6’lı maşanın İP’leri kimin elinde?
Milliyetçilik demek,
Ait olduğu milletin varlığı ve bekası için çalışmaktır...
Milliyetçilik demek,
Şartsız şurtsuz milli çıkarlar doğrultusunda hareket etmek ve bu bilinci gelecek kuşaklara aktarmaktır...
Yani milliyetçilik, milliyet ve illiyet bağı olan toplulukla kol kola, gönül gönüle yürütülen ideolojik bir harekettir...
Peki, milliyetçi-muhafazakar saiklerle kurulduğunu iddia eden ve birçok ülkücü ismi peşine takan Meral Akşener’in İP’inin milliyetçi prensiplerle örtüştüğünü söylemek mümkün mü?
Terör ile mücadele konusunda, başörtüsüne anayasal düzenleme hususunda, milli savunma sanayiinde atılan adımlar hakkında, milli otomobil, milli savaş uçağı gibi tarihi hamleler mevzusunda olumlu, yapıcı, destekleyici, hakkı teslim edici bir tek açıklama gördük mü?
Maalesef...
CHP ve HDP’ye vagon olan Akşener, gayri milli yapıların talimatlarıyla İP oynatıyor.
Geçtiğimiz günlerde Akşener’e seslenen Başkan Erdoğan, “Yerli ve milli bir duruş sergilemek üzere konumunuzu yeniden gözden geçirin” çağrısında bulunmuştu.
Akşener’in verdiği cevap ise, “Sayın Erdoğan tavsiyeni dikkate aldım, yanımdakilere şöyle bir baktım… Gördüğün gibi yanımdakiler fevkalade sağlam, liyakat tavan. Senin yanındakiler nasıl” şeklinde oldu.
Akşener’in demesine göre, gerçek milliyetçi ve ülkücülerin, hatta parti kurucularının bile terk ettiği İP’te sağlam ve liyakat sahibi kadrolar kalmış!
Milliyetçi olduğunu savunup, terörist Demirtaş’la kahvaltıya hazırlanan, HDP’ye bakanlık vaat eden ortaklarına tek kelime etmeyen, sınır ötesi operasyonlara yönelik tezkere oylamasında net bir tavır ortaya koyamayan, ülke menfaatine projelerde egosuna yenilip 6’lı maşanın dolmuşuna binen Sayın Akşener, 5 yılda partide ülkücü bırakmadı desek yeridir.
Son olarak Nazilli Belediye Başkanı Kürşat Engin Özcan ve 3 meclis üyesinin istifa ettiği İP’ten bakın daha önce kimler hangi gerekçelerle kaçmıştı...
Meral Akşener’in Başdanışmanı Murat Çuhadar, Manisa Milletvekili Tamer Akkal ve Balıkesir Milletvekili İsmail Ok, partinin İP’lerini başkalarının tuttuğunu fark ederek, istifa edip AK Parti’ye katılmıştı.
‘Benim 7 sülalemde FETÖ’cü bulamazsınız’ diyen Akşener’in, 7 sülalesi FETÖ’cü olanları il başkanı yaptığını ifade eden Düzce kurucu İl Başkanı Ercan Katırcıoğlu İP’ten kaçar adımlarla uzaklaşmıştı.
Milliyetçi diye sarıldıkları İP’in beklentilerinden çok uzakta kaldığını belirten İP Genel Başkan Yardımcısı ve Antalya Milletvekili Tuba Vural Çokal, istifayı basmıştı.
Partinin kuruluş safhasında önemli rol oynayan Yusuf Halaçoğlu, Özcan Yeniçeri, Vedat Yenerer, Seyit Yücel, Hayrettin Barut ve Ali Türkşen gibi isimler de, Türk milliyetçiliğinin tasfiye edildiğini, FETÖ’cü isimlere görevler verildiğini, partinin Sorosçulara teslim edildiğini ve Akşener’in, terör örgütünün siyasi ayağı HDP ile PKK’nın taleplerine boyun eğecek konuma geldiğini söyleyerek Asena ile İP’leri koparmışlardı.
