Son dönemde tarihi roman denlince akla ilk gelen isim olan Beyazıt Akman, Epsilon yayınlarından çıkan Osman adlı iki ciltlik çalışmasıyla yine okuyucusuna harikulade bir tarih yolculuğuna çıkartıyor.
HARUN SEKMEN / İSTANBUL -
Osman: Aşk ve Savaş
Son dönemde tarihi roman denlince akla ilk gelen isim olan Beyazıt Akman, Epsilon yayınlarından çıkan Osman adlı iki ciltlik çalışmasıyla yine okuyucusuna harikulade bir tarih yolculuğuna çıkartıyor. İlk kitabı, “Dünyanın ilk günü” ile oldukça büyük ses getiren ve bu yöndeki çalışması benzerlerine de örnek teşkil eden Akman, “Son Sefarad” adlı eseriyle de şuana kadar hiç ele alınmamış bir konuyu tarihsel perspektiften edebi bir üslupla işleyerek hayranlık ve taktir toplamıştı. Akman, şimdi de Osmanlı Devleti’nin kuruluş dönemini ele alan, Osman “aşk” ve “savaş” ciltleri ile okuyucusunu tarihin gizemli sayfalarına davet ediyor. “Maverasından koparılmış bir millet ya intihar ya da isyan eder” diyen Fransız varoluşçu filozof Albert Camus’un sözlerinin haklılığını Beyazıt Akman’ın tarihi hakikatlerle edebi sanatları bir arada buluşturan kitaplarını okuduğunuzda bir kez daha idrak ediyorsunuz.
Osman romanının ilk cildi olan, “Aşk” dünyaya 600 yıl boyunca adalet dağıtmış bir imparatorluğun temellerini atmış ve ruh kökünü sağlam bir zemin üzerine oturtmuş Osman Gazi’nin çocukluğu ve gençliği ekseninde seyrediyor. 400 çadırlık bir beylikten 3 kıta 7 denize hükmeden bir imparatorluğun kurucusunun ruh, akıl ve beden muvazenesinin oluşmaya başladığı dönemi baz olan ilk cilt, ihanetin kirli yüzü ile sadakatin pür-ü bak çehresini de müşahade eden Osman’ın, “Osman Bey” olma sürecini ele alıyor. Kitabın ilk cildinde dikkat çeken en önemli kısımlardan biri ise, “Allah ile aldatanların” her devirde olduğunun işlendiği bölüm olmuş. Eseri okunur kılan bir diğer yön ise, olay örgüsünde sırası gelen her kahramanın, kendi olayını kendi ağzı ve üslubuyla anlatması. Roman yeri geliyor bir Alp’in ağzından yeri geliyor bir gönül ereninin (Yunus) ağzından okuyucuya aktarılıyor. Romanın ilk cildi, insanlık tarihiyle yaşıt olan bir ihanet teşebbüsüyle son buluyor.
Savaş: İhanet Osman eliyle cezalandırılmıştır…
İkinci cildi olan Savaş’ta ise Osman Bey artık ruhi ve akli tekamülünü tamamlamış ve gözünü bir cihan imparatorluğu oluşturmak için, ötenin ötelerine dikmiştir. Hak ve adalet ölçüsüyle hareket etmeyi kendine şiar belleyen Osman’ın etrafında yavaş yavaş “Alperenler” halesi oluşmaya başlamaktadır. Osmanlı’nın kuruluş sürecinde özellikle bütün Anadolu’yu kasıp kavuran ve hiçbir medeniyet tasavvuru olmadan sadece işgal eden Moğollar Osman’ın da başının belasıdır. Olaylar yavaş yavaş Osman’ı önce, “bey” olmaya daha sonra da, “Gazi” olmaya doğru götürmektedir. İkinci ciltte roman örgüsü içindeki kahramanların sayısı artmakla birlikte o nispette romanın akıcılığı da hızlanmaktadır. Bir cihan imparatorluğuna giden süreç kah Osman’ın pazularında, kah Osman’ın kılıçtan keskin kıldan ince zekasında karşı konulmaz bir ilahi tecelli hızında ilerlemektedir. Ve sonunda ise dünyaya 600 yıl adalet ve merhamet taşımış, insanlığın gördüğü en büyük medeniyet olan Osmanlı Devleti inkişaf etmiştir… İşte bütün bu süreci bazen Yunus’un ağzından bazen Şeyh Edebali’nin bazen de Köse Mihal’in ağzından dinleyerek okuyacaksınız.
İki ciltlik bu şaheserin kendi alanında zirve olduğunu okuduğunuzda göreceksiniz. Özellikle Osmanlı tarihine merak duyan ve bu esnada da edebi bir zevk duymak isteyen okuyucuların Epsilon yayınlarından çıkan bu iki ciltlik şahseri mutlaka okuması lazım.
