İstanbul Sözleşmesi, feminist ideolojinin manifestosudur!
İstanbul Sözleşmesi, 3. dalga feminist hareketin/ideolojinin manifestosudur. Feministler, LGBTİQ+ bireyleri ile işbirliği içerisindedirler. Ayrıca marjinal gruplar, komünistler, bölücüler ve din karşıtları tarafından hararetle desteklenmektedirler. Bir kısım muhafazakâr kişiler/kadınlar ise pozitif ayrımcılıktan yararlanarak elde ettikleri mevki/makamlarını kaybetme korkusu/saikiyle İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı yasaya sarılmaktadırlar.
Özellikle son 20 yılda feministler ve işbirlikçileri hayal ve hedeflerine ulaşmışlardır. Yeni devrim yasaları olan ve 2002 yılında yürürlüğe giren Medeni Kanun, 2005 yılında yürürlüğü giren Ceza Kanunu, 2010 yılında referandumla kabul edilen (An.m.10) pozitif ayrımcılık, yargıda kabul gören “Kadının beyanı esastır” ilkesinin kabulü ile altyapısı hazırlanarak 2011 yılında İstanbul Sözleşmesinin imzalanması sonrası dünyada/hukuk tarihinde eşi ve benzeri olmayan 6284 sayılı yasanın 2012 tarihinde kabulü ile operasyon/proje tamamlanmıştır.
Bir kısım muhafazakâr kişi/kurumlar İstanbul Sözleşmesi ve uzantı yasası 6284 sayılı yasayı anlamıyor veya anlamak istemiyor. Halen “kadın hakları” veya “Kadına şiddeti önleyen sözleşme/yasa” olduğunu zannediyorlar. İstanbul Sözleşmesi’ni ve 6284 sayılı yasayı anlama kılavuzuna ihtiyaç bulunmaktadır. Öncelikle feminist önderlerin söylemlerine, Mor Çatı Derneği’nin sosyal medya hesaplarına, LGBTİQ+ dernekleri ile KAOS GL internet sitesine ve kullandıkları slogan ve taşıdıkları dövizlere (yazamayacağız) bakılarak anlamak mümkün olabilir.
Toplumu, aileyi, inanç ve kültür değerlerimizi ifsat eden İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı yasayı anlamanın diğer yolu ise bilge/akil insanların eserlerinin okunmasıdır. Bilge kadın Alev Alatlı’nın “FESUPHANALLAH” ile “HAFAZANALLAH” adlı eserleri, değerli üstadlar Yusuf Kaplan, Prof. Dr. Nevzat Tarhan, Prof. Dr. Ahmet Şimşirgil, Abdurrahman Dilipak, Dr. Mücahit Gültekin, Av. Sibel Eraslan, Sema Maraşlı ile başucu kitabı olarak Av. Muharrem Balcı’nın “İSTANBUL SÖZLEŞMESİNDEN İNSANI VE AİLEYİ KORUMAK” (Pınar Yayınları, 2020) kitabı okunmalıdır. Bu mücadele var olmak/yok olmak mücadelesidir. Diğer anlatımla BEKA SORUNUMUZDUR!
Dünya düzeni neyin, nerede ve kimin/kimlerin eliyle yapılacağını iyi hesap ediyor. Mukaddes şehrimiz İstanbul’un seçilmesi tesadüf değildir. Yüce Peygamberimizin (S.A.V) fetih müjdesi ile şereflenmiş belde olan İstanbul’da imzalanması ve adının İSTANBUL SÖZLEŞMESİ konulması fethin intikamı olarak değerlendirilmelidir.
2011 yılında övgü ve hararetle İstanbul Sözleşmesi’ni imzalayan Sayın Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu’nun ve partisinin sözcülerinin İstanbul Sözleşmesi’ni desteklediklerini görüyoruz.
6284 sayılı yasayı hazırlayan, uzun süre ortaya çıkmayan ancak hazırladığını itiraf etmek zorunda kalan Prof. Dr. İzzet Özgenç halen (aileyi dağıtan, şiddeti artıran ve toplumu atomize eden) hazırladığı yasasına sahip çıkmamakta ve/veya hatasını kabul etmemektedir.
T.C. Kamu Başdenetçisi Sayın Şeref Malkoç kendisine yapılan müracaatı değerlendirdikten sonra, hazırlanan rapor ve alınan kararla, Cumhurbaşkanlığına “İstanbul Sözleşmesi feshedilmelidir” tavsiyesinde bulunmuştur. TBMM MECLİS ARAŞTIRMA KOMİSYONU RAPORU’nda da (2016) benzer tespitler yapılmıştı. Dernek ve vakıfların çatı kuruluşu olan Türkiye Gönüllü Teşekküller Vakfı (TGTV) “İstanbul Sözleşmesi’nden çıkış, milletimizin ortak beklentisidir” görüşünü basın bildirisi ile açıklamıştır. Bu olumlu gelişmelere rağmen bir kısım kişiler ve derneklerin defans yaptığını üzülerek izlemekteyiz.
Ülkemiz, kadim medeniyet ve inanç değerlerine sahiptir. Rusya Federasyonu, Macaristan, Ermenistan, Çekya, Hırvatistan, Bulgaristan ve son olarak Polonya’nın dahi reddettiği İstanbul Sözleşmesi tek taraflı fesih edilip uzantısı 6284 sayılı yasa yürürlükten kaldırılmalıdır. Aileyi, kadını ve çocukları en üstün seviyede şiddetten ve istismardan koruyacak, tabii/evrensel hukuk ilkelerine uygun yasalar yapılmalıdır. Aksi halde toplum çöker ve aile biter.