Milliyetçilikleri ile bilinen bu kadar isim gerçeği görüp kaçarken, Akşener’e sorgusuz sualsiz biat eden isimlerin ‘sağlam’ ve ‘liyakat’ sahibi olduğundan dem vurmak, milletin aklıyla alay etmektir.
Meral Hanım çok geç olmadan, masada sağında ve solunda oturanlar ile arada bir masa altından kafasını çıkartarak, “O koltuklara kimin sayesinde oturduğunuzu unutmayın” diyen gizli ortağına daha sağlıklı bir gözle bakmalıdır.
Unutmamak lazım ki, körle yatan şaşı kalkar...
* * * * * * *
Mesele ‘u dönüşü’ değil, ‘öze dönüş’ olmalı!
Geçtiğimiz yıl eylül ayında Gelecek Partisi Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu’nu ziyaret eden Saadet Partisi Genel Başkanı Temel Karamollaoğlu, Mısır ile normalleşme sürecinin gerekliliğine işaret ederek, “Türkiye’nin Mısır ile olan münasebetlerini düzeltmesini faydalı görüyoruz. Ancak bugün Mısır’da başta olan yönetimin iktidara nasıl geldiğini de unutmamamız gerekir” ifadelerini kullanmıştı.
Aradan bir yıl geçti ve Sayın Karamollaoğlu’nun da beklentisi doğrultusunda, Cumhurbaşkanı Erdoğan, Katar ziyareti sırasında Mısır Cumhurbaşkanı Abdülfettah es-Sisi ile tokalaşarak, ilişkilerin yeniden rayına oturtulması için ilk hamleyi yaptı.
Nitekim, Akdeniz’deki milli çıkarlar, iki ülke halkları arasındaki tarihi bağlar ve bölgede değişen konjonktür de bunu gerekli kılmıştı.
Başkan Erdoğan’ın, bu adımı Sisi’nin kara kaşı, kara gözü için attığını düşünmemek lazım elbette.
İktidarın her hamlesinin aksini savunan, takınılan tavrın milli menfaatler icabı olduğunu bildiği halde Erdoğan’a sallamayı marifet sayan 6’lı masanın diğer müdavimleri gibi, Sayın Karamollaoğlu da Sisi ile görüşmeye adeta ateş püskürdü…
Dün ‘normalleşme gerekli’ diyen Bay Temel, tokalaşma sonrası ise, “Artık buna ‘U dönüşü’ demek yetersiz kalıyor. ‘Erdoğan dönüşü’ tabiri siyasi literatüre girdi” ifadelerini kullanarak, hem kendini inkar etti, hem de Kılıçdaroğlu ile aynı ağzı kullanarak, partisini CHP’lileştirdiğini tescilledi.
Erdoğan’ın, ‘siyasette ebedi küslük olmaz’ diyerek attığı adımı ‘U dönüşü’, hatta ‘Erdoğan dönüşü’ diye tabir eden Sayın Karamollaoğlu’na sormak lazım…
Sizin yaptığınız ‘U’ dönüşlerinin yanında Erdoğan’ın dönüşünün esamesi okunur mu?
AK Partililer için, “Milli Görüş gömleğini çıkardılar” diyorsunuz ya…
Peki şu anda o gömleği kimlerle birlikte giyiyorsunuz?
Gömleğin bir kolunu Temel Bey’in, diğer kolunu Bay Kemal’in giydiğini, masadaki diğer partilerin de o gömleğe düğme olduğunu cümle alem görmüyor mu sanıyorsunuz?
Genelde Müslümanlara, özelde merhum Necmettin Erbakan’a yıllarca zulmeden bir zihniyetle aynı yolda yürümeyi nasıl hazmediyorsunuz?
Mesele, Erdoğan’ın ‘U dönüşü’ falan değil!
Mesele, Temel’i sarsılan Milli Görüş’ün ‘özüne dönüşü’ olmalı…