• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Kenan Alpay
Kenan Alpay
TÜM YAZILARI

Özür yok, pişkinlik ve şirretlik gani

04 Haziran 2021
A


Kenan Alpay İletişim: [email protected]

Henüz birkaç gün önce Amerika Başkanı Joe Biden Oklahoma eyaletine giderek 1921’de Tulsa şehrinde gerçekleşen katliamın 100. yılı dolayısıyla düzenlenen törenlere katıldı. Bu ziyaret görev başındaki bir Amerikan başkanı için ilkti. Tarih kitaplarında yazmayan, yerel basında bile yer bulamayan ve yüzlerce siyahi insanın ölümüyle sonuçlanan utanç verici kanlı olaylar için Biden “bu bir isyan değildi, katliamdı” ifadesini kullandı. Akabinde ülke içinde siyahi vatandaşlara yönelik ırkçı-ayrımcı polis şiddetini de hedef alarak, “Amerika için en ölümcül tehdit IŞİD değil beyaz ırkçılardır” ifadesini kullandı. Evet, Amerika hesabına bu türden beyan ve tutumların oportünist bir siyasete yaslandığı ve son derece riyakarca bir manevra olduğuna ilişkin yüzlerce, binlerce örnek elimizde duruyor. Ancak buna rağmen bu gibi politik manevraları bir kenara not etmek gerekiyor.

Geçtiğimiz hafta Almanya Dışişleri Bakanı Heiko Mass 1884-1915 dönemindeki sömürgeleri Namibya’da işledikleri suçları kabul edip özür dileyerek tazminat ödemeyi kabul etti. Üstelik 1904-1908 arasında Alman ordusu tarafından işlenen vahşeti soykırım olarak tanındığı ilan edildi. Önümüzdeki süreçte Almanya Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier’in Namibya Meclis’inde resmen özür dilemesi bekleniyor. Yüz yıl sonra gelen pişmanlık, özür ve tazminat Namibya halkı ve hükümeti için yaşanan kayıpları elbette ki telafi etmeye asla kifayet etmeyecek. Buradaki pragmatizmi ve çifte standardı da unutmuyor, Avrupa adına boş hayaller kurmuyor fakat yine gelişmeleri dikkatle not ediyoruz.

“Kesin Sesinizi” Zorbalığı Sürüyor

Bu mevzulara atıf yapmamızın sebebi “Batı sömürür, işgal ve katliama girişir ama nihayetinde medya özgürce itiraz eder, şeffaf bir soruşturma süreci işletilir ve hukuk gereğini yapar” tarzı şapşalca bir öykünmeye malzeme taşımak değil elbette. Fakat Ayasofya’nın tekrar ibadete açılışı ve Taksim Meydanına cami inşası tartışmasında görüldüğü üzere Türkiye’de yakın siyasi tarihin utanç verici siyasetlerine dair nasıl korkunç bir blokaj uygulandığını bu meyanda daha iyi görebiliyoruz. Kemalist ideoloji ve kadrolar yaptıkları hiçbir haksızlık, aşırılık, zorbalık veya günahlar için pişmanlık beyan edip özür dilemiyor hâlâ. Mustafa Kemal her ne yaptıysa harikadır, mükemmeldir, eşi benzeri bulunmaz iyiliktir ve hiçbir surette tartışmaya açılamaz gibi fanatik bir saplantı maalesef bir devlet politikası olarak sür-git devam ediyor. Ayasofya’yı ibadete kapatmaktan dolayı özür dileyen olmadığı gibi bunca sene çıkardıkları çirkin engellerle övünemeye devam ediyorlar bir de. Taksim’in hemen her köşesinde yüze yakın Ortodoks, Katolik, Kadim Doğu, Apostolik veya Protestan kilisesi ve bazı Havralar mevcutken camiye karşı oluşturulan barikatların militan Kemalizm ve laiklikten neşet ettiği hiç kimseye sır değil elbette.

Türk Evladının Yeni Ödevi!

Her durumda “Tek Adam, Ulu Önder, Ebedi Şef”e şükran ve sadakat duymamız gerekiyor, aksi durumda eleştiri ve itirazları yapanları derhal meczup, mürteci, kendini bilmez, provokatör, hain veya ajan gibi en çirkin yaftalarla mahkûm ediliyor. Ayasofya’daki icazet töreni sonrasında Bakara Suresi 114. Ayeti Kerimeye dayanarak dua okuyan hocayı Kemal Kılıçdaroğlu ve CHP kadroları gibi Meral Akşener ve İYİ Parti kadroları da çirkin bir dizi ithamla mahkûm etmeye kalkıştılar. Fakat MHP lideri Devlet Bahçeli’nin kurduğu cümleler öylesine aşırı, temelsiz ve tutarsızdı ki ne İslam’ın temel esaslarıyla ne de yakın tarihin siyasi ve toplumsal tecrübeleriyle telif etme imkânı vardı. Adeta “Olmasaydın Olmazdık” karanlığı ve dayatması form değiştirip karşımıza dikiliyordu. Mesela şu cümlede koskoca bir halkın iman sahibi olması bile bakın mutlak manada nasıl Ulu Önder’e bağlanıyor: “Atatürk tarih sahnesine çıkmasaydı, İslam’ın bekçisi olmasaydı doğdunuz zaman kulağınıza ezan mı okunur yoksa bir Kilise’de vaftiz mi olurdunuz?” Madem Bahçeli’nin dediği gibi kulağımıza okuna ezanı bile Ulu Önder’e borçluyuz o halde hayat tarzımız aynen şöyle olacakmış: “Atatürk’ü rahmetle anmak, ona saygı duymak, onun eserlerine sadık kalmak her nesil, her Türk evladı için ödevdir.

Allah-u Teala Kur’an-ı Kerim’de faizle alışveriş yapanları, hırsızlık, cinayet, yalan ve iftira, içki ve domuz eti, kumar ve rüşvet, zina ve eşcinsellik vd. günahları işleyenleri hem bu dünyada hem de ahirette rezil rüsva olacaklarını beyan ediyor. Şimdi bu ve benzeri günahları işleyenler alınacak, kırılacak diyerek Allah’ın ayetlerini hatırlatmaktan geri mi duralım? Evet, Cumhuriyet ilan edildi fakat Milli Mücadele’nin esaslarını, hedeflerini ve kadrolarını Tek Adam ve Tek Parti despotizmine kurban ederek halka karşı çok ağır ve sistematik suçlar işledi uzun yıllar boyunca. Halkın iradesini hiçe sayan, halkın İslami kimliğine savaş açan, halkın üzerine namlu doğrultan mezkûr Tek Adam ve Tek Parti despotizmini kurup işletenleri rahmet ve minnetle anmak için aklımızdan zorumuz, Allah ve Resulü’ne imandan (haşa) derin bir şüphe duymamız gerekir. Küçük protestoları bile “devlete karşı gerici isyan” kategorisine sokup İstiklal Mahkemeleri isimli cinayet şebekesi marifetiyle binlerce insana darağacında sallandıran lider ve kadroları neden ve nasıl “ortak değer” kabul edecekmişiz? 

İstiklal Mahkemeleri ve Yassıada yargılamalarıyla devam edip, 12 Eylül darbe sürecinde Diyarbakır veya Mamak gibi yüzlerce cezaevinde on binlerce insanı işkenceden geçiren devlet mantığı ile 28 Şubat darbe sürecinde yüz binlerce kadını eğitim ve çalışma hakkından mahrum bırakan devlet mantığı özbeöz kardeş olduğunu gayet iyi biliyoruz. Çünkü bizzat tecrübe ettik. Kemalist ideoloji ve kadrolar halka karşı işlenen hangi suçtan dolayı özür ve pişmanlık beyan ettiler, hatırlayan var mı? 

“Türkçe Ezan ve İbadet dayatması yanlıştı, şapka despotizmi için özür dileriz”, “başörtüsü yasağı çirkin bir zulümdü, Kürtçe yasağı korkunç bir zorbalıktı devlet adına özür diliyoruz” denildi mi örneğin? Evet, Kemalist ideoloji ve kadroların doğrudan sorumlu olduğu devlet suçları için devreye Recep Tayyip Erdoğan girdi ve Dersim için özür diledi, Kürt sorununda inkâr ve asimilasyonu bitirdi, Ayasofya’nın üzerindeki esaret zincirlerini kırdı, okullardaki kışla düzeni uygulamalarını nihayete erdirdi. Eksikler ve yanlışlar az değil ama muhasebe yaparak, geçmişle yüzleşerek ve geleceğe yönelik adalet ve merhamet duygularını büyüterek onların da üstesinden gelinebilir.

 

Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.

Yorumlar

Gökhan

Anlaşılan kamalistlerin, inançları konusunda artık seviye atlama zamanı gelmiş. Heykellere sunduğunuz çiçeklere yazık oluyor, bir işe de yaramıyor çürüyüp gidiyor . Sonra heykeliniz alınır, üzülür. Siz en iyisi tepsilerle et sunun. Şükran ve saygınızı o yolla ifade edin hem törenlerden sonra sokak hayvanları da nasiplenmiş olur. Hemde atanız mutlu olur nede olsa sizi heykeller aracılığıyla görüyor, duyuyor değil mi? Görmüyor, duymuyor olsa, düzenlediğiniz törenlerde kendisine seslenme (anma değil, seslenme!En meşhur örneği büst önünde dikilip Ey büyük Atatürk diye başlayan andımızdı), Anıtkabir’de hesap verme çok saçma olurdu değil mi? Tapınmak değil canım saygı ifadesi sizin yaptığınız değil mi saygı!!! Hani müslümanları zorlamasalar bu ritüellere kendi inançları diyeceğim ama kamalistler katı materyalizmden kötü kopyalanmış kamalizm inançlarını(bana göre din) illaki müslümanlara kabul ettirecekler. İslama gelince laik, Kamalizme gelince laik olmayan laikçiler, devletin de desteğiyle coştukça coşuyorlar. İşi neredeyse biraz daha cesaret bulsalar 5816 dan Allahı, kitabından dolayı dava edip, Allah’ın kitabını sakıncalı diye toplatmaya getirecekler. Allah’ın bize hizmet etmesi için yarattığı metalleri şekillere sokup karşısına geçip süklüm püklüm olmak, ölmüş heykel sahibine seslenmek ve kabrinde düzenli olarak hesap vermek, birde kendi inançlarına, düşüncelerine inanmayanlar üzerine baskı kurup, inandırmaya çalışmak, nasıl bir akıl tutulmasıdır hayret ki ne hayret. Görülen, artık bizim dualarımıza da karışacak, kamalistler. Düşün artık yakamızdan. Siz heykellerinize, biz Rabbimize dönelim yüzümüzü. Diyanet teşkilatı, dini istediği gibi kullanmak ve kontrol altında tutmak için kurulmuş bir devlette, Allah’ın ayetlerinden işlerine gelmeyenler ve bu tarz dualar elbette hoşlarına gitmeyecektir, kamalistlerin. Düzen sizin düzeniniz, beğenmiyorsanız kaldırın zaten baskı altında bulundurduğunuz diyaneti de camilerden daha gür şekilde Allah’ın ayetleri yükselmeye başlasın. Mesela, Allah’ın toplumsal hayatı şekillendiren ayetleri Miras, ceza, aile hukukuna ilişkin düzenlemeleri daha gür ve ayrıntılı olarak anlatılmaya başlansın. Tabi aslında bu kamalistlerin hiç işine gelmez.Allah’ın ayetlerini geçersiz kılmaya çalışan, yalanlayan, eğip bükmeye çalışan ve inanır görünüpte günlük hayattan dışlayıp vicdanlara mahkum ederek aslında yaşanmaz kılmaya çalışanlar ve Allah’ın emirlerine karşı savaşanlar yanlış yolda olduklarını er geç görecekler ve kıyamet günü kesin olarak kaybedecekler.

H.Y.E

"... olmasaydı olmazdık." Ifadesi müslümanım diyen kişiyi dinden çıkaracak kadar tehlikelidir.Bu söz sadece Yaraticimiz Allah'miz için minnet duygularımızı ifade eder. Hiç bir fanı bizim yaşamamızın sebebi olamaz.Allah müsaade etmedikçe de kimse başkasının yüzü suyu hurmetine ayakta kalamaz.Herkes akidesine dikkat etsin.
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23