• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Refik Tuzcuoğlu
Refik Tuzcuoğlu
TÜM YAZILARI

Ya bu sefer de olmazsa?

09 Aralık 2025
A


Refik Tuzcuoğlu İletişim:

Ya bu sefer de olmazsa?

REFİK TUZCUOĞLU

SDG’ye tanınan sürenin sonuna çok az kaldı. Suriye sahasında dananın kuyruğunun kopacağı günlerin arifesindeyiz. Bölgede kartların yeniden dağıtılacağı “final” sahnesine doğru hızla ilerliyoruz. Gündem sıcak, başlıklar çetrefilli. Ancak fotoğrafın bütününe baktığımızda, “Terörsüz Türkiye” hedefinin, içerideki ve dışarıdaki tüm sabotaj girişimlerine rağmen devletin kırmızı çizgisi olduğunu net bir şekilde görüyoruz.


Şam’da Kritik Ziyaret

Bilindiği üzere YPG/SDG ile Şam yönetimi arasında 10 Mart 2025’te varılan bir mutabakat vardı. Neydi o mutabakatın özü? Örgütün kendini feshetmesi ve Suriye devletine entegre olması. Ancak sahadan gelen haberler, örgütün “ipe un serdiğini” gösterdi. Bir nalına bir mıhına yapılan açıklamalar, Münbiç ve Deyrizor hattında yaşanan çatışmalar, entegrasyon değil, bir oyalama taktiğinin devrede olduğunun ispatı.

Tam da bu noktada, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Selçuk Bayraktaroğlu’nun Şam ziyareti sıradan bir temas olarak okunmamalı. Bu ziyaret, Ankara’nın “Eğer entegrasyon masada çözülmezse, sahadaki B planımız (askeri müdahale) hazır” mesajıdır.


Mazlum Abdi’nin İsrail Aşkı


Peki, örgüt neden 10 Mart mutabakatına direniyor? 

Cevabı çok uzakta aramaya gerek yok. Örgütün elebaşlarından Mazlum Abdi’nin geçtiğimiz günlerde İsrail medyasına (Jerusalem Post) verdiği röportaj, ihanetin itirafı gibidir. ABD’de Trump yönetimiyle birlikte rüzgârın tersine döndüğünü gören örgüt, şimdi yeni efendi arayışında. Abdi, İsrail lobisi üzerinden Washington’da tutunmaya çalışıyor. Açıkça, “Suriye’yi bölmek için İsrail’in taşeronluğuna talibiz” diyor.


Koçyiğit Ne Demek İstiyor?

Dışarıda bunlar olurken içerideki siyasi uzantıların dili de tesadüf eseri değil, adeta bu “direnç” ile senkronize işliyor. DEM Parti Grup Başkanvekili Gülistan Kılıç Koçyiğit’in İmralı görüşmesi sonrası sarf ettiği cümle çok kritiktir: “Öcalan, YPG koşulsuz şartsız silahlarını bırakıp kendisini PKK gibi lağvedecek demedi.”


Bu yaklaşım, kelime oyunlarıyla süreci boğma girişimi aslında. Devletin “Terörsüz Türkiye” iradesi netken, “koşulsuz şartsız değil” diyerek laf cambazlığı yapmak, Kandil’deki savaş baronlarına ve Suriye’deki İsrail güdümlü yapıya nefes aldırma çabasıdır. İmralı “silahı gömün” derken, siyasi uzantıların “ama” ve “fakat” ile cümle kurması, samimiyet testinden geçemediklerinin ispatıdır.


Üçüncü Fırsat Olmayacak

Burada hafızalarımızı tazelemekte fayda var. Devlet daha önce “Açılım Süreci”ni başlatmış, analar ağlamasın istemişti. O süreç, FETÖ provokasyonları ve örgütün şımarıklığıyla sabote edildi ve sonuç alınamadı. Sorunları müzakere ederek çözüme kavuşturmak yerine PKK bir kez daha silahlı eylemlere soyundu. Çukur eylemleriyle yedi bölgede ciddi tahribatlar yaşandı. PKK ağır kayıplar vererek çekildi ama konuşma zemini de yok edildi.

Şimdi devlet düne nispetle çok daha güçlü. İçeride terör yok edildi. Kuzey Irak’ta güvenlik güçlerimiz kesin bir hâkimiyet sağladı. Teröristler inlerinden başlarını çıkaramaz oldu. Böyle bir ortamda devlet iyi bir niyet ve kararlı bir iradeyle “Terörsüz Türkiye” sürecini başlattı. 


Peki, bu süreç de baltalanırsa, yine sonuç alınamazsa ne olacak?

İlerleyen zamanlarda yeni bir süreç başlatmaya hangi siyasi irade cesaret edebilir? Kaldı ki “Terörsüz Türkiye” süreci, Devlet Bahçeli gibi duruşu net bir siyasi liderin inisiyatifiyle başladığı için bu kadar anlamlı hale geldi. Eğer uzatılan bu el bir kez daha itilir ve ihanetle karşılık bulursa, üçüncü bir fırsat belki de hiç doğmayacaktır.


Soru şudur: Türkiye “silahlar sussun, coğrafya huzur bulsun” derken, bu süreci kim, neden baltalamak istiyor? Cevap, Mazlum Abdi’nin İsrail röportajında, Barzani’nin Cizre’deki üniformalı şovunda ve içerideki “lağvedilme şartı yok” açıklamalarında gizli. Bölgede mevcut statükonun devamını isteyen ve doğacak bir fırsatta yeni trendler yakalamayı umut eden hayalperestler var. 


Neresinden bakarsanız bakın işin özünde; Türkiye’nin güçlenmesini istemeyen, Suriye’yi parçalayıp “İkinci İsrail” kurmak isteyen Siyonist akıl ve onların taşeronları bu barışı istemiyor. 

PKK, Kürtleri dün ASALA/Ermeni hesabının taşeronluğuna sürüklemek istedi; bugün SDG, Kürtleri Siyonizmin aparatı haline getirmek istiyor. Kürtlerin kadim irfanı dün PKK’nın karanlık hesabına alet olmadı, bugün de Siyonizmle isminin yana yana anılmasını asla istemez. Çukur eylemlerinden sonra bölgenin yeniden yapılanması için Diyarbakır’da, Şırnak’ta, Mardin’de bulundum. İnsanlar huzuru hissetmek; esnaf ticaret yapmak, evine ekmek götürmek; anneler çocuklarını güvenle okula göndermek istiyordu. Hamdolsun bu huzur ortamı sağlandı. Siyonizmin kirli hesaplarına alet olup muhtelif bahaneler ve gerçekleşmesi mümkün olmayan taleplerle bu yeni safhaya geçişin önünde kim durursa; en büyük ihaneti Kürtlere o yapmış olacaktır.


Devletin Sabrı

Her şeye rağmen “kızılcık şerbeti içtim” denilerek gösterilen bu sabır, acziyetten değil; devletin süreci basiretle neticeye kavuşturma arzusundandır. Yoksa o üniformalar da, Koçyiğit’in o cümlesi de hafızalarda yerini almıştır. “Terörsüz Türkiye” sabotajlara kurban edilmeyecek kadar hayatidir. Ancak unutulmasın; “niyeti sahih” olmayanlarla ilgili bu süreç hüsranla sonuçlanabilir. 

Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23