Ağzı olan konuşuyor
Saha içi ve saha dışı olaylarla anılan Türk futbolunda yine ortalık toz duman. Son haftalarda gerilim tavan yaptı. Futbol sahalarında yine öfke, küfür, hakaret var.
Canı sıkılan sahaya iniyor, hakeme saldırıyor, kazanan sevinci göstermek için yol kesip araba sallıyor.
Liglerin kopma noktasına geldiği, düşen ve şampiyon takımların belirleneceği haftalarda yaşanan bu rezillikler ne insanlık adına, ne spor adına ne de centilmenlik adına olmaması gereken şeyler. Sezon boyunca yapılan yükleme, beyinlere saklanan cerahat, yüreklerde yer eden kin inceldiği yerden kopuyor ve patlıyor.
Spor Bakanlığı olaylara ilgisiz, Futbol Federasyonu günü kurtarmanın, kulüp başkanları ön plana çıkmanın, taraftar dernekleri bedava peşinde. Başarı, sportmenlik, fair play kimsenin umurunda değil.
Başkanlar, yöneticiler, kulüp amigosu yazarlar, televizyon şaklabanı şovmenler ağır tahrikler yaparken “bu anlayışla nereye gidiyoruz?” diyen bir kişi yok. Holiganizm hızla körükleniyor. Önlemler almak yerine yangına körükle gidiliyor.
Haksızlığın ve vahşiliğin meşrulaştırmaya çalışıldığı yorum programları en bayağı tribün manzarası kıvamında.
Bazen farklı zannettiğimiz programların da sıradanlaştığına şahit olmak futbol sevdalılarını üzüyor. NTV Spor’da sunuculuğunu Güntekin Onay’ın yaptığı Rıdvan Dilmen’in de yorumcu olarak katıldığı programı seviyeli ve çağdaş futbol aklıyla yapılan bir program zannediyordum.
Fakat Rıdvan Dilmen’in duyumla, önyargıyla, kesin hükümle, rencide edici ve haddini aşan bir üslupla yaptığı Erzurum yorumu “yoktur diğerlerinden farkımız” bildirisinin önsözü gibiydi.
Neymiş efendim…
Mustafa abisinden duyduğuna göre Erzurumspor Altay maçında bir grup taraftar “gâvur İzmir” diye tezahürat etmişmiş de, Altay ismini Fahrettin Altay’dan alıyormuş da, büyük Altay olmak kolay değilmiş de vs.
Futbolumuza dışarıdan bilinç taşıyan ve onu yücelten futbol entelektüeli olarak geçinen, “Şeytan” lakabından alınmayan Rıdvan Dilmen İzmir’e “gâvur” denilmesinden içerlenmiş.
Bütün bunları araştırmadan, izlemeden, sorup soruşturmadan, İzmir sevdalısı Mustafa abisinin yorumuyla canlı yayında sıralayıp, bir de haddini aşan bir şekilde tarih dersi vererek Erzurum’un özür borcu olduğunu söylemesi bardağı taşıran damlaydı.
Aynı Rıdvan, Altay-Erzurumspor maçında Altaylı seyircilerin Erzurumlulara terörist, PKK’lı diye bağırıp, ailecek maça gelen Erzurumlu taraftara stat dışında saldırmasından ve her türlü rezilliği yapmasından hiç bahsetmiyor. Mustafa abisi onu anlatmamış.
Ne kadar cahilce bir yaklaşım değil mi?
İletişim çağında yaşamamıza rağmen, her türlü bilgi ve belge avucumuzun içinde olmasına rağmen duyumlarla yorum yapıp bir milyonluk bir şehri ve insanını karalamak ne kadar aptalca bir duruş değil mi?
Cumhuriyetin temellerinin atıldığı, prangaya hayır haykırışlarının ilk yükseldiği, Türk siyasetinin kumanda edilip yön bulduğu, Abdurrahman gazilerin, Habip babaların, Rabia Hatunların, İbrahim Hakkıların, Alvarlıların, Solakzadelerin duasını almış “dualı şehir” Erzurum’a ve şehadet sevdalısı Erzurumluya aklınca tarih dersi vermeye kalkışması cehaletin dışa vurumu gibiydi.
İki karışlık boyu, Erzurumlunun zekâsının zekâtı olacak kadar aklıyla Erzurum’a, Erzurumluya nasihat veriyor, özür bekliyor.
Ey “şeytan” lakaplı Rıdvan Dilmen!...
Sen, Balkan Savaşlarında Bulgarlar tarafından kuşatılan Edirne şehrini 155 gün boyunca zor koşullar altında savunan “Deli” lakabıyla ünlü Edirne Müdafii Erzurumlu Mehmet Şükrü Paşa’yı bilir misin?
Sen, birinci mecliste meclis yetkilerinin önce heyeti vekileye daha sonra başkomutanlık kanunuyla tek bir kişiye verilmesine şiddetle karşı çıkan, Mustafa Kemal tahakkümüne karşı “demokrasi mücadelesi” veren Meclisin ünlü muhalifi Erzurumlu Hüseyin Avni Ulaş’ı tanır mısın?
Sen, 93 Harbi’nde Aziziye Tabyası’nı sopayla, taşla, kazma, kürekle savunanlara katılmak için 3 aylık kızını evde bırakıp 20 yaşında bir gelinken cepheye koşup adını tarihe yazdıran Erzurumlu Nene Hatun’u bilir misin?
Dünya Savaşı’nda 9-10 kadınla Kafkas Cephesi’ne giden, eşleri Ermenilerce şehit edilmiş kadınlarla Ermenilere karşı çarpışan, Milli Mücadele döneminde oğlu, kızı ve kardeşleriyle beraber Bursa ve İzmit’in düşman işgalinden kurtarılması için çalışan, 300 kişiyi aşkın müfrezesiyle Sakarya ve Başkomutan Meydan Muharebelerine katılan ve Üsteğmen rütbesiyle emekli olan Erzurumlu Kara Fatma’yı tanır mısın?
İzmir’in Yunan işgaline uğraması üzerine İzmir’e geçerek kurtuluşu için savaşan, bir keresinde sadece kadınlardan oluşan birliği ile düşmanın cephe gerisine bir saldırı düzenleyip ve aralarında bir Yunan subayı toplam 25 esir askerle geri dönen Erzurumlu Kara Fatma’yı bilir misin?
Kazım Karabekir Paşanın emriyle, Ebulhindili Cafer Bey komutasında kurulan ve sadece Dadaşlardan oluşan birliğin, Düzce ve Adapazarı isyanlarının bastırılmasında önemli görevler üstlendiğini, Yunan ordularına Geyve boğazının geçilmez olduğunu gösteren bu birlik içinde 7 yaşındaki Erzurumlu Edip Somunoğlu’nun da yer almış ve yapılan başarılı mücadelede pay sahibi olduğunu biliyor musun?
Daha ismini sayamadığım yüzlerce kahramanı toprağında barındıran Erzurum’a dil uzatmak, dadaşlara kahramanlıktan bahsetmek ne senin haddin ne de sana hak verip baş sallayanların haddi.
Sen duyumlarla yorumlarını birbirine karıştırıp saçmaladığın için, yapımcı ve yayıncı sana fırsat verdiği için önce Erzurum’dan ve Erzurumludan özür dileyin, sonra da bildiğiniz konuda yorum, yapım ve yayın yapın.
Ve lütfen haddinizi bilin…