O olmaz, bu da olmaz ya? (5)
O olmaz, bu da olmaz ya? (5)
İlhan Oral
Hayatımız, OLMAZ”cıların şartlandırmaları, dayatmaları, tehditleri, engellemeleri ve bozgunculukları yüzünden oyalama savaşlarıyla bulanıp belirsizleşti.
Tarihte bu kadar kirli ve bu kadar düşmanca uygulamalara maruz kalan bir toplum az bulunur.
Dünyanın şer güçleri, özellikle insanın aslî ve fıtrî yapısını yozlaştırarak vahşileştirmeyi hedefler. Son surat bozgunculuk yapmaya devam ederler. Tahribatlarını etkinleştirmek için yüklenirler. Etkinliklerini artırmak için plan yaparlar.
Düşünün ki, bugün hem ülkemizde hem de dünyada nüfus artışını engellemek için çocuk edinmemenin etkin projelerini yapıyor ve uygulamaya özen gösteriyorlar.
Dünyada şer güçler, “ana”yı kadınlık kimliğinden, analık makamından soyutladılar. Onu her işin sunumu için öne attılar. Ana olmak için yaratılan kadını şeytanca erkeklerin doğal iş alanlarına ittiler. Onların analık görevlerini minimize ettiler. Dolayısı ile nesillerin belirsizliklere, karmaşaya ve bunalımlara sürüklenmesini gerçekleştirdiler. Diğer tarafta insanlık âleminin buna karşı tedbir alması beklenirken ortada etkin bir tepki, güvenilecek bir proje ve inandırıcı bir irade görülmemektedir.
Bu ciddi mesele hakkında âdeta dünya morfinlenmiş izlenimi vermektedir. Bu çöküş daha da kötüleşerek yayılışı hızlanmaktadır. Debisi yüksek çığ önünde gibidir.
Bir tarafta ana ile çocuğun manevi atmosferini karartan dünya, diğer tarafta aile ile soy bağını ve iletişimini buharlaştırıyor. Ümmet, millet, ırk, kabile, boy, soy kavramlarını bile unutturmaya çalışıyor. Bu zihniyet devasa ahtapot gibi her tarafa kollarını salıp ilerliyor. Hemen hemen bütün ülkeler de buna çanak tutuyorlar. Hepsi Silahlandıkça silahlanıyorlar. En başta kâtil İsrail bunu fiilen yürütmektedir.
Dünya devletleri istinasız silahlanıyor. Bir tarafta eski silahlar yeryüzünü hurdalık alanı hâline getirirken diğer tarafta daha öldürücü silahlar hızla yayılmaktadır.
Bu dehşet karşısında İslam âlemi derin dondurucu içindeki malzeme gibidir. Bir türlü çözülemiyor. Bu durum karşısında âlemlerin Yaratıcısı ve Rabbi Allah Teâlâ müthiş bir uyarı sinyali veriyor ve hepsinin korkunç gafletten uyanmasını hedefliyor;
“Yerin ve göklerin orduları Allah’a aittir. Allah Azizdir, Hâkimdir. Ey Resûlüm, biz seni, ancak ümmetine şahit, sadıkları müjdeleyici ve şaşkınları uyarıcı olarak gönderdik. Ki, siz Allah’a ve Resûlüne iman edesiniz, O’nu destekleyerek yardım edesiniz ve O’nu tanıyıp büyüklüğünü bilesiniz; Allah’ı da sabah ve akşam tesbih edesiniz.” (Fetih:48/9) Elbette farkındasınız. Hele bakın ve bir mümin olarak düşünün.
Allah Teâlâ Resûlünü, ümmetine şahit, has müminleri müjdeleyici ve şaşkınları da uyarıcı olarak görevlendirdiğini bildiriyor. Sonra da iman sahibi olmalarını, O’nu destekleyip yardım etmelerini, O’nu tanıyıp büyüklüğünü kabul ederek tanımalarını ve Allah’ı sabah ve akşam tesbih etmelerini emrediyor. Pekiyi bunları kim yapacak?
Burada genelleyerek ifade etmemiz gerekiyor. Küçüklerine merhamet etmeyen, onlara şefkat göstermeyen ve onlara iyilik yapmayan, büyüklerine hak ettiği hürmeti göstermeyen insandan hayır gelmez. Hele “Emr-i bi’l Ma‘rûf ve Nehy-i ani’l-Münker” görevini yapmayanların duaları kabul olmaz. İlim öğrenmeyen cehalet girdabından çıkamaz. Lider kadrosunu kurmayanlar, “ceradun münteşireh” olmaktan başka bir manzara sergileyemezler. Darmadağınık ve başıboş çekirge sürüleri gibi güç olamazlar.
Bunların, yeni nesillerin eğitimine akılları ermez. Bırak onu, O OLMAZ, BU DA OLMAZ, derler. Müslümanların O OLMAZcıları, Kâfirlerin O OLMAZcıları kadar BÜYÜK DAVAYA dolayısı ile insanlığa ihanetleri yaygın ve sargın olur.
İşte müslümanların müzminleşmiş derdi! Esselamualeykum