Demirel’i biz mi yanlış tanımışız acaba?
Geçtiğimiz günlerde, Süleyman Demirel’in ölümünün 5. sene-i devriyesi idrak edildi malumlarınız olduğu üzere. 9. Cumhurbaşkanı, vefat yıldönümü dolayısıyla memleketi Isparta’daki anıt mezarında törenle anıldı, pek çok isim de Demirel için anma mesajı yayınladı. Bize göre söz konusu mesajlar arasında en dikkat çekici olanı Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ınkiydi.
“Türkiye’ye kazandırdığı eser, hizmet ve yatırımlarla milletin gönlünde bir yer edindiğini” belirttiği selefini rahmetle anan Erdoğan, Demirel’in “siyasi yaşamı ve kişiliği ile Türk siyasetinde iz bıraktığını” ifade etti mahut mesajında.
Elbette Demirel’in Türkiye’ye kazandırdığı eser, hizmet ve yatırımlara laf söyleyecek değiliz. Zaten böyle bir şey pek de inandırıcı olmaz. O yüzden -Tayyip Erdoğan’ın da dediği gibi-, mezkur başlıklar özelinde düşündüğümüzde, milletin gönlünde bir yer edindiğine gerçekten inanıyoruz Demirel’in.
Ancak 9. Cumhurbaşkanı’nın “siyasi yaşamı ve kişiliği ile Türk siyasetinde bıraktığı iz” konusunda derin şüphelerimiz var.
Öyle ya, “Çoban Sülü”, Türk siyasi yaşamında bıraksa bıraksa “kara bir iz” bırakmıştır.
Dile kolay, özellikle 28 Şubat sürecindeki tutumuyla mütedeyyin insanlara hayatı zindan eden bir isimden söz ediyoruz.
•
Postmodern darbe dönemine kadar merkez sağın ve nispeten muhafazakâr kesimlerin simgesi konumunda olan işbu Demirel’in mezkur süreçteki “icraat”larını bir hatırlayıverin hele.
“Siyasi münafıklığı” bir kenara bırakıp gerçek yüzünü gözler önüne serdiği günleri anımsayın.
“Dindar” diye pazarlanan, ancak “kindar” olmaktan öteye gidemeyen Demirel neler neler yapmıştı o günlerde değil mi?
Mesela, “Başörtülüler üniversiteye giremez” zırvasını yumurtlayıp, Allah’ın emri için “Özgürlük falan değil, düpedüz gericiliktir” demişti. Bununla da yetinmeyip, üniversite kapılarından çevrilen başörtülü öğrencilere “Okumaya çok meraklıysanız Arabistan’a gidin” tavsiyesinde(!) bulunmuştu.
•
Lamı-cimi yok.
Demirel, muhafazakâr/mütedeyyin camianın hiçbir zaman hayırla yâd etmediği bir isim olmuştu.
Anımsayın, 28 Şubat cunta kararları arasında yer alan Refah-Yol hükûmetini yıkma operasyonu bizzat Demirel eliyle yürütülmüştü. Hadi Refah-Yol’u geçtik, Demirel, bugün kendisi için “Siyasi yaşamı ve kişiliği ile Türk siyasetinde iz bıraktı” diyen Erdoğan’a da en şedit muhalefeti yapmıştı. Şimdilerde kendisini hayırla anan Erdoğan’ın, Cumhurbaşkanlığı için “tartışmalı bir isim” olacağını savunmuştu.
•
Rahmetli Hasan Karakaya abimizin de dediği gibi, “Demirel, muhafazakâr göründü ama, hep 9. Senfoni’cilere, yani çağdaş(!)lara hizmet etti”.
Tayyip Erdoğan’ın eşi Emine Hanım’ın başörtüsünün “Türkiye’de önemli sayılabilecek kurumları rahatsız edeceğini” söyleyerek “iyi saatte olsunlar”a selam çakması, Demirel’in kimliği ve kişiliği hakkında herkese az çok ipucu verir.
Kimse bizden Demirel için hüsnü niyet beslememizi beklemesin.
“Nurlu Süleyman” masalıyla bazı çevrelerin pohpohladığı “Çankaya’nın şişmanı”nın Kur’an-ı Kerim’deki ahkâm ayetlerinin ‘geçersiz’ olduğu yönündeki hadsiz açıklamalarını henüz unutmadık biz.
Üstad Necip Fazıl’ın “Yoktur izlediğin bir dava yolu;
Bir bu yan, bir şu yan, büküntülüsün” diye nitelendirdiği mezkur zatın 28 Şubat’ı tarif ederken kullandığı ‘‘Bu olay, aslında geriye dönmek; yani pozitif hukuk yerine, şeriat hukukuna dönme hevesleri karşısında kaygıya düşenlerin Cumhuriyet’e sarılması olayıdır. Bunun çok iyi anlaşılması lazım’’ sözlerini de...
“Türkiye’de laiklik nedeniyle özgürlüklerin kısıtlandığı görüşüne katılmıyorum” diyen biri bizim için karikatür malzemesi olmaktan öteye gitmez aslında.
Dolayısıyla lafı fazla uzatmanın âlemi yok. “Hiç iyi bilmezdik” deyip noktayı koyalım isterseniz.