Malazgirt’ten bugüne gerçek tarih yazılmalı
Malazgirt’ten bugüne gerçek tarih yazılmalı
HÜSEYİN ÖZTÜRK
Bugün, Kelime-i Tevhid Sancağının kıyamete dek baki kalacağı topraklarımızın, vatanımızın, bağımsızlığımızın, 954. seneyi devriyesi.
1071 yılında Malazgirt’ten başlayan fetihle, o devrin dünyası ve milletleri, imparatorlukları, krallıkları, devletleri şaşkına dönmüştü.
İlahi hakikate kafa tutan nice güç sahibi ordular, krallar, uygarlıklar, yeni bir dünyaya uyanmışlardı. Günlerden Cuma idi ve Anadolu’ya İslam’ın kapısı açılmıştı. Nokta.
Günümüzde bağımsızlığını koruyabilen devletlere bakıldığında; geçmişlerinden, tarihlerinden ibret alarak geleceklerini kurmuşlardır.
Osmanlı, Selçuklu ve Beyliklerden istifade etmiş, ordu başta olmak üzere kültürel, sosyal ve ekonomik sistemleri, devrin şartlarına göre yorumlayıp, Devlet-i Aliye’yi inşa etmek için ne inkâr etmiş ne görmezden gelmişlerdir. Aksine sahip çıkmışlardır.
Osmanlı Devleti’nin hitama ermesiyle yerine kurulan Türkiye Cumhuriyeti ise geçmişi inkâr ve reddederek işe başlamışsa da, mecburen Osmanlı’dan kalan köklü müesseseler üzerine kurulmuştur.
Aklıselim sahibi her millet için köklü ve anlamlı bir gelecek, tarihini yok sayarak, yalan tarih yazarak ve yazdırarak kurulmaz.
•
1071’de Ahlat’tan başlayan büyük yürüyüş, 954 yıl içerisinde pek çok kesintiye uğramışsa da aradaki uçurumlar kapanmış, 1071 ile 2025 ve sonrasında da; yeniden inşa ve ihya hareketi devam edecektir.
Cumhurbaşkanımız Erdoğan liderliğinde, “Yenilenen bir Türkiye tarihi” yazılmalıdır. Bu sefer, gayrı resmi tarih ile resmi tarih buluşmalıdır.
Yıllardır milletimizle devletimiz arasındaki problemlerin sebebi, gayrı resmi tarih ile resmi tarih arasındaki yalanlar, dolanlar ve baskılardı. Hakikatle yüzleşmekten kaçıştı.
Artık, Türkiye Yüzyılı başlığı altında, bağımsız bir Türkiye tarihinin yazılma vaktidir. Şer cepheler, batıya sığınarak her ne kadar ülkemizin ve milletimizin bağımsızlığına karşı, direnseler de hevesleri kursaklarında kalacaktır.
Deve kuşu gibi kafalarına kuma sokanlar, kumun içerisinden bağırıp dursalar da uğultularını sadece kendileri duymaktadır.
•
Bu toprakları vatan eden ruhlar, atlarının ayağına bir mıh bile bulamayınca, abalarının kollarını keserek atlarının ayaklarına bağlayıp, düşman üzerine yürüyen ruhlardır.
İstiklal Mücadelesinde köyünden kopup gelen ve şehit düşen nice Mehmetçiklerimizin ceplerinden, kırık buğday tanelerinden başka bir şey çıkmamıştır.
Bu gerçekleri “aydın” yaftası altında geçinen yarasalar anlayamaz, idrak edemez, sadece geçmişe, tarihe, dolaylı olarak milletimizin inancına küfrederler.
Ahlat’tan bugüne, milletimizle, tarihimizle, inancımızla barışamayan, anlaşamayan ve sürekli kavga edenler, bin yıllık vatanımızı hâlâ benimseyememiş, milletimizin dini ve milli değerlerini kabullenememişlerdir.
•
Ezcümle:
Darbeler başta olmak üzere hukukun ve adaletin, eşkıyalık yöntemiyle uygulandığı devirlerde bile milletimiz; vatanını, dinini, bayrağını, devletini korumasını bilmiştir.İşte günümüzde görüyoruz. Ahlat’tan tüm dünyaya verilen mesajlar açık. Geçmişten beslenerek, geleceğin tarihi yazılmalıdır.
Her coğrafya, uğruna dökülen terle, emekle, kanla vatana dönüşür. Zaferler ayı Ağustos, işte bu dönüşümün zirvesidir.