Suriye’yi resmen bölüyorlar Sırada hangi ülke var?

Amerika’nın daha önceki planlarında Suriye’nin dört parçaya bölünmesi öngörülüyordu.

Tabii buna sadece ABD’nin planı demek doğru değil. En azından bölgedeki koalisyonun, yani ABD, İngiltere, Fransa ve Suriye’nin ortak planı. Koalisyonun görünmeyen daimi ortağı İsrail de bunlara dahil.

Türkiye her zaman Suriye’nin toprak bütünlüğünü savunuyor. Suriye rejimi ve Esad bile Türkiye kadar bu toprak bütünlüğüne sahip çıkmıyor.

Terör örgütü PKK/PYD/YPG, Suriye’nin kuzeyinde işgal ettikleri bölgede bir sözde seçim yapma hazırlığında. Ancak bu seçimler gerçekleşecek mi? Türkiye buna izin verecek mi?

Barzani de Kuzey Irak’ta bölgesel yönetiminin bağımsızlığı için referanduma gitmek istemişti. Ancak Türkiye ağırlığını koyup “rest” çekince, 24 saat kala referandum iptal edilmişti.

Bağımsız kaynaklardan gelen bilgiler; ABD’nin de bu seçimleri desteklemediği yönünde. Amerika şu an tepe tepe kullandığı terör örgütünün resmileşmesini istemiyor. Çünkü kullanım imkânları bu şekilde sınırlanabilir. ABD’nin burada bir terör devleti kurdurmak istediğini biliyoruz ama iplerin kendi elinde olması şartıyla. Amerika ve Türkiye terör örgütünün bu adımını müzakere ediyor. Ancak önemli olan şu; eğer seçimler gerçekleşirse ABD bu seçimleri gayrimeşru ilan edecek mi?

TÜRKİYE NE YAPACAK?

Türkiye sınırlarının dibinde bir “Teröristan” kurulması için atılan tüm adımlara sert bir karşılık vermeye hazır. Öyle ki; Mayıs sonunda MGK bildirisinde bu kararlılık şu şekilde ifade edilmişti:

“Irak ve Suriye’de gasp ettiği toprakları terör yuvası haline getiren PKK/KCK-PYD/YPG’nin ve ona sağlanan desteğin bölgemizdeki tüm unsurlarıyla birlikte bertaraf edileceği, milli güvenliğimiz ve komşularımızın toprak bütünlüğü hilafına herhangi bir oldubittiye fırsat verilmeyeceği vurgulanmıştır!”

Türkiye, Suriye’de neler yapılmak istendiğinin çok çok farkında ve neye mal olursa olsun buna izin vermeyecek. MGK bildirisinden anlaşılıyor ki; askeri operasyon da dahil her seçenek masada. ABD, Türkiye’nin operasyonlarını engelleyemeyeceğini anlarsa, seçimlerin yapılmaması için terör örgütü üzerinde baskı kurabilir.

Terör örgütü yapılacak sözde yerel seçimlerde, kimin oy kullanacağından, kimlerin aday olacağına kadar kendisi karar veriyor. Bölgede yaşayan Araplar dışlanıyor ve seçimlerde oy kullanmalarına da aday olmalarına da izin verilmiyor. Bu nedenle geçtiğimiz günlerde bölgede seçimlere karşı protesto gösterileri bile yapılmıştı.

ERDOĞAN VE HAKAN FİDAN’IN ÇABALARI

Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, ABD ve İsrail’in bölgede neyin peşinde olduğunun farkında. Cumhurbaşkanı sık sık İsrail’in “Vaat edilmiş topraklar” peşinde olduğuna vurgu yapıyor. Hakan Fidan ise; “İsrail savaşı tüm bölgeye yaymak istiyor” diyerek, İsrail’in nihai amacına işaret etmişti.

Suriye’nin parçalanması da İsrail’in ABD destekli bu hedefinden ayrı düşünülemez. Nil-Fırat arasındaki topraklara Suriye parçalanmadan ulaşılması mümkün değil. Siyonist/Evangelist işbirliği ile Ortadoğu kıyamet savaşına sürüklenmeye çalışılıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan da Dışişleri Bakanı Hakan Fidan da bunu biliyor ve yeri geldiğinde dillendirmekten kaçınmıyor. 

HAKAN FİDAN, ÇİN TEMASLARI VE

UYGUR TÜRKLERİ

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan geçen hafta, Çin’e resmi bir ziyarette bulundu. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 2012’deki ziyaretinin ardından bu, 12 yıl aradan sonra Çin’e yapılan en üst düzey ziyaretti.

Ziyarette üç başlık öne çıktı: Ekonomik konular, küresel konular ve Uygur Türkleri.

Filistin konusunda Çin ve Türkiye, başkenti Doğu Kudüs olan, bağımsız bir devlet kurulması konusunda aynı fikirde. Bu konu resmi açıklamalara da yansıdı. Fidan, Urumçi ve Kaşgar’da da temaslarda bulundu. Türkiye’nin Çin’in toprak bütünlüğüne saygısı vurgulandı ancak; “Aynı zamanda etnik, dini ve kültürel bağlara sahip olduğumuz Uygur Türkleri’nin Türkiye için önemi anlatıldı. Uygur Türklerinin Çin ile Türk dünyası ve Çin ile İslam dünyası arasında bir köprü olduğu”nun da altı çizildi. 

Hakan Fidan’ın Çin Dışişleri Bakanı Wang Yi ile yaptığı basın toplantısında, Urumçi ve Kaşgar’ı “Türk-İslam şehirleri” olarak tanımlaması dikkat çekiciydi.