Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi üyesi olduğu dönemde, “Göçmenlerin Entegrasyonu” konulu bir rapor hazırlayan Prof. Dr. Pelin Gündeş Bakır, Avrupa’daki Müslümanların uğradığı eziyetleri şöyle özetliyor:“Yüzde 70’ine yakınını Müslüman gençlerin oluşturduğu ıslah evlerinde klozet, ranzaların yanı başında ve açıktaydı. Mahkumlara haftada 2 defa banyo izni var, sabun ise yasak. Menüde domuz eti var, helal kesime dikkat edilmiyor. Avrupa’daki Müslüman çocukları, sudan gerekçelerle ailelerinden koparılarak, Hıristiyan, hatta eşcinsel ailelere veriliyor...”
İSMAİL YILMAZ / ANKARA - AK Parti Kayseri Milletvekili Prof. Dr. Pelin Gündeş Bakır, Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi Üyesi olarak görev yaptığı dönemde şahit olduğu “İslam Karşıtlığı”nı Yeni Akit’e anlattı.
Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi üyesi olduğu dönemde, “Göçmenlerin Entegrasyonu” konulu bir rapor hazırlayan Prof. Dr. Pelin Gündeş Bakır, çalışmaları sırasında Avrupa’daki Müslümanların uğradıkları haksızlıkları teker teker tespit ettiğini belirtti.
ISLAH EVLERİNDEKİ ÇOCUK VE GENÇ MAHKÛMLARA ZULÜM
Prof. Dr. Bakır, açıklamasında şu ifadelere yer verdi: “Islah evlerindeki çocuk ve genç mahkumların yüzde 70’i göçmen kökenli ve Müslümandı. Yetişkin mahkûmların tutuldukları hapishanelerde iki kişi birlikte kalınan odalarda klozet odanın içinde ranzanın yanı başında ve açıktaydı. Bu bizim inancımıza göre hem mahremiyete aykırıydı hem de bir insanın yemek yediği, uyuduğu yerde arada bir paravan veya duvar olmadan direkt tuvalet klozetinin olması sıhhi ve hijyenik değildi. Bir insan böyle yaşamak zorunda bırakılamazdı. Mahkûmların sadece haftada iki kere o da sabah 6’da duş almalarına müsaade ediliyordu. Bir kere bu saati kaçırınca mahkûm bir sonraki yıkanma gün ve saatine kadar banyo yapamıyordu. Hapishanelerin ve karakolların tuvaletlerinde sabun yasaktı.”
“MENÜDE DOMUZ VARDI, HELAL KESİME HİÇ DİKKAT EDİLMİYORDU”
Prof. Dr. Bakır şöyle devam etti: “Menüde domuz olabiliyor, etlerin İslami usüle göre kesilmesi gerekliliği ve helal yiyecek hususlarına hiç dikkat edilmiyordu. Müslüman mahkûmlardan bazıları yemek yemeyi bu sebeple reddettiklerini ve çok kilo kaybettiklerini ifade ettiler. Alman hapishanelerinde Hristiyan mahkumlar haftada bir gün bir papazla ibadet edebilirken, Müslüman mahkumlar için haftada bir saat bile bir imamla Cuma namazı kılabilmek veya dini sohbet yapabilmek mümkün değildi. Raporumda da belirttiğim üzere, Hollanda’da bir Türk mahkum karakolda dövülerek öldürülmüş, Türkiye’ye getirilen cenazeye yapılan otopside bazı organlarının yerinde olmadığı tespit edilmişti. Belçika hapishanelerinde bir Türk mahkum yine gardiyanlar tarafından dövülerek öldürülmüştü. Tüm bu elim hadiseleri raporuma taşıyıp muhataplardan bilgi istedim. Raporumda, Belçika hapishanelerindeki mahkumların can güvenliğinden Belçika devletinin sorumlu olduğunu yazdım. Raporun tartışıldığı ara komisyon toplantısında, Belçikalı bir milletvekili söz alarak utanmadan bu ifademin Belçikaya hakaret olduğunu bile söyledi. Avrupalılar, kendileri karşısında taviz veren Müslüman tipi isterler, böylelerini çok severler, Avrupa’nın güçlü devletlerinden hesap soran, dik duran bir Müslüman bunların asla kabul edemeyeceği bir şeydir.”
ÇOCUKLARIMIZA SUDAN SEBEPLERLE EL KOYUYORLAR
Prof. Dr. Bakır, Avrupa’daki çocuklarımızın ve ailelerinin karşı karşıya bırakıldığı zulmü anlatmaya şu ifadelerle devam etti:
“Sudan sebeplerle alınarak Gençlik Dairelerine verilen ve isimleri, kültürel kimlikleri değiştirilmek suretiyle asimile edilen Türk çocukları ile ilgili de bir rapor yazdım. Çocuklar ailelerinden zorla kopartılıyor, bir daha anne ve babalarını göremiyorlardı. Ailelerinden alınan Müslüman genç kızların; kız, erkek karışık yaşanan evlere yerleştirildiği biliniyordu. Çocukların devlet tarafından eşcinsel ailelere evlatlık verildikleri rapor edilmişti. Böyle ailelerinden kopartılan çocuk ve genç sayısının artık binlerce olduğu ifade ediliyordu. Bu iddiaları araştırmak için Almanya’nın Berlin, Nürnberg ve Köln gibi pek çok şehrini ziyaret ettim. Gençlik Dairesi yetkilileriyle tek tek görüştüm. Konuyla ilgili sivil toplum kuruluşlarıyla bir araya geldim. Çocukları ellerinden alınan ailelerle geniş çaplı toplantılar yaptım. Avrupa Konseyi raportörü olarak Gençlik Dairelerinden, ailelerinden alınan Türk veya Müslüman kökenli çocuk ve gençlerin tam listesini istedim. Almanya Gençlik Merkezi yetkilileri o dönem Avrupa Konseyi raportörü olmama karşın bu istatistikleri şahsıma vermeyi reddettiler.”