• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Mustafa Armağan
Mustafa Armağan
TÜM YAZILARI

İftiraların odağındaki Sultan, yalnız değilsin

29 Mayıs 2022
A


Mustafa Armağan İletişim: [email protected]

Nedir bu Sultan Abdülhamid düşmanlığı? Ne bitmez bir kin bu böyle?

Siyasî hayatının bitmesinin üzerinden 113, fani ömrünün bitmesinin üzerinden 104 yıl geçmiş, kin dalgaları hâlâ şahsiyetinin yalçın dağlarını dövmeye devam ediyor.

Garanti veririz ki en ufak bir zarar veremeyeceksiniz. Verebilseydiniz, yalnız sizin borunuzun öttüğü, lehine konuşmanın yasak edildiği ve yalnız yalan ve iftiraların atılmasına izin verildiği yarım asır süren o karanlık devirde verirdiniz. 

Lakin halkın indinde bütün o laf salatalarınızın zerre kadar kıymeti olmadı. 

Bu aziz halk; baskıyla Kızıl Sultan, iğrenç adam, zalim, müstebid diye öğretmeye kalktığınız herzeleri tınmadı. Zırhını kabartıp dalganın geçmesini sabırla bekledi. 

Bir parça hürriyetin gelme zahmetine katlandığı 1950’lerde dili açılır gibi olduysa da, 27 Mayıs darbesiyle Kemalizm’i restore ederek yine önüne setler kurdunuz.

Ne zamana kadar sürdü bu yeni sansür? 1965 yılında halk Adalet Partisi’ni iktidara getirip de size ikinci defa “Yeter, artık söz milletin!” deyinceye kadar.

Nitekim Üstad Necip Fazıl’ın Ulu Hakan Abdülhamid Hân adlı kitabının ilk çıkış yılı 1965’tir ve bugün Sultan Abdülhamid muhafazakâr/mukaddesatçı kesimlerde bunca bağra basılan bir şahsiyet ise bunda Üstad’ın net tavrının payı tartışılmaz. 

İşte 60 yıldır süren kıran kırana mücadelenin geldiği nokta: 

Saldıranlar giderek çapsızlaşıyor, seviye yerlerde.

Eskiden saldıranlar iyi kötü tarih bilirdi. Hadiselerin içinden geliyor ve inandıklarını bilgiyle savunabiliyordu. Şimdi ortama sadece paçozluk hakim.

İftiralar geçidi

O kadar çok iftira atılıyor ki, hangisine cevap vereceğimizi biz de şaşırdık. Bu işin bir enstitü veya merkez kanalıyla yapılması gerekir ama hamiyet sahipleri nerede? Gerçi Yıldız Üniversitesi’nde bir merkez var ama doğru dürüst Osmanlıca bile bilmiyorlar. Yayınladıkları kitaplarda sürüyle hata çıkıyor. 

Şimdi iftiralardan bazılarını görelim:

- Sultan Abdülhamid Osmanlı Devleti’nde en fazla toprak kaybeden padişahtır! 

Biz 93 Harbi’ni kazandık demiyoruz ki. Ancak bu harpte sanki 1,5 milyon km2 toprak kaybedilmiş gibi iğrenç bir algı çalışması yapılıyor.

Yalan söylüyorsunuz: 

Bu savaşta kaybedilen toprak miktarı 212 bin km2’dir. Kars, Ardahan ve Batum ise geçici işgallerine izin verildiği, tapuları verilmediği için bu rakama dahil değildir.

1,5 milyon km2 nerede, 212 bin km2 nerede?

Yüzünüz de kızarmıyor yalan söylerken.

Yüz var mı ki?

- Mısır Abdülhamid zamanında elimizden çıktı.

Açın o zaman Lozan’ın 17. maddesini. Mısır ve Sudan meğer Lozan’da verilmiş değil mi? Daha önce verilmiş diyen varsa aklına şaşarım: Biz Mısır ve Sudan’ı ne ara geri aldık ve eğer aldıksa aldığımız bu toprakları Lozan’da hangi akla uyarak geri verdik İngilizlere?

Üstelik verilen sadece toprak değil, İngiliz ilhakından beri geçen 9 yılda birikmiş Mısır vergisi alacaklarımızdı. Osmanlı Devleti, Mısır’ın tapusunu vermediği gibi Müslüman vakıflarını hâlâ biz yönetiyorduk ve egemenlik hakkımızın tanınmasının alameti olarak İngilizlerin topladığı vergiden bize her yıl bir meblağ ödeniyordu. 

Bu nasıl vermek böyle? Mısır’ı asıl verenler Lozan kahramanlarıdır oysa.

Azıcık aklı olan bile martavallara inanmaz ama millette akıl mı bıraktılar?

 - Kıbrıs’ı İngilizlere Abdülhamid verdi.

