• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Mustafa Çelik
Mustafa Çelik
TÜM YAZILARI

Tarihi kim yazar?

03 Eylül 2025
A


Mustafa Çelik İletişim: [email protected]

Tarihi kim yazar?

MUSTAFA ÇELİK

Tarih, yalnızca bir zaman çizelgesi değildir; cesaretin, kararlılığın ve mücadelelerin kayıt altına alındığı büyük bir sahnedir. 

Bu sahnede başrolü oynayanlar hiçbir zaman korkuya teslim olanlar, kenarda bekleyenler ya da olan biteni sadece izleyenler olmamıştır. Tarih, her zaman ileri atılanı, elini taşın altına koyanı, gerektiğinde bedel ödemeyi göze alanı yazmıştır. Tarihi yazacak olanlar, Allah’a verdikleri ahdi değiştirmeyenlerdir. Rabbimiz haber veriyor:

“Mü’minlerden öyle adamlar vardır ki, Allah’a verdikleri söze sâdık kaldılar. İçlerinden bir kısmı verdikleri sözü yerine getirmiştir (şehit olmuştur). Bir kısmı da (şehit olmayı) beklemektedir. Verdikleri sözü asla değiştirmemişlerdir.” ( Ahzab Sûresi/ 23)

Şehid tarihin kalbidir. Şehidler olmazsa, sadıkların sıdku sadakat tarihleri yazılamaz. 

O zaman tarihi yazmak kâziblere kalır. 


Nitekim biz bugün kâziplerin yazdıkları tarih metinleriyle oyalanıyoruz. “Yalan Söyleyen Tarih Utansın” diyen Mustafa Müftüoğlu’nu rahmetle yâd etmek gerekir.

Tarihi şekillendiren kişiler, cesaret gösteren, risk alan, mücadele eden insanlardır; korkaklar, pasif kalanlar tarihe yön veremezler. Tarihi yazanlar, pısırıklar değil kahramanlardır.

 Pısırıklık, insanın kendi gücüne inanmamasıdır. Oysa kahramanlık, çoğu zaman korkuya rağmen ilerleyebilme cesaretidir. Büyük dönüşümler, devrimler, bağımsızlık mücadeleleri, bir avuç insanın “Artık yeter” diyebilme iradesiyle başlamıştır. Onlar, çoğunluk sessizken sesini yükseltenlerdir. Yalnız kalsalar bile doğrularından dönmeyenlerdir. İşte bu yüzden tarihin kalemi onların elindedir.

“Aslanlar ortaya çıkıncaya kadar ormanların tarihini çakallar yazar.” 


Bu cümle, sadece bir mecaz değil, aynı zamanda tarihin nasıl şekillendiğine dair sarsıcı bir gerçeği gözler önüne seriyor. 

Zamanın sessiz tanıkları olan güçlüler sustuğunda, gerçeğin yerini yalanlar, çarpıtmalar ve çıkarlar alır. Tarih, her zaman olanı değil; anlatılmak isteneni kaydeder.

Ormanda bir aslan vardır. Güçlüdür, soyludur, yırtıcıdır. Ama çoğu zaman sessizdir. Çünkü gerçek güç, kendini ispat etme derdinde değildir. Oysa çakallar daha çok ses çıkarır. Daha çok konuşur, daha çok dolaşır, daha çok anlatır. Güçleri yoktur ama hikâyeleri vardır. Hikâyeler ise kalıcıdır. İşte bu yüzden, aslan susarsa çakal konuşur; aslan geri çekilirse çakal yazar. Yazdığı tarih, kendi korkaklığını kahramanlık; kendi açgözlülüğünü adalet gibi gösterir.

Bu durum sadece masalsı bir orman için geçerli değildir. İnsanlık tarihi de buna benzer örneklerle doludur. Güçlü ama sesi kısılmış toplumlar, sessiz kalmış halklar, susturulmuş liderler ve bastırılmış hakikatler... 


 

Hepsi, çakalların yazdığı bir tarih içinde silinir gider. Çünkü tarihi yazmak, onu yaşamak kadar önemlidir. Sadece savaşmak yetmez; anlatmak, kayda geçirmek ve sahip çıkmak gerekir.


Aslanlar ortaya çıktığında, tarih yeniden yazılır mı bilinmez. Ama şunu bilmek gerekir ki; sustuğumuz her an, bir başkasının hikâyesine zemin hazırlarız. 

Gerçekleri anlatmazsak, yalanlar gerçeğin yerini alır. Bu yüzden aslan olmak sadece güçlü olmak değil; gerektiğinde konuşmak, anlatmak ve hakikatin izini sürmektir.

Tarihin güçlü ama gayrimeşru eller tarafından yazılması, tiranların işine gelir. 

Çünkü çarpıtılmış bir tarih, onların iktidarını meşrulaştırır. Tarih, yalnızca geçmişin bir kaydı değil, aynı zamanda bugünün haklı gerekçesi, yarının da yön pusulasıdır. Bu yüzden kim tarihi yazarsa, yalnızca geçmişi değil, geleceği de şekillendirir. Ne yazık ki, tarihin kalemi çoğu zaman dürüst ellerde olmaz. Ve işte o zaman, haydutlar tarih yazmaya başladığında, en çok firavunlar sevinir.


 

Haydut kimdir? Sadece dağlarda pusu kuran, yol kesen biri midir? Haydut, gücünü adaletten değil, zorbalıktan alan her kişidir. Kanunları kendi çıkarınca eğip büken, halkın iradesini gasp eden, yalanı hakikatmiş gibi sunan herkes birer hayduttur. Ve tarih onların eline geçtiğinde, olan bitenin değil, onların görmek istediği şekliyle yazılır her şey. Kurbanlar suçlu, zalimler kahraman, isyanlar ihanet olarak anılır.

Bu çarpık tarih anlayışı, zalimlerin saltanatını pekiştirir. Firavunlar, kendi devrini övmek, geçmişin gerçeklerini gömmek için böyle bir tarihe muhtaçtır. Onlar için önemli olan neyin doğru olduğu değil, neyin işe yaradığıdır. Bu yüzden haydutların yazdığı tarihle bir gelecek inşa etmeye çalışırlar. Oysa o gelecek, temeli yalan üzerine kurulu bir saraydan ibarettir. En küçük sarsıntıda yıkılır.


 

Peki, biz ne yapmalıyız? Gerçek tarihçilerin, vicdan sahibi yazarların, kalemini hakikate adayan insanların sesine kulak vermeliyiz. Tarihi kazananlar değil, haklı olanlar yazmalı. Aksi takdirde, bugün “kahraman” diye anılanlar, yarının “zalimleri” olmaya devam edecek.

Tarihi haydutların değil, mücahidlerin yazdığı bir dünyada, firavunların tebessümü yerini sessizliğe bırakır. Ve işte o zaman, hakikat yeniden konuşmaya başlar.

Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.

Yorumlar

Okur

Yürü be aslanım kim tutar seni.
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23