Haydi eller, elleri görelim Saadet’çiler!
Yıllardır yazıyoruz..
Son aylarda, artık daha yüksek perdeden haykırıyoruz..
“İstanbul Sözleşmesi yeniden gözden geçirilmeli” dedik, demeye devam ediyoruz.
Aslında aylar öncesinde de, bir defasında, kısık sesli de olsa, Reis açıklamıştı: “Gözden geçirilmeli!”
O günlerdeki tartışmalar arasında kaynadı gitti.. Pek yankı bulmadı..
Oysa aile yapımızın temeline dinamit koyan bir düzenleme bu..
“Toplumsal cinsiyet eşitliği” denilerek, “Kadını kadın olarak tanımlamayın. Erkeği de erkek olarak tanımlamayın. Kadına ‘Kadın’ demeyin. Erkeğe ‘Erkek’ demeyin.. Bunlar, toplumun verdiği roller.. Kadına veya erkeğe toplumsal roller biçmeyin. Kadına anneliği rol olarak göstermeyin. Kadın anne olmaya mecbur değil. Evlense de mecbur değil. Çocuk doğurmaya mecbur değil. Çocuk doğurmak, anneye toplumun verdiği bir görev dayatması. Bu dayatmaları kaldırmalıyız. Erkeğe de, babalık görevi verilmesi, toplumsal dayatmadır. Bunlardan kaçınılmalı” zehirini bize akıttılar..
Dillendirdikleri tezlerin, biyolojik uzantıları olmasa..
Bugüne kadar görevlerini çoktan başarı(!) ile tamamlamışlardı..
Ama, anne olmanın, kadınlıkla mümkün olduğu biyolojik gerçeği.. Biraz kafaları karıştırdı..
Babalığın, zorunlu olarak erkek biyolojik yapısına ihtiyaç duyması..
Toplumsal cinsiyet eşitliği projesini, duvara toslattı..
“Kızlara, ‘Siz yemek yapmayı öğreneceksiniz’, erkeklere de ‘Çalışmayı, para kazanmayı, eve bakmayı, evi idare etmeyi öğreneceksiniz’ şeklindeki ‘kabul’leri terketmemiz lazım. Erkek yemeği yapabilir, kadın evin idaresini üstlenebilir. Bu çocuklukta hiç konuşulmamalı. Büyüdüklerinde görevlere, kendileri karar vermeli” şeklindeki yeni akımla, yüzyıllar öncesinden belirlenip öyle de uygulanagelen ailedeki görevlere dair yeni tartışmalara zemin hazırlayarak, aslında tümü ile aileyi ve yaşanabilir bir toplumu yok etmeyi hedeflediklerini görmek için, kahin olmaya gerek yok.
Aslında konuyu uzatmaya da gerek yok.
Bu konuda herkesin fikri ortada.. Muhafazakar kesim, ağırlıkla toplumsal cinsiyet eşitliği tezini reddediyor..
Aile kurumunu ifsat etmek için, batılıların kurduğu bir tezgah olarak görüyor..
AK Parti 2011’de bu sözleşmeyi kabul ederek yaptığı yanlışı düzeltmek için, çıkış yolu arıyor..
Saadet Partililer, BBP’liler, toplumsal cinsiyet eşitliği projesine açıkca karşılar..
MHP çizgisi, “Bizim mahalleye bile uğramaz. Tartışmaya gerek yok” edasında, konu hakkında görüş açıklamayı bile zül addediyor..
Ama bir problem var..
Saadet Partisi yetkilileri, özel görüşmelerde “Aile bitiyor. AK Parti’nin en önemli yanlışlarından birisi de, aile kurumunu ifsat eden politikalara izin vermesidir” demelerine rağmen..
CHP ile kurdukları ittifak sebebi ile.. (Lütfen “Bizim CHP ile ittifakımız yok” söylemine, bizi inandırmaya çalışmasınlar.. 2018’deki milletvekili seçimindeki ittifak, maalesef genişletilmeye, Temel Karamollaoğlu’nun tanımlaması ile “her alanda dirsek teması”na doğru gidiyor.)
Toplumsal cinsiyet eşitliği başlığı altındaki İstanbul Sözleşmesi ile ilgili görüşlerini Saadet Partililer yüksek sesle dillendiremiyorlar..