Vermedi. Lozan’da İsmet Paşa’nın yaptığı gibi tapusunu devretmedi, sadece geçici olmak kaydıyla bir, padişahlıktan kaynaklanan egemenlik hakkımız baki kalmak üzere iki ve Ruslar Kars, Ardahan ve Batum’dan çekildikleri takdirde adayı boşaltmaları şartıyla üç, üs olarak kullanım hakkını devretti. Aksi halde başkenti işgale uğrayacaktı çünkü. 

Normal devletlerarası prosedürler işleseydi 1918 Martında imzalanan Brest-Litovsk Antlaşması gereği Rusların bu şehirleri plebisit yoluyla bize bırakması üzerine İngilizlerin de Kıbrıs’tan çıkması gerekirdi. Ama 1914 yılındaki tek taraflı ilhaklarını gerekçe göstererek çıkmadılar, daha acısı, Lozan’da bize 1914’deki ilhaklarının tarihini 9 yıl geriye giderek kabul ettirdiler. 

Kıbrıs’ı da Lozan’da verdik.

İlk içki fabrikası açtıran padişahtır.

Osmanlı’nın tuluat kumpanyası sataşmaları bile bundan kaliteliydi, inanın.

Yahu bir İslam devletinde içki imal etmek ne zaman yasaktı ki?

Gayrimüslimler içki üretebilir, şeriat buna engel olmaz. Yalnız Müslümanlara satamazlar. Yoksa kendi aralarında içki imal etmeleri de, gayrimüslimlere satmaları da caizdi.

Kanuni zamanında da böyleydi, Abdülhamid zamanında da böyle.

Belçikalı Bomonti kardeşler gayrimüslimlerin yaşadığı Şişli’de bira fabrikası açma iznini istediğinde de bu çerçevede izin verilmişti.

Bu ne ilk ne de sondu. 

Devlet içki üretmiyordu. Devletin içki imal edip ticaretini yaptığını Cumhuriyet devrinde görecektik.

- Milleti cahil bıraktı!

Gidin, başka yerde oynayın sevimsiz çocuklar. 

Osmanlı memâlikinde 5 bin adet okul açmış birine milleti cahil bıraktı diyorsanız acaba Cumhuriyetin ilk 30 yılında kaç okul açılmış, bir bakın ve varsa sözünüz o dönemin yöneticilerine söyleyin. 

Üstelik bizzat Emin Çölaşan’ın babası Ümran Çölaşan’ın 1949 tarihli Türkiye’de Ziraat Rasatları adlı kitabında Sultan Abdülhamid zamanında bir Meteoroloji Merkezinin kurulduğu ve Halkalı Ziraat Mektebinde hava durumu dersleri konulduğu yazılıyken utanmadan bu lafı söylemek için yüzsüzlükte çağ atlamış olmak gerekir.  

-33 sene istibdatla yönetti.

Sultan tahta Midhat Paşa’nın başını çektiği bir darbeci kliğin kucağında çıkmıştı. Ardından Meşrutiyeti ilan edince Meşruti padişah oldu, ta ki Meclisi tatile soktuğu 1878 Şubatına kadar. 1908’de Meşrutiyeti yeniden ilan ettikten sonraki 9 ayı da ilave ettiğinizde saltanatının yaklaşık 2,5 yılından tam sorumlu değildir. 

Nitekim savaşa girilmesini istemediği (işin ilginç tarafı Rus Çarı da girmek istemiyordu, Karadağ’da bir ilçeyi verin, bununla kamuoyunu tatmin edeyim, savaş çıkmasın diye mektup yolladığı) halde savaş darbecilerin zorlamasıyla açılmıştı.

Sultan Abdülhamid’in bildiğimiz idaresi 93 Harbi’nden sonra başlar. Demek ki onun tek başına sorumlu olduğu süre 30 yıldır. Pamuk ipliğiyle olsun bağlı tutmaya gayret ettiği Bosna-Hersek, Bulgaristan, Girit, Trablusgarp, Meriç nehrine kadar Balkanlar, Yemen’den Irak, Filistin, Suriye ve Suudi Arabistan’a kadar 2 milyon km2’ye yakın toprak onu tahttan indirip ülkeyi kurtaracağım diyen Jön Türkler/İttihatçılar tarafından kaybedildiği halde onlara laf yok ama Abdülhamid şu kadar toprak kaybetti yalanına şamandıra diye sarıl.

Lozan’da Batı Trakya, Kıbrıs, 12 Ada ve Musul gibi öz topraklarımızı düşmana kaptıranlara laf yok ama nasıl olsa Sultanın arkasında kimse yok diye salla dur. 

*

Artık yeter. Tarih yeniden milletin oluncaya kadar sürecek mücadelemiz. 

Böyle biline.

 

Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.

Yorumlar

Bozok

İnşallah Yüce Allah'ım Hakk ismi celili gibi hakikatin meydana çıkmasını sağlar.

Musa SERİN

Merhum Mehmet Akif ve Saidi Nursi'den de bahsetseydin ya olmaz mıydı?
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23