• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Latif Erdoğan
Latif Erdoğan
TÜM YAZILARI

Davet

01 Kasım 2025
A


Latif Erdoğan İletişim: [email protected]

Davet

Latif Erdoğan

Ayette, “Rabbinin yoluna hikmetle ve güzel öğütle davet et; onlarla en güzel şekilde tartış. Kuşkusuz senin Rabbin, yolundan sapanların kim olduğunu en iyi bilendir; O, doğru yolda bulunanları da çok iyi bilir.” (Nahl, 125) buyruluyor.

İnsanları hak ve hakikate çağırmada üç unsur belirleyici rol oynar. Bunlardan ilki hikmettir. İkincisi güzel öğüt, üçüncüsü ise doğru yöntemle tartışmak yani cedeldir.

 “O hikmeti istediğine verir. Kendisine hikmet verilen mutlaka büyük bir hayra ermiştir” (Bakara, 269) ayetinde işaret edildiği üzere hikmet kendi başına ve zatında bir değerdir. Bu değer, çok yönlü içeriğe sahip bir kavramdır. Davette ise mantık ilmindeki burhana tekabül eder. Davetçi, davet ederken akli ve nakli delillere dayanarak davette bulunmalı, davetinde akli bir boşluk bırakmamalıdır. Aynı zamanda onun daveti nakli delillerden de teyit ve tasdik görmelidir.

Güzel öğüt, yaşanarak yapılan öğüttür. Yaşanmadan söylenen sözlerin sebepler açısından muhataba tesir etmesi imkansızdır. İhlas olmazsa olmaz şarttır. Bu noktada ihlas, söylenenlerin önce davetçide pratiğe dönüşmüş olmasını amirdir.

Aynı zamanda güzel öğüt, muhatabın akli seviyesini nazara alarak yapılan öğüttür. Efendimiz, insanlara akılları miktarınca konuşun, buyurur. Davetçi muhatabının akli seviyesini, kültür alt yapısını sürekli göz önünde bulundurmak zorundadır. Ne avamdan bir insana havassa konuşur gibi konuşmalı, ne de bir havassa avamdan bir insana konuşur gibi konuşmalıdır. Yani ne atın önüne et ne de aslanın önüne ot atmamalıdır.


Güzel öğüt, muhatabın psikolojik halini de nazara alan öğüttür. Muhatabın anlatılacakları dinlemeye hazır olup olmadığı bilinmeden yapılan davetler çok kere reaksiyonlara sebebiyet verebilir, en azından söylenen sözler dinleme ve anlamada karşılık bulmaz.

Güzel öğüt, içinde bulunulan ortam ve şartlara uygun yapılan öğüttür. Bir cenaze merasiminde düğün konuşması yapılamaz. Savaşta, harp meydanında şefkatten, acımaktan, adam öldürmenin günahından bahsedilemez.

Tartışma, muhatabı yanlıştan kurtarma onu doğruyla buluşturma gayretidir. Tartışma mutlaka bir konuyu müzakere etme çerçevesinde yapılmalı, işin içine başka gaye ve maksat karıştırılmamalıdır. Tartışmanın sonucu ister ikna isterse ilzam ile neticelensin muhatabın içinde bulunduğu duruma onu küçük düşürücü başka anlamlar yüklenmemelidir. Ve hele başarıya güven, öz güven adı altında sinsi bir gurur, bir kibir eklemleyerek tartışmayı tamamen anlamsız kılan davranışlardan şiddetle kaçınılmalıdır.

Tartışmaya ego karıştığında ya hemen ego ya da tartışma bırakılmalıdır. Egonun hakim olduğu bir yerde söylemler bütün değerini yitirir, ne kadar hak ve hakikat kisveli görünse de orada batıl hükümran olur.


Hz. Ali harp meydanında öldürmek üzere olduğu hasmının onun yüzüne tükürmesi üzerine öldürmekten vaz geçer. Adam niye öldürmediğini sorunca da “Seni Allah için öldürecektim. Fakat sen yüzüme tükürünce işin içine nefsim karıştı, onun için öldürmekten vaz geçtim” der. Adam bu cevabı duyunca “Madem dininiz bu kadar haktır ben de iman ediyorum” der Müslüman olur.

İmam Azam, oğlu Hammad’ı tartışmalara katılmaktan men eder. Hammad, kendisinin de daha önceleri tartışmaya katıldığını söyleyince şu cevabı verir: “Bizler tartışırken muhatabımızın yanlışa düşmesinden endişe eder, başımızın üstünde uçmasından korktuğumuz bir kuş varmış gibi hassas davranırdık.  Halbuki sizler muhatabınızın ayağının kayması, yanlışa düşmesi için tartışıyorsunuz.”

Davette bir dördüncü unsur da basirettir. Nitekim ayette, “De ki, işte bu benim yolumdur. Ben basiret üzere Allah’a davet ediyorum. Ben ve bana tabi olanlar böyle yapıyoruz” (Yusuf, 108) denilerek davette basirete dikkat çekilir.

Basiret bir öngörüdür. Niye ve niçin davet ettiğinin şuurunda olmaktır. Ne yaptığını, niçin yaptığını bilmektir. Davette körü körüne iş yapmaktan; geleceği olmayan zavallı gayretçiklerle uğraşmaktan kaçınmaktır. Davetin merkezi konularından uzaklaşmadan, merkezi konularla irtibatını sağlam tutarak günün şartlarına göre daveti güncelleştirmektir.

Davet o kadar önemli bir vazifedir ki, Allah, en sevgili Nebisini o vazife ile göndermiştir. Ayette bu hakikate işaretle “Ey Nebi, Seni şahit, müjdeci, uyarıcı, izniyle Allah’a davetçi ve etrafını aydınlatan bir ışık olarak gönderdik” (Ahzap, 45-46) denilmiştir.

Peygamberimizde en kamil manada bulunan bu seçkin özelliklere sahip bulunmak, ona tabi olmanın bir gereği olarak hepimizin en yüce gaye ve hedefi olmalı; hepimiz kendi seviyemiz ölçüsünde şahit, uyarıcı, müjdeci, davetçi ve çevresini aydınlatan ışık gibi özelliklerle donanımlı hale gelmeliyiz.


Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.

Yorumlar

Filozof

Çoktan unutulmuş en hayati bir konuyu, davet konusunu hatırlattığınız için teşekkürler, Aziz dostum, ayrıca tebrikler...

Nihat Demirkaya

Allah razı olsu
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23