Reelden İdeale Sinema, Mafya, Ekonomi, Siyaset İlişkisi
Dünya yeraltı mafyasının New York’un gökdelenlerinden yönetilmesi kapitalizmin doğası gereğidir. Bu emperyalizmin tabii sonucu. En cahilinin en çok ahkâm kestiği ekonomik dinamikler ve onun merkezinde gelişen uluslararası siyasette de bu böyledir. Nihayetinde hiçbir mafya organizasyonu devletlerin istihbarat kurumlarından bağımsız örgütlenme ve yaşama şansına sahip olmadı.
Mario Puzo'nun yazdığı aynı adlı romandan uyarlanan, Francis Ford Coppola'nın yönettiği, Marlon Brando ve Al Pacino'nun başrollerini paylaştığı “Baba” filmi bunu ilk teşhir eden yapımdı. Cevin Costner ‘li, Andy Garcia’lı “Dokunulmazlar” en son Robert De Niro ve Al Pacino’un başrolde oynadıkları 2019 yapımı “İrlandalı” filmleri mafya, ekonomi ve siyaset ilişkilerinin en iyi yansıtıldığı filmler olarak iddialı yapımlar oldu.
Siyaset, ekonomi, mafya aynı şablonla aynı kavşaklarda kesişir aslında.
Kuleleri yıkmak için ayaklananların yeni kuleler inşa ettiği bu devinimde kumarhane sahibinin dışında herkes kaybeder. Yenilenin intikam duygusuyla daha bir kamçılanıp yeneni taklit ettiği bir dünya… Karşıtların çarpışması…
Karşıtların çarpışmasından kaos oluşur. Kaos kapitalizmin can damarıdır. Satıcının malı alacak bir tüketici toplumuna ihtiyaç duyması gibi düşmanın düşmana ihtiyaç duymadan var olamayacağı bir döngüden bahsediyoruz. Sabah evlilik programıyla evlendiren, öğlen sonrası boşanma programıyla bunları boşayan, aradaki kavgalardan akşam haberleri üreten ve sunan, haberlerden sonra ne olacak bu ailelerin hali programıyla reyting savaşları veren, gecenin sonunda bütün bu program akışından parsayı vuran halihazırdaki kimi medyamız gibi bir şeydir bu.
Siyasal döngüde aynı sabit pergel üzerinden döner.
İktidarın iktidar sarhoşluğunun tadına varması ve iktidar olması muhalefetin varlığıyla doğrusal orantılıdır. Muhalefetin iktidar olmak için iktidarı taklidi, demokrasi güzellemesi olarak sunulduğu için illüzyon çoğu kez fark edilemiyor. Merkeze yaklaşan her iddialı ve iyi niyetli muhalefeti bekleyen tehlike hep aynıdır. Eleştirdikleri, kötücül vasıflarla tanımladıklarına yani rakiplerine benzemek…
Mafya tipi örgütlenmelerde de zayıf olan bir intikam ve adalet için yola çıkar. Filmin sonunda sadece değişen mafya lider veya grubu olmuştur. Sistem aynen devam eder.
Reelden kurguya kurgudan reele…
Siverek’ten Adana’ya kan davasından ötürü göç etmek zorunda kalan ailenin oğlu Yılmaz Güney örneğini ele alalım. On sekiz yaşında öykü yazan genç Yılmaz Güney’in heba olmaması için elinden tutup Atıf Yılmaz'a götüren Yaşar Kemal, yerleşik Yeşilçam kulelerini devirecek bir Yılmaz Güney düşünmemişti sanırım. Kendi kulesini inşa ederken yıkacağı kulenin benzerini inşa edeceğini Yılmaz Güney’in kendisi de düşünememişti.
“Kurtlar Vadisi” dizisi; mafya, siyaset, ekonomi ilişkilerini ele aldığı senaryosuyla uzun süre ekranda kaldı. Kemal Tahir’in “Kurt Kapanı” romanındaki cümleler aforizmalık replikler olarak hafızalara kazındı. “İki kişinin bildiği sır değildir. “Kurtlukta düşeni yemek kanundur” gibi. Dizinin Jönü, konseyi yıkıp Baronu yok etmek üzere yola Ali Candan olarak çıkıp Polat Alemdar olarak konseyi dağıttığında kendini Baron Mehmet Karahanlı’nın baronluk koltuğunda bulur. O gün New York mafyasının varlığıyla da tanışan-Andy Garcia- Polat Alemdar, tek çıkış yolunu adli kuvvetlere teslim olmakta görür. Bir manifesto niteliğindeki mahkeme sahnesi diyalogları, kurgu ve reel-ideal dünya arasındaki adalettir. Yargılama ve savunma sahnelerindeki diyaloglar doğal hukuku hatırlatma açısından sinema tarihimizde reel ve ideal çatışmasının en başarılı kadrajları olarak yerini aldı.
Alexandre Dumas'nın meşhur romanı "Monte Kristo Kontu" merkezinde başlayan Dostoyevski’den, Shakespeare'den, Oscar Wilde’dan Mevlana’dan Ömer Hayyam’dan şiir ve sözlerle beslenen “Ezel” dizisi, her bölümde insanları şaşırtan, flashbackler (geri dönüş) ve bulmaca gibi senaryosuyla; iktidar, mafya, ekonomi üçlemesini, Psiko-sosyal boyutuyla ve edebi bir üslupla sunan bir intikam öyküsüydü.
Ezel'in intikam öyküsü Monte Kristo Kontu'nun başkahramanı Edmond Dantes'i hapishaneye götüren süreç de, sevdiği kadın Mercedes'e âşık olan dostuyla başlıyordu. İçeride on iki yıl geçiren Edmond Dantes, Peder Faria'nın kaçış planlarının bir parçasıydı. Birinci sezonda Adana’da başlayıp şimdi ikinci sezonda İstanbul’a taşınan “Ramo” dizisi de benzer bir kurguya sahip. Pompacıdan Bombacıya…
Faria, Ezel'deki Ramiz Dayı karakteriydi. Ramo da biraz daha yavan bir tipolojiyle Köksal var. Kurgu aynı. Quentin Tarantino'nun “Kill Bill” filmlerindeki temel intikam güdüsünün Türk versiyonu. Sonuç: Herkes kaybediyor ve sistem tıkır tıkır islemeye devam ediyor.
“Eşkıya Dünyaya Hükümdar olmaz” raund table ( yuvarlak masa) etrafında mafya, siyaset, ekonomi üçlüsünde kural aynıdır. Masaya oturmak için öldürmek. Ve masada ölmek... İktidar için güce yaslanmak… Hırs, intikam ve sonuçta herkesin kaybettiği bir dünya…
Mafya, siyaset, iktidar üzerine senaryo yazmak ve bunu beyaz perdeye yansıtmak büsbütün her aşaması zorluklarla dolu bir süreç. Her söz, her anlatılmak istenen konuda birlerinin hoşnutsuzluğu hep vardır. Üstüne üstlük her ayrıntı ayrı bir birikim gerektirir. Bu birikimden yoksun yapımların çokluğu birazda bundan ötürüdür. Bizde uzun soluklu olan alaturka mahalle dizleriyle daha rahat başarı elde etme varken siyaset, mafya, ekonomi reel- ideal çatışmasını beyaz perdeye aktarmak risktir. Sözün burasında bir hakkı da teslim etmek gerek. “Bizimkiler”, “Perihan abla”, “ekmek teknesi”, “seksenler” gibi alaturka mahalle dizilerinin rayting başarısı ortadayken, oldukça netameli hikâyelerden yola çıkıp başarılı olanları tebrik etmek gerek.
Toplumsal değişim kuramcılarından Karl Marx, toplumsal değişim süreçlerini ekonomik ilişkiler üzerinden ‐ilkel komünizm, kölelik, feodalizm, kapitalizm ve komünizm‐ ile temellendirmekteydi. Max Weber, modern Batı dünyasının ayırıcı hususiyeti olarak nitelendirdiği kapitalizmin, Protestan ahlâkı ile doğrudan bir alakasının bulunduğunu iddia etmişti. Modernleşme hareketi, geleneksel yapıyı çözerek özgür, eşitlikçi yurttaş gibi kavramlarla bireyciliği öne çıkardı. Her birey intikamcı ve gücün peşinde… İşin sonu ne olur dersiniz? “ Sonunu düşünen kahraman olmaz” mı?