRDÜ
Etkisi en büyük depremlerden birinin Osmanlı tarihinde ‘Kıyamet-i Suğra’ (Küçük Kıyamet) olarak bilinen 1509 depremi olduğunu söyleyen Angell, “Tam sayıları bilmiyoruz tabii ama binlerce insan öldü ve ağır yıkım oldu. Şehir surları zarar gördü, pek çok kule yıkıldı, 100 civarı cami hasar gördü” diyor.
Angell, 22 Mayıs 1766’da Marmara Denizi’nin doğusunda meydana gelen ve İstanbul Boğazı ve Mudanya Körfezi'ne kadar uzanan tsunamiye yol açan önemli bir depremin etkilerinin 5 Ağustos’ta aynı bölgenin batısında yaşanan ikinci bir depremle şiddetlendiğini ifade ediyor.
Bu depremlerde 4-5 bin arasında kişinin öldüğünü ve şehirde panik ve kargaşa yaşandığını söyleyen Angell, “Fatih Camii, şehir surları, Yedikule, Kapalıçarşı, Topkapı Sarayı gibi yerlerde hasar oluştu. Hatta padişah bir süre çadırda kaldı” diyor.
Angell, 1999 Düzce depremi öncesinde İstanbul’u en çok etkileyen ve şehirde ciddi hasara yol açan 1894 depreminin, kentte deprem bilinci ve bilimsel çalışmalar açısından bir dönüm noktası olduğunu anlatıyor: “1894 öncesinde çoğu kişi depremin nedeni bilinmediği için bunu çeşitli dini sebeplerle anlamlandırmaya çalışıyordu. Bu Bizans’ta da Osmanlı döneminde de, deprem ve depremin dışındaki diğer felaketler için böyleydi.”
DEPREM SONRA EN BÜYÜK TEHLİYE YANGINLARDI
İstanbul’un depremin yanı sıra çeşitli diğer felaketlere de sahne olduğunu söyleyen Angell, geçmişte insanların depremden çok yangından korktuğunu aktarıyor:
“Jeolojik zamanda depremler çok sık ancak bir insan hayatında büyük hasar veren depremlere çok denk gelinmeyebilir. Yangınlar daha sık oluyor.
“1894’ten sonra İstanbul’da insanların daha güçlü binaları nasıl yapacaklarına dair düşünüp yazdığını görüyoruz. Bazı binaların, örneğin taş yapıların ahşaba göre daha çok hasar gördüğünü anlıyorlar. Ahşap yapıların daha esnek ve hareket edebilir olduğunu düşünüyorlar. Ancak bunlar İstanbul tarihinde izi olan yangınlara karşı daha savunmasız yapılar.”
KAYITLARDA 90 TSUNAMİ YER V-ALIYOR
Tsunamiler de İstanbul tarihinde önemli bir yere sahip.
Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi Deprem Araştırma Enstitüsü’ne göre Türkiye’de son 3.000 yılda kayda geçen en az 90 adet tsunaminin büyük kısmı Marmara Denizi’nde etkili oldu.
1509 depreminden sonra oluşan ve yüksekliği kimi zaman 6 metreyi aşan dalgaların şehrin surlarını aşarak, güzergahları üzerindeki semtlere ağır zararlar verdiği ifade ediliyor.
1894 depreminin ardından da depremin merkezi civarında deniz sularının dalgalandığı ve bazı yerlerde kıyıdan 50 metre kadar çekildiği tarihsel kaynaklarda belirtiliyor.
İLK BİLİMSEL ÇALIŞMA 1894 DEPREMİYLE BAŞLADI
1894 Depremi ve İstanbul kitabının yazarı Dr. Sema Küçükalioğlu Özkılıç, İstanbul’da büyük yıkıma yol açan 1509, 1719, 1766 gibi depremlerin ardından o dönemlerde bilimsel bir çalışma yapılmadığını, ilk bilimsel incelemenin, modernleşme ve teknik imkanların gelişmesiyle 10 Temmuz 1894 depreminden sonra kaydedildiğini söylüyor.
Üç sarsıntının yaşandığı bu deprem şehirde büyük bir hasara yol açtı. Çok sayıda kişi evsiz kaldı.
Depremzedelerin bir kısmı akrabalarında, otellerde kalırken bir kısmı çadır ve barakalarda yaşadı, depremzedeler için yardımlar toplandı ve hasar tespit çalışmaları yapıldı.
Bu dönemde Osmanlı topraklarında sismik istasyon ve deprem uzmanı olmadığı için sismik kayıtlar yapılamadı. Ancak depremin ardından Atina Rasathanesi Müdürü D. Eginitis İstanbul’a davet edildi ve depremle ilgili bir rapor hazırladı.
Küçükalioğlu “Depremi bilimsel olarak araştırmaya gelen Eginitis, 1894 depreminin merkezinin tek bir nokta olmayıp büyük eksene paralel bir bölgede bulunan fay kırığında gerçekleşmiş olabileceğini söylemiş. Merkez üssü ise İzmit Körfezi olarak belirtilmiş. Ancak bu dönemde merkez üssünü tespit edebilecek bir sismograf yoktu” diyor ve şunları ekliyor: “Eginitis’in raporu, Osmanlı coğrafyasında hazırlanmış ilk bilimsel çalışma. Burada deprem öncesi belirtiler, depremin meydana gelişi, saati, süresi, merkezi, derinliği, şiddeti, etkilediği alan gibi hususlar yer alıyor”.
Osmanlı kaynaklarına yansıdığı kadarıyla depremde, 20 bin 300’ü Gebze dahil bugünkü İstanbul il sınırları içerisinde yer alan yaklaşık 21 bin hane hasar gördü.
Depremde “devletin resmi kayıtlarına göre 161 kişinin hayatını kaybettiğini, 378 kişinin yaralandığını ve 3 bin 708 kişinin evsiz kaldığını” ifade eden Küçükalioğlu şunları söylüyor: “Depremin ardından şehrin dışına veya açık alanlara doğru bir hareketlilik var. Evleri az hasarlı ve ekonomik gücü olanlar hemen evlerini onarırken evleri hemen onarılamayacak durumdakiler de ya akrabalarının yanına yahut kiraladıkları başka yerlere veya otellere yerleşiyor.”
İSTANBUL’DA BEKLENEN DEPREMLER
İstanbul Silivri açıklarında 23 Nisan 2025 Çarşamba günü meydana gelen 6.2 büyüklüğündeki deprem,
6 ve 20 Şubat 2023 depremlerinin ardından beklenen olası bir İstanbul depremini yeniden gündeme getirdi.
Bilim insanları bu depremin ne zaman olacağını bilmemekle beraber şehirde hazırlık yapılması gerektiği konusunda uyarıda bulunmuştu.
Elisabeth Angell ise depremlerin İstanbul hayatının bir gerçeği olduğunu söylüyor: “Görünen o ki deprem tehlikesi gelecek on yıllar zarfında şehrin manzarasının değişmesinde önemli bir rol oynayacak. Bir sonraki depremin İstanbul’u ne zaman vuracağı veya vurduğunda hangi sonuçları doğuracağını kimse bilmiyor. Fakat şurası kesin, depremler İstanbul’un geçmişini olduğu gibi geleceğini de şekillendirmeye devam edecek.”