Önceki gün, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, bir defa daha, “İstanbul Sözleşmesini gözden geçirmeliyiz” dedi..
Milletvekilleri ile yaptığı toplantıda, “İstanbul Sözleşmesi’ni yeniden gözden geçirmemiz gerek. Onunla ilgili bir çalışma yaptırıyoruz. İtirazları değerlendirerek konuyu masaya yatıracağız. Tekrar revize edilebilir” açıklamasında bulunduğu bildirildi..
Şimdi fırsat bu fırsat..
Saadet Partisi’nin de, yüksek sesle bu tespite, bu çalışmaya destek vermesi gerekir..
Saadet Partisi’nin; ben diyeyim “ittifak”, siz deyin “dirsek teması” yaptığı CHP’nin farklı görüşüne rağmen..
Saadet Partisi, Milli Görüş çizgisindeki söyleminden taviz vermeksizin, Erdoğan’a bu konuda tam destek açıklamasını yapmalıdır..
Bir gün geçti..
Ben bu konuda bir destek göremedim..
Ama CHP’liler hemen kafayı çıkardılar..
İstanbul Sözleşmesi’ni adeta gökten inmiş ilahi bir kuralmış gibi..
“Gözden geçirttirmeyiz. Geri adım yok” açıklamaları ile, Erdoğan’ı bu konuda da tehdit etmeye başladılar..
Soyut yorum yapmayalım..
Adını, sanını verip, CHP’lilerin yaklaşımını somutlaştıralım:
CHP Ankara Milletvekili ve TBMM Kadın Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu üyesi Gamze Taşcıer, İstanbul Sözleşmesi’ne karşı çıkanları “medeniyet düşmanları” olarak tanımlayıp, bakın neler demiş:
“Bu kişiler laik, demokratik Türkiye Cumhuriyeti’nden rahatsız olanlardır. Bu kişiler Anayasa’ya, Medeni Kanun’a, her türlü hak ve özgürlüklere de karşıdır. Eğer bu çevreler dinlenecekse, bu şahısların medeniyete düşmanlıkları neticesinde karşı oldukları çağdaş kurallar tartışmaya açılacaksa, Anayasa ile temel hak ve özgürlüklerin de kaldırılması gerekir. Böyle bir mantık dünyanın hiçbir gelişmiş ülkesinde işletilemez. Kadın hakları, kadın erkek eşitliği tartışmaya açılabilecek bir husus değildir. Keza ‘erken yaşta evlilik’ denilerek hafifletilmeye çalışılan konunun adı ‘çocuk istismarıdır ve çok ağır bir suçtur. İstanbul Sözleşmesi’nden ‘kurtularak’ çocukları istismar etmenin önü açılmak isteniyor. Bizler bunu asla ama asla kabul etmiyoruz.”
Haydaaa..
“İstanbul Sözleşmesi”nden, “kadın hakları”na, nereden geldi bu hanım, anlamak zor ama..
Yapılmak istenilen çok net..
Saadet Partisi’nin tüm iyiniyetli yorumlarına rağmen..
CHP’lilerin aile kurumuna bakış açısı değişmedi, değişmiyor..
Başörtü yasağı konusunda, başarısız oldukları için, teslim oldular..
“Biz de izin veriyoruz” diye bir manevra yaptılar.. Ama aslında yasak konusunda fikirlerini hiç değiştirmediler..
Özeleştiri yapıyor görünseler bile, yasakta ısrarcılar..
Fakat, takıyyeye başvuruyorlar..
İstanbul Sözleşmesi’ndeki düşünceleri de, bunu ispat ediyor..
Onun için diyorum ki, Saadet Partililer, “Biz ittifak yapmadık.. CHP’ye hiçbir borcumuz yok. Biz Milli Görüş çizgisinde, kimseye taviz vermeyiz” diyorlarsa.. Diyebiliyorlarsa..
Tayyip Erdoğan’a İstanbul Sözleşmesi konusunda hemen destek açıklaması yapıp, CHP’ye de, “Oturun oturduğunuz yerde”demelidir..
Diyemiyorsa..
CHP’nin koltuk değneği olmayı kabul etmişler, demektir..
Aile kurumu için dahi, kendi söylemlerini terketmişler demektir..