• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Yaşar Değirmenci
Yaşar Değirmenci
TÜM YAZILARI

29 Ekim tarihi muhasebe günleri, 29 Ekim’ler Kemalizm’in ihyası olmasın!

30 Ekim 2025
A


Yaşar Değirmenci İletişim: [email protected]

29 Ekim tarihi muhasebe günleri, 29 Ekim’ler Kemalizm’in ihyası olmasın!

YAŞAR DEĞİRMENCİ

Her 29 Ekim Cumhuriyet günlerinde, bizim tarihi hakikatlerden kaçma yerine, ‘tarihi muhasebe yapma’ günleri olarak değerlendirme yapmalıyız. Bayram ilan etmeler, meddahlık yapmalar, putlaştırmalar yerine; Cumhuriyeti kurarken, katlettikleri özümüzü, değerlerimizi hatırlayarak/hatırlatarak, tarihi hakikatlerle yüzleşmek zorundayız.

Her 29 Ekim arifesinde geçmişe dalar gider, hâlimizi düşünür, putlaştırmadan kurtulmalıyız duygusuyla bakarım. ‘29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’na yüklenen haddi aşan övmeci mantığı da protokollere hapsedilen ‘devletçi yapı’dan da ‘cumhursuz cumhuriyet’ katılımlarından da rahatsız olurum. Çünkü 29 Ekim, mukaddes değerlerinin imhası ve iptali üzerine kuruldu.


Yakın tarih öğrenilmeli. Hakaret etmeden, padişahlarına dil uzatmadan konuşmalı/dinlemeli. Kesin ve peşin hükümden de uzaklaşmalı. Abdülhamid bilinmeden yakın tarih bilinemez. Dünyanın (devletlerin ve insanlığın) başına bela olan İsrail’in devlet kurmasına izin vermeyen, iç ve dış düşmanların (bilhassa içimizdeki ihanet eden kendi özünden kopmuş/koparılmış kendi evlatları tarafının da iştirakiyle) yıkılan/yıktırılan Osmanlı Devleti bilinmeden de ‘devlet ve siyaset adamlığı’ yapılamaz. Bu vatanı, bu devleti bize emanet eden ecdadın, padişahların aile efradıyla sürgün edilip kendi vatan topraklarına hasret bırakılıp yurt dışında hâkim iken hâdim edecek duruma sokuldu. Borçları yüzünden tabutuna hâciz konulacak hale getirilmesi üzücüdür. Bilinmeden bir de utanmadan, sıkılmadan, edep ve hâyâsını kaybedenler bu millete, bu devlete hangi hizmeti verebilirler.


Türkiye’nin ruhu İslam’dır. İslam, bu toplumun, varlık sebebidir. Sırf bizim değil, insanlığın huzur bulması, devletlerin sömürgecilikten maiyetindeki insanları asimile etmekten kurtarıp kendi kültürüyle yaşamalarını temin edecek tek medeniyet İslam Medeniyeti’dir. Bu medeniyeti yaşatan da Osmalı Devleti’ydi. Bu devletin devamı da Türkiye Cumhuriyeti Devleti’dir. Dinimiz kıyamete kadar baki kalacağından, devletimize de devlet-i ebed-müddet diyoruz. ‘Allah milletimize devletimize zeval vermesin.’ Duası devlete halk diliyle nasıl bakıldığının da göstergesi. İlayı kelimetullah; devletimizin ideali ve mefkûresi.  

‘29 Ekim’leri protokol kutlamalarından kurtarıp mâzi-hâl-istikbal muhasebesi yapılabilir. 



Cumhuriyet, bir İslâm devleti olarak kurulmuştu. 1928 yılına kadar Anayasa’nın ikinci maddesinde, “devletin dini, din-i İslâm’dır”, diye yazıyordu. Bu madde anayasadan çıkarıldı? Bütün ‘Müslümanların başı’ olmanın sembolü ‘hilafet’ niçin kaldırıldı? Büyük bir zafer antlaşması gibi kutlanan ‘Lozan antlaşması’nın gizli maddeleri neydi? Ezanın asli okunuşunun Türkçe’ye çevrilişinden, İstanbul’un fethinin sembolü Ayasofya’nın müzeye çevrilmesinin (Fatih Sultan Mehmet’in çevirene “Allah’ın meleklerin lâneti üzerine olsun.” Bedduasını almasına) bin yıllık devletin 1923’te kurulmuş devlet gösterilip geçmişin silinmesinin yerleştirilmesine varıncaya kadar. Bir makaleye sığmayacak meseleler. Kökümüzden koparılmanın, neyi/neleri yitirdiğimizi bilmemiz lazım. Devletin sahibi millettir. Milletin dini, milletin manevi yapısı, devletin himayesi altındadır. 29 Ekim Cumhuriyet’in ilan günlerini kutlarken bu duyguları unutmayıp canlı tutmalıyız. Ülkemize, milletimize, devletimize ve insanımıza sahip çıkmak birinci görevimiz olmalıdır. 29 Ekim; Müslümanların son iki asırdır Batılılara karşı yaşadığı aşağılık kompleksinden kurtulduğumuz gün olsun. Cumhuriyet’e geçilen süreçte yenilgi psikolojisinden kurtulduğumuz takvim olsun. Başkalarının kurallarıyla kendi dünyamızı kuramayacağımız için, kendi dünyamızı kuracağımız günlerden olsun. İmanımız, istiklâlimiz, vatanımız, istikbâlimiz için nice zorlukları göğüsleyen bir milletiz. Bu devlet de 29 Ekim 1923’de kurulan bir devlet değil. ‘Kökü mâzide olan âtiyiz’ biz. Sabrettik, canla başla mücadele ettik ama hiçbir zaman yılmadık, yıkılmadık, ümitsizliğe kapılmadık. Allah’a güvendik ve O’nun yardımıyla bütün emperyalist devletlerle mücadele ve mücâhede ettik. Kazandığımız zaferlerle, tarihe vurduğumuz mühürlerle bugünlere geldik. 


1919’da Sultanın parasıyla Anadolu’ya çıkanlar, beş yılda Sultandan fazla servet sahibi oldular. Cumhuriyet süreci, Tanzimat’ın uzantısıydı. Cumhuriyet’le birlikte benimsediğimiz radikal modernleşme / sekülerleşme projesi, bizim medeniyet iddialarımızı inkâr etmemizi, Batılı bir yörüngeye girmemizi emrediyordu. Türkiye, Batılılar tarafından dışardan fiilen sömürgeleştirilemedi ama içerden zihnen sömürgeleştirildi. ‘29 Ekim’leri bayram olarak kutlamaktan da kurtaralım. Entelektüel düzeyde ‘tarihi gerçekleri’ tartışmalıyız. Yalan söyleyen resmî tarihle gerçek tarihle yüzleşerek.

“Gazze Hüznü” lider Türkiye’ye olan ihtiyacı ortaya koydu. Bu katliamı önleyecek, zalim devletlerin ’zulüm-işkence-katliam İttifakı’nı bozacak tek devletin Türkiye Cumhuriyeti Devleti olduğunu da dünya devletleri gördü. Küfrün bir millet olduğunu da. 


Osmanlının son dönem 10 milyon kilometrekare olan yüzölçümü, 780 binlere düşmüş/düşürülmüş. Birinci meclisin dualarla açılmasından, din karşıtlığının yerleştirilmesine (kılıf olarak da sadece bize mahsus laikliğin getirilmesine varıncaya kadar) yapılan inkılapların makul, mutedil, bir idrakle düşünülmesinin yapıldığı günler olmalı. Cumhuriyet, bir İslâm devleti olarak kurulmuştu. 1928 yılına kadar Anayasa’nın ikinci maddesinde, “devletin dini, din-i İslâm’dır”, diye yazıyordu. 1928 yılına kadar bu madde anayasaya yerleştirilmişti ve neden 1928 yılından itibaren bu madde anayasadan çıkarıldı? Türkiye’nin ufkunu medeniyet coğrafyasına yayanları, Türkiye’nin bir istiklal ve istikbal mücadelesi verenleri, siyasi ve ideolojik olarak bakmadan takdir etmeliyiz. Son yaşadığımız ve yaşattığımız; zalim devletlere meydan okuyan diplomatik başarıyı, kendi silahlarımızı kendimiz yapacak duruma gelmemizi, borçsuz, lider ülke olmamızı küçümseyenlerin de ne kadar ‘küçük insanlar’ olduklarını da unutmayalım. 29 Ekim 1923’te Cumhuriyet ilan edildi ancak Mustafa Kemal’in ifade ettiği nevi şahsına münhasır bir rejim ortaya çıktı.  “Halk hükümeti” beklenirken istibdat zuhur etmişti. Tam bağımsız bir cumhuriyete, iradenin tamamen millette olduğu “saltanat-ı milliye” mefkuresine ulaşmak için önümüzde sadece birkaç engel kaldı: Birincisi, istiklalimize Lozan’da takılan zincirden kurtulmak. İkincisi, yeni, özgürlükçü, kucaklayıcı bir Anayasa yazmak. Üçüncüsü Cumhuriyet’i Kürtler başta olmak üzere bu topraklarda yaşayan herkesin cumhuriyeti haline getirmek. Dördüncüsü de 29 Ekim Cumhuriyeti’yle sınırsız imtiyazlar kazanan, bu imtiyazları kaybetmemek için özgürlük ve bağımsızlığa karşı direnen kesimleri rehabilite etmek.


Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.

Yorumlar

Şeref

Usta, Vahdettin'in kaçışını birde " tütüncübaşı Kayserili Şükrü efendi" den dinle....

Sevket

Asil konusulmasi ve dusunulmesi gerekenleri yazdiniz Iyiler iyileri sevmesi desteklemesi duasi Ile Allaha emanet
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23