• İSTANBUL
  • İMSAK
    00:00
    GÜNEŞ
    00:00
    ÖĞLE
    00:00
    İKİNDİ
    00:00
    AKŞAM
    00:00
    YATSI
    00:00
  • 0.0
  • 0.0
  • 0.0
Halit Kanak
Halit Kanak
TÜM YAZILARI

İdil-Bulgar Türk Devletinin müslüman oluşu ve genel durumlarına bakış

19 Nisan 2025
A


Halit Kanak İletişim:

İdil-Bulgar Türk Devletinin müslüman oluşu ve genel durumlarına bakış

HALİT KANAK

Silkey Hân’ın oğlu Almış Yalvatar Hân 920 yılında müslüman olunca, tavsiye üzerine dönemin en kıdemli müslümanı İslâm Halifesi Muktedir-Billah lakaplı Halife Mu‘tazıd-Billâh’ın oğlu Halife Cafer’in adını alarak kendisine Cafer adını koydurdu. Üstelik ismini aldığı Halife’nin annesi Şağab Hatun da Türk idi.

Almış Hân müslüman olmakla kalmadı, Hazar Türklerinden Abdullah Başto’yu adını aldığı Abbâsî Halifesi Muktedir’e elçi göndererek kendisinden 20 yıl önce müslüman olan halkına İslâm’ı öğretecek din adamları ile câmi ve kale yapacak mimarlar istedi. 

İdil-Bulgar Hükümdarı Almış Han’a halifenin mektubu ile 4000 dinarlık maddî yardım ve hediyelerini hükümdara bizzat verip gerekli açıklamaları yapmakla görevlendirilen ünlü gezgin ve âlim İbnü Fadlan 2 Nisan 921 tarihinde Bağdat’tan yola çıkmış; Mehrevan-Deskere-Kirmanşâh üzerinden Hemedan’a, oradan devamla Rey-Damegan-Nişabur üzerinden Meşhed’e, sonra yine devamla Merv-Küşmeymen ve Amuderyâ Irmağının hemen kuzeyindeki Ferab yolunu takip ederek Buhara’ya ulaşmıştı.

Harezm üzerinden İdil bölgesine Bulgar Türklerinin topraklarına vardığında, Almış Hân’a ulaşıp görevini başarıyla yerine getirmekle kalmamış, gittiği uğradığı o coğrafyalarda yaşayan Türk Halkları hakkında önemli izlenimlerini kaleme alarak günümüze önemli bilgiler ulaşmasını sağlamıştır.

Özellikle Bulgarlar, Oğuzlar, Peçenekler, Başkurtlar ve Hazarların yaşam biçimlerini; siyasî düzenlerinden-dinî inançlarına, ahlâk kurallarından-cenâze merasimlerine, yiyecek-giyeceklerinden evlenme geleneklerine, dillerinden-ekonomik durumlarına, vergi ve ticaret sistemlerinden-tabii özelliklerine dair yazdıkları oldukça dikkat çekicidir. 

İbn Fadlan’ın, bütün bu gördüklerini ve duyduklarını dönüşünden sonra kaleme aldığı meşhûr seyahatnâmesi, asırlar sonra büyük âlim Türkolog Zeki Velidi Togan’ın 1923 yılında Meşhed’de bir kütüphanede bulması üzerine değerli bilgiler de gün yüzüne çıkmış oldu. 

İbn Fadlân’ın eseri, XV. yüzyılda tarih sahnesinden çekilen ve bugünkü Çuvaşlar’ın dedeleri olan Bulgar Türkleri hakkında önemli bilgiler verdiği gibi; Oğuzlar, Peçenekler, Başkurtlar ve Hazar Türkler’in de tek tanrı inancının yaygın olduğundan ve ahlâkî temizliklerinden bahseder. Bulgar Türkleri’ne ait kısımda ise zina eden erkek ve kadınların öldürüldüğünü ve hırsızların da zina edenler gibi cezalandırıldığını haber verir.

“Bulgar” ismini taşıyan Bulgarlar’ın başkenti, Kama Nehri’nin, İdil (Volga) Nehri’ne döküldüğü yerin güneyinde nehire birkaç km. mesâfede bulunur. Günümüzde ise Tataristan Özerk Cumhuriyeti’nin içinde yine aynı isimle anılmaktadır. (Kama’nın kesiştiği yerin kuzeyinde ise Kazan şehri yer alır.)

Bulgar kolonileri ayrıca Kama Nehri’nin bir kolu ve 1.300 km. uzunluğundaki Vyatka Irmağı boyunca görülmekteydi. Bulgarlardan başka da Başkurtlar gibi yoğun Türk nüfus yaşamaktaydı. Ayrıca bölgede Arkhangelsk’in bulunduğu Beyaz Deniz’in körfezine kadar, yâni Kuzey Buz Denizine kadar gidip kürk ticâreti yaparlardı. Bulgarların dışında Yakutlar’dan başka kuzeye giden Türk Boyu yoktu. Dericilik sanatı da Bulgarlar arasında çok gelişmişti. Bulgar çizmeleri Türkistan’da çok itibar gördüğü gibi, Bulgari denilen meşinler en çok aranılan ürünlerdendi.

Bununla beraber; bal, enteresan bir şekilde fındık, canlı hayvanla birlikte, zırh ve kılıçta en çok sattıkları mallardandı. Ticaretin canlılığı Bulgar şehri ile 40 km. güneybatısındaki Suvar şehirlerinin nüfusu 200 bine dayanmıştı. İstanbul hariç hiç bir hristiyan dünyasında bu kadar nüfus barındıran şehir yoktu. Ayrıca yine doğusunda ki Biler ve İbrahim şehirleri önemli merkezlerdendi. 

Bulgarlar İslâm Dinini çok benimsemişler ve candan yaşamaya gayret ediyorlar, hatta hiç tâviz vermiyorlardı. Öyle ki henüz Slavlaşmamış İskandinav kavmi Rus’lara 986’da elçiler göndererek büyük Rus Prensi Vladimir’i İslâm’a dâvet ettiklerinde Ruslar İslâm’a girmek istemişler, fakat şarap ile domuz etini bırakmaya yanaşmamışlardı. 

Bunun üzerine Bulgarlar bunlar terkedilmedikçe müslüman olunamayacağını söyleyince hristiyanlığın Ortadoks mezhebini seçtiler. İdil-Bulgar Türkleri yine de Ruslarla iyi geçinmişler, hatta 1016 yılında birde ticaret antlaşması imzalamışlardı.

Abbâsî hilâfetine tâbi müslüman bir devlet olarak İdil Bulgar Devleti uzun yıllar İslâm dininin Doğu Avrupa’daki temsilcisi oldu. Abbâsî halifesi ve Bulgar hanı adına sikkeler basıldı camiler ve saraylar inşa edildi, kadılık müessesesi kuruldu. Abbasi Halifelerinin oturduğu Bağdat’la ilişkilerini geliştirdiler. Almış Hân’dan sonra gelen oğulları Mikail ve Ahmed Hân’lardan Ahmed Hân 944 yılında büyük bir aşkla-şevkle Hacca gitmiş, dönüşte de Bağdat’a uğrayarak Halife’yi bizzat ziyaret etmişti.

Kendisinden sonra gelen; oğlu Tâlip Hân, onun oğlu Mü’min Hân, onun oğlu Hasan Yaltavar Hân, onun oğulları Muhammed ve Said Hân’lar din gayreti gütmüşler, tebâlarına sahip çıkmışlardır. Tâ ki Cengiz’in torunu Batu Hân 1237’de Bulgar Devletini yağmalayana kadar refah içerisinde yaşadılar. 

Büyük ve zengin başkent Bulgar şehrine giren Batu Hân (Kardeşi Berke Hân müslümandı), Bulgar Türk Hân’ını tahttan indirmemiş, tâbiliğini sağladıktan sonra tahtında bırakmış, fakat Hân siyâsî konumunu kaybetmişti. Kurulan Altın-Ordu Devleti başkentini Saray yapınca, Bulgar şehri de önemini yitirmeye başladı. (Saray’da 1395’te Emir Timur tarafından tahrip edilecektir.)

965 yılına kadar Hazar Hânlığına bağlı içişlerinde bağımsız olarak yaşayan, 965 yılından 1237 yılına kadar da 272 yıl bağımsız yaşamış olan Bulgar Türkleri, daha sonra Altın-Ordu Devletine bağlı olarak yaşadıktan sonra devlet olarak haritadan silindiler. Devlet kurmada mahir olan milletimiz kıyâmete kadar ilelebet var olacaktır.

Haberle ilgili yorum yapmak için tıklayın.

Yorumlar

ÖZET OLARAK

İslam âleminin 1330dan sonraki meşhur gezgini olan ‘İBNİ BATTUTA’ da Beylikler zamanında Anadolu’yu, Altın Ordo, İdil Bulgarları gibi Müslüman Türk devletlerini Hindistan’dan Maldivler’e varıncaya kadar anlatır. Tarihte açıkça görülür ki Türklerin şan, şeref ve şöhreti Müslümanlığı kabul ettikten sonra ortaya çıkar. Buna bir çok örnekten biri olarak 1071 deki ‘Muhammed Alparslan ve ordusundaki yüksek bir iman ve itikata, müthiş bir imani motivasyona, adalete sahip olması Osmanlı’ya varıncaya kadar tüm İslam aleminde görülür. Dünya milletleri; Türklere Müslüman demek yerine Müslümanlara Türk derler. Sonra Osmanlı İmp.luğu içine ne idiğü belirli yada belirsizlerin alınması, onlara uyulması, bunların ağa, paşa yapılması, birbiriyle kavgaları(Evliya Çelebi de biraz anlatır) Millette, devlette bozgunu, geriliği ve gerilemeyi başlatıp içerden ve dışarıdan yapılan hainlik ve düşmanlıklarla Dünya hakimliği son bulur.

Kanber

Selamlar. Allah razı olsun. Mazlumların ve müminlerin yanında olan devletler ve devletimiz var olsun.
x

WhatsApp İhbar Hattı

+90 (553) 313 94 23