• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Mustafa Özcan
Mustafa Özcan
TÜM YAZILARI

Ne dostuz ne de ortak!

22 Eylül 2014
A


Mustafa Özcan İletişim: [email protected]

Son sıralarda IŞİD üzerinden Türkiye’nin Batı ile ortaklığı yeniden tartışılır hatta sorgulanır oldu. IŞİD üzerinden Türkiye’ye yönelik bir algı operasyonu yürütülüyor. Biz sorgulayacağımıza onlar bizi sorguluyor. Halbuki, ABD alan dışına kayarak SSCB ve Rusya’nın karşı ağırlığı olacağı yerde onunla anlaşarak dünyayı paylaşmaya, dost ve müttefiklerini tehlikeye atmaya ve onlara zarar vermeye başladı. Rusya’yı dizginlemek yerine kolay lokma olan İslam dünyası üzerine çullanıyor. Batı ile ortaklığımızın zemini Ortadoğu’ya müdahale değil Rusya tehlikesine dayanıyordu. ABD oyunun kurallarını bozdu. Kimse de hatırlatmıyor! Bu, Soğuk Savaş ortaklığı idi. Fiiliyatta ise Ukrayna’da görüldüğü gibi Rusya yeniden sınırlarına taşıyor ve sağa sola sarkıyor. NATO ise ne yapıyor? Putin’i caydırabiliyor mu? Kesinlikle hayır. Onun yerine İsrail ve petrol namına İslam topraklarına sulanıyor ve yine sömürgecilik hayalleri kuruyor. IŞİD ise işin bahanesi. Rusya’ya karşı bir şey yok. İsrail’e karşı dostluk; İslam dünyasına karşı gizli düşmanlık besliyor. Bunu da IŞİD gibi bahaneler üzerinden açığa vuruyor. Irak’ta Kaide yoktu 2003 yılından sonra ABD getirdi. Suriye’de IŞİD yoktu 2011 yılından sonra ABD ve Suriye rejimi ortaklaşa getirdi. ABD’nin müdahaleleri bitmeden veya İsrail sona ermeden bu topraklara huzur gelmez. Öyleyse çözümün kaynağı değil sorunun kaynağı Batı-İsrail ortaklığıdır. Biz niye bu ortaklığın nesnesi olalım? Bu ittifak Deccal ittifakıdır. Mehdi’nin hem elmas hem de gerçek kılıcıyla dağıtılacaktır. NATO gerçekte İsrail’in hamisi ve Haçlı ordusunun kılıfıdır.

Her Amerikan müdahalesinden sonra bölge ile (İran ve Kürtler hariç) birlikte kaybeden Türkiye’nin, müttefik oluşu sorgulanmıştır. 1991 yılından sonra yüz binlerce Kürt mülteciyi barındırdık. Yaranamadık. O ise Guam üzerinden ayrılıkçı ve bende Kürtler üretti! Buna mukabil, PKK belası tavan yaptı. Türkiye ardından Barzani ve Talabani’ye yüz vermedi, gerilim tırmandı. Bu minvalde ABD Kürt partizanları şımarttı, palazlandırdı. Şimdi bir kez daha bunu yapmayı deniyor. Bu süreçte Nixon’ın metin ve söz yazarı William Safire 1993 yılında Kürt partizanları kayırarak Türkiye’ye sataştı ve satılık müttefik ilan etti. Halbuki, 1962 yılında Soğuk Savaşın alevli, buhranlı günlerinde Küba karşılığında Amerikalılar bizi Ruslara peşkeş çektiler. Kısaca ve amiyane tabirle bizi sattılar. Satan müttefik kendileri olduğu halde biz nedense satılık müttefik oluyoruz. Aslında onlar satan biz satılan müttefikiz. 

 2003 yılından sonra da deja vu yeniden yaşanmış ve Amerikalılar 1 Mart Tezkeresinin geçmemesiyle şapa oturmuşlar, bizi de çarmıha germek istemişlerdi. 1 Mart Tezkeresi kılçık olarak boğazlarına oturmuştur. Şimdi de tarih yeniden tekerrür ediyor. William Safire’den 10 yıl sonra çift koldan saldırıya geçtiler. Türkiye’nin ortaklığını sorguladılar. Rumsfeld, 2003 yılında Türkiye’nin, Irak Savaşı’ndan önce topraklarının Amerikan askerleri tarafından kullanılmasına izin vermeyişinin Sünni direnişini tetiklediğini ileri sürdü. Başarısızlıklarını bize fatura etti. Aynasız Rumsfeld, “Türkiye üzerinden Irak’a asker sokulabilseydi, bugünün isyancıları olan Saddam yanlılarının o kadar uzun bir süre serbestçe etrafta dolaşmasının önü kesilmiş olurdu” görüşünü savundu. İşgal mi direnişi tetikledi yoksa Türkiye’nin müstenkif hali mi? Şimdi de aynı tartışma başka boyutta yaşanıyor. IŞİD Türkiye’nin gevşek davranışından mı yoksa Obama’nın Suriye’de seyirci kalması ve ötesinde ‘ölen ve öldüren de bizden değildir’ anlayışından mı doğdu ve üredi? Şimdi IŞİD ortaya çıkınca nasıl oluyor da ölenler onlardan oluyor? Rumsfeld, Irak operasyonu devam ederken El Cezire kanalında yayınlanan, ‘Amerika, İslam’a karşı savaş yürütüyor’ şeklindeki propagandayı yalan çıkarmak için, bir Müslüman askeri birliğin Irak’a gitmesi için büyük gayret gösterdiğini” kaydederken, bir noktada TBMM’nin iki tümen asker göndermeyi kabul ettiğini, ancak Iraklı liderlerin, Irak’ın güvenliği ve Türk-Amerikan ilişkilerinin zararına olacak şekilde, bunu reddettiğini belirtti. İranlı Şiiler ve Kürtler bu tümenler İran’dan gelseydi kabul ederdi.

 Pentagon’un düşüncelerini vaktiyle CNN Türk’ten Mehmet Ali Birand ile Cengiz Çandar’la paylaşan Wolfowitz Türkiye hakkındaki görüşlerini şöyle ifade etmişti: ‘Irak krizinde askerler güçlü liderlik gösteremedi. Hükümet halkın neler kaybettiğini anlamadı. Türkiye’ye hayrandım ama, dünyanın en kanlı diktatörüyle anlaşma yapmaya yanaştınız (Şimdi Saddam’ın yerine IŞİD’i koyun). Hata yaptığınızı kabul edin. Türkiye hatasını kabul ederse, stratejik ortaklığımız devam eder! ABD’ye nasıl yardımcı olabiliriz diye düşünüp karar verin…” Çirkin ve terbiyesiz Yahudi bizi böyle tövbeye davet etmişti. Willam Safire geleneği halen devam ediyor. En son olarak William Safire’den 21 yıl sonra bu defa da The Wall Street Journal’da ‘Ankara’da olmayan müttefikimiz’ diye bir yorum yayınlandı. WSJ gazetesi, Washington’ın bölgedeki yeni müttefikinin Kürtler olması gerektiğini yazdı. Karşılıklı hayrını görsünler! Nixon ile mezardan mülakatlar yapan Safire gitmiş yerine gelen WSJ’ın nevzuhur yorumcusu da William Safire ile mezardan mülakat gerçekleştiriyor ve onun ifadeleriyle ortaklığımızı dövüyor! Daha çok dövünecekler! Toprağı bol olsun Safire hayatta olsaydı aynısını yazardı. Batı ortaklığı one minute’ü hak ediyor. Bunu sadece sözde değil özde de söylemenin vakti gelmiştir.

x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23