Birleşmiş Milletler, bizzat hazırladığı mevzuat ve raporlarıyla kendisini bağlayan hükümleri pervasızca çiğniyor.
“BM, SEÇİMLERE DESTEK OLUR”MUŞ
Teşkilatın, dünyanın değişik yerlerinde güvenlikle ilgili yaptığı çalışmaların anlatıldığı “Barış ve Güvenlik” raporunda, Mısır’da seçilmiş iktidarın devrilmesini tepkisizce izleyen Birleşmiş Milletler’in “serbest, şeffaf seçimleri çok önemsediği ve bu doğrultuda büyük çabalar sergilediği” iddia ediliyor. Raporda şöyle deniliyor: “BM, 1989 yılında Namibya’nın bağımsızlığına kavuşmasıyla sonuçlanan seçim sürecini denetleyerek bir ilke imza attı. O günden sonra BM, Nikaragua ve Haiti’deki (1990), Angola’daki (1992), Kamboçya’daki (1993), El Salvador, Güney Afrika ve Mozambik’teki (1994), Doğu Slovenya (Hırvatistan) ve Liberya’daki (1997) ve Orta Afrika Cumhuriyeti’ndeki (1998 ve 1999) seçimlere destek verdi. Ayrıca 1993 yılında Eritre’de yapılan referandumda gözetmenlik yaptı, 1999 yılında Doğu Timor’da yapılan halk oylamasını ve Doğu Timor’un Timor Leste olarak bağımsızlığını ilan etmesiyle sonuçlanan 2001 ve 2002 seçimlerini organize etti ve yürüttü. BM’nin seçimlerdeki rolü; teknik destekten seçim sürecinin fiili idaresine kadar çeşitli rolleri kapsar. Birçok örnekte olduğu gibi genelde uluslararası gözlemcilerin çalışmalarını koordine eder. Bu gözlemciler seçmen kütüklerini, seçim kampanyasını ve sandık düzenlemelerini takip eder. Seçim Destek Dairesi 1992 yılından bu yana 85’i aşkın ülkeye danışmanlık hizmeti, lojistik, eğitim, yurttaşlık bilgisi, bilgisayar kullanımı ve kısa dönem gözlemcilik gibi çeşitli türlerde seçim desteği vermiştir. İnsan Hakları Yüksek Komiserliği Bürosu da, seçim görevlilerinin eğitimine yardım eder, seçim yasalarının taslağının hazırlanmasına rehberlik eder ve insan hakları ve seçimler hakkında bilgilendirici faaliyetler yürütür.”
İNANIRSANIZ, KİMYASAL
SİLAHLARA DA KARŞI
Raporun, “Kimyasal ve Biyolojik Silah Tehdidinin Ortadan Kaldırılması” başlıklı bölümünde de, BM’nin bu tehdit karşısında, uluslararası hukuktan kaynaklanan müdahale hakları olduğu ve bunları etkin bir şekilde kullandığı da ileri sürülüyor. Raporda, “1997 yılında Kimyasal Silahlar Konvansiyonu’nun yürürlüğe girmesi ile birlikte 1925 yılında Cenevre Protokolü’nde zehirli gaz kullanımının yasaklanmasını takiben başlayan süreç tamamlanmış oldu. Konvansiyon, sıkı bir uluslararası kontrol rejimi geliştirdi. Kimyasal Silahların Yasaklanması Örgütü, 56 taraf devlette yaklaşık 1500 teftiş misyonu yürüttü. Biyolojik ve kimyasal silahların çoğalmasının önlenmesi, uluslararası toplumun en büyük görevidir. Konu ile ilgili tüm yaklaşımların ulusal, ikili, bölgesel ve çok taraflı düzeylerde daha çok araştırılması gerektiği sonucuna varılmıştır” deniliyor